İslamofobi / Türkofobi 1

Ve aslında İslamofobya denildiğinde bunun gerçek tefsiri Türkofobya ve son yıllarda Erdoğanfobya’dır.

Tarih de nereye kadar dayanır?

Büyük Hun İmparatoru Atilla Han’a, Moğollara, sonrasında Selçuklu’ya dayanır.

Osmanlı İmparatorluğu ve Cennetmekan Sultan Abdülhamid Han Hz. ile de zirve yapmıştır!

Elbette ki Konstantiniye’nin fethi, Fatih Sultan 2. Mehmed ve Kanuni Sultan Süleyman, 400, 500 sene boyunca Osmanlı tebası olmanın getirdiği eziklik ve ta Viyana kapılarına dayanan bir İmparatorluk, bu fobiyi bugüne kadar beslemektedir! 

Her ne kadar, bizim ülkemizde, bizim eğitim ve devlet sistemimiz, bundan daha 15 yıl öncesine kadar, bize gerçek tarihimizi, gerçek kimliğimizi, hatta dinimizi, törelerimizi, adetlerimizi, geleneksel aile yaşantımızı unutturmaya çalışmış olsa da Batı bunların hiçbirini unutmuş değil.

Tam tersi, hepsi halen zihinlerinde, öfkeleri ve en önemlisi korkuları dipdiri, adeta DNA’larına işlemiş durumda! 

Yeni Zelanda’daki alçak katliam bunu bize bir kere daha göstermiştir.

Hem de en acı şekli ile.

Bu cani, belli ki, Müslüman değil, azılı bir Türk düşmanı idi!

Ve aklıma Bosna’da yaşamış olduğum bir olay geldi;
Bir Sırp saldırısından kurtulan yaşlı bir teyzemiz şunu demişti, Türk olduğumu öğrenince;
“Oğul nerde kaldınız? Bunlar bizi Müslüman olduğumuz için değil, Türk olduğumuz için öldürüyorlar!”

Ve öyle olmamış mıydı?

Bosna’da, Kosova’da, Çeçenistan’da, Çin’de, insanlar Müslüman oldukları için değil, Türk oldukları için öldürülmedi mi? 

Ve halen de öldürülmüyor mu?

Türk, İslam’ın keskin kılıcı, mızrak ucudur!

Türk, adaletin timsalidir. 

Zulme karşı duran, baş kaldıran ve kılıç çekendir!

Batı ise zulmüm vücut bulmuş hali, sömürgenin merkezi, adaletsizliğin odağı, hakkı değil, kuvveti üstün tutan zihniyettir.

Hiçbir zaman Batı Medeni olmamıştır. 

Gittiği her yere, ölüm, kan, kölelik, zulüm ve gözyaşı götürmüştür! 

Onun için de Batı ile Türk’ün kavgası, bir nevi Hak ile Batılın ezeli ve ebedi kavgasıdır.

Hristiyanlık içinde parçalanmış ve din olarak adlandırılacak kollara sahiptir.

İsmen, Katolik, Protestan, Ortodoksluk olarak ayrılır.

Üçünün içinde de yine çok değişik ve birbirinden ayrı kollar (kiliseler) ve tarikatlar vardır. 

Bunlardan ayrı olarak da İngiltere ve Amerika’ya ait, AngloAmerikan kilisesi vardır. Başında ise Ruhbani bir lider değil, İngiliz Tahtında her kim oturuyor ise o vardır.

Ortodokslar, ırki olarak ayrılır.

Rus, Bulgar, Ermeni, Rum, Yunan Ortodoksluğu olarak ana akımlara ayrılmışlardır!

Protestanlar içinde ise Lutheri’ler, be hiçbir ruhbanlığı tanımayan irili ufaklı Cemaatler vardır.

İşin ilginç tarafı, bunların hiçbiri bir diğerini tanımaz. Hatta kafir olarak görür. Ancak mesele İslam’a karşı, Türk’e karşı savaş olunca, hepsi birbiri ile anlaşır ve kenetlenir.

Katoliklerin içinde ise çok köklü ve radikal, bir o kadar da tehlikeli tarikatlar vardır.

Benediktler, Kapuzinler, jesuitler, Opus Dei, Pius biraderleri ve Tapınakçılar!

‘Jesuitler, Papalığın, yani Vatikan’ın zincir köpekleridir!’

Bunu söyleyen ben değilim.

Bu deyim, yüzyıllar önce, cadı avları ve enkizasyon zamanında, hristiyanlar tarafından çıkarılmıştır. 

Opus Dei, Vatikan’ın Bankası, pis işlerini yapan, mafyasıdır. 

Pius Biraderleri, dünyada Irkçılığı, ayrımcılığı körükleyen global bir tarikattır. 

Son yıllarda pek çok skandalın arkasından çıkan bu tarikat, resmen Papa tarafından yasaklansa da gizlice faaliyetlerine devam etmektedirler. 

Pius biraderleri, beyaz, koyu katolik olmayan hiç kimseyi, insan dahi olarak görmezler.

Aralarında en gizemli, bir o kadar da kanlı ve cani tarikat, şüphesiz ki tapınak şövalyeleridir.

Bu tarikat, Kuddüs’ün Haçlılarca 1099’da ele geçmesi ve sivil, yaşlı, kadın, çocuk hatta bebek demeden, yaptıkları hunharca katliamdan, ve İslam dünyası ile bugüne dek süren kan davasını başlatmalarından sonra, 1119 da Kudüs’de, Hugues’de Payens ve Godfey de Saint – Omar tarafından kurulmuş, asil şövalyelerden oluşan bir tarikattir.

Keşiş ve papazlar, ettikleri yemin üzeri savaşmazlardı.

Tapınak şövalyeleri, tam manası ile keşiş değil, daha çok savaşçı idiler.

Batıdan Kudüs e giden hac yollarını güvenlik altına almak ile görevlendirilmişlerdi. 

Bu esnada, Tapınak şövalyeleri, yani kendi deyimleri ile “Süleyman Tapınağı ve İsa’nın fakir askerleri”, bankacılık sisteminin de mucitleri olarak da tarihe geçmişlerdir.

Girdikleri tüm savaşlarda, acımasızlıkları ile ün salan bu tarikat, bir rivayete göre Kudüs de bulunan eski Hz. Süleyman tapınağını bulmuşlar ve ona açılan sırlara vakıf oldukları gibi, Musa as indirilen ve kutsal 10 emrin yazıldığı taş levhaların muhafaza edildiği kutsal sandukayı da, İsa as kanının toplandığı sanılan “kutsal kase”’yi de bulmuşlardı.

Asıl önemli olan ise, İsa as, gerçek hayat hikayesine vakıf olmaları idi, yani onun evlenmiş olup, çocuklarının da olduğunu öğrenmişlerdi.

Bu sır bile onları Papalığa çok tehlikeli kılmaya yetiyordu. 

Ancak işin içine bir de para meselesi girmişti.

1312 de Haçlı seferlerinden mütevellit tapınakçılara gırtlaklarına kadar borçlanan Papa 5. Clemens ile Fransız Kralı 4. Philippe, el birliği ile, bir gecede (ayın 13. olan bir Cuma ya denk gelen) bir gecede, tüm bilinen tarikat mensuplarını, sapkınlık ile suçlayarak yakalatmış ve yakarak idam etmişlerdir.

Kaçmayı başaran şövalyelerin ise, Papa’nın kolunun uzanmaları İskoçya ya yerleştikleri bilinmektedir. 

Bu tarikatın bugünkü Masonluğun da kurucuları oldukları bilinmektedir!

İslam dünyası ile halen kan davalı olan tapınakçılar, gizliden bugüne kadar bu savaşlarını sürdürmektedirler.

ABD de şu an aktif olan Evanjelistlerin de temellerinde tapınak şövalyeleri vardır. 

Irkçılık, din düşmanlığı, mezhep kavgaları, bunların hepsi, üst akıl dedikleri, neoconcalılar dedikleri zümrenin sürekli olarak ellerinde tuttuğu silahlardır. 

Genelde bu silahlar, Müslüman dünyası üzerinde kullanılıyor.

Sünni, Şii savaşları, Türk, Kürt savaşı, Alevi Sünni kavgaları, Laik, dindar kesimin hasımlığı, hep bu üst aklın oyunlarıdır.

Ha, Hristiyan dünyasının da başına bunlar bela edilmiştir.

İrlanda iç savaşı, İspanya da Baskların terör eylemleri, soğuk savaş yılları, on yıllarca sürmüş ve on binlerce insanın hayatına mal olmuştur. 

Bu kargaşaların, savaşların arkasında daima ABD bulunduğu gibi, finansmanları da belli bazı aileler tarafından sağlanmış ve sağlanmaktadır.

Soğuk savaş bittikten sonra, kızıl düşmanından olan ABD, düşmansız yaşayamayacağı için kendine yeni bir düşman rengi bulmakta geç kalmadı.

Artık düşman İslam’dı ve renk yeşil!

Çok aramalarına da gerek yoktu.

Bir vakitler Afganistan’da Rusya’ya karşı bizzat kurdukları, silah ve servet aktardıkları Taliban ve Mücahidler, yine bizzat iktidara getirdikleri Humeyni ve Saddam Hüseyin, artık düşman olarak onlara hizmet edeceklerdi. 

Bu hizmeti de bugüne dek çok iyi icra ediyorlar.

Üssame bin Ladin, yine ABD’nin bizzat türettiği ve Afganistan’da faaliyet gösteren bir Suudi Süper zengin, çok geçmeden El Kaide’yi kuracak ve hem ABD, hem de tüm Batı dünyasına “İslami Terör” kavramını kazandıracaktı. 

Nitekim öyle de oldu ve İslamofobya’nın da doğumu gerçekleşti.

Bugüne kadar meydana gelen pek çok olayın arkasında El Kaide olduğu lanse edildi ve İslamofobya, gün geçtikçe de Batı dünyası biraz daha, biraz daha derken, bu fobi, artık paranoyaklık safhasına geldi.

Bunda son senelerde elbette en büyük katkı, ne idüğü belli olmayan, birden parlayıp birden sönen DEAŞ oldu.

Bu sapıklar, genellikle, Batı dünyasından ağırlıkla, İngiltere, Almanya ve Fransa dan, Selefiler ve devşirilenlerden oluşup, ABD’nin ve AB’nin gizli desteği ile palazlandılar.

Avrupa’da da işledikleri terör saldırılarından sonra, Batı insanının İslam korkusu has safhaya ulaştı.


Yazı dizimiz devam edecek….

Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam

Yazı dizisinin sonraki bölümü olan “İslamofobi / Türkofobi 2” yazıyı okumak için tıklayınız.
OGÜNhaber