İstanbul ah İstanbul!

Her şey gönlünüzce olsun İnşaALLAH.

Seçim günü yaklaştıkça, muhabbet ettiğim hemen herkesin sorusu, tabii ki seçim sonuçları tahmini oluyor.

Verdiğim cevap ise hep aynı: Bilmiyorum. 

Herhangi tarafın yaptırdığı anketlere de itibar etmiyorum. 

Ancak şahsi fikrim ve aklıselimine güvendiğim insaların da ortak fikri, AK Partisinin tarihi bir hata yapıp, CHP’yi ebediyen tarihe gömmenin fırsatını kaçırmış olmasıdır.

Evet, İstanbul’u CHP’nin yönetmesini ben de şahsen hiç ama hiç istemiyorum. 

Bu, tarihi bir fırsatın tepilmediği anlamına gelmez.

Hırsızlık, usülsüzlük bir yana, CHP adayına Başkanlık bırakılsa idi, olacak senaryoları sayalım isterseniz.

Sayın Erdoğan çıkıp da İmamoğlu’nu tebrik ederek, “CHP’den soyutlanıp iyi hizmet ederse, sonuna kadar desteklerim, gözüm üstünde” dese idi, büyük bir ihtimalle gerçekten de İmamoğlu belki de CHP’den bile kopabilir idi. Ancak her halukarda bu hamle büyük bir teveccüh görür ve genel seçimlerde belki de tek başına %60’ı zorlardı. 

En önemlisi ise karşında İmamoğlu diye bir rakip olmazdı. 

İkinci seçenekte ise Meclis’te söz hakkı bile olmayan bir başkan, bu belediye işini en fazla altı ay sürdürebilir, hiçbir şey yapamadan istifa etmek zorunda kalırdı.

Üçüncü seçenekte ise CHP’nin hizmetsizlik kervanına katılır, olanları da ziyan eder, millet de böylelikle hanyayı da Konya’yı da görmüş olur ve bir daha da CHP’ye asla böylesi bir imkan tanımazdı.

Evet CHP’nin kemikleşmiş bir oy potansiyeli var. Onları bu işten tenzih ediyorum.

Son olarak ise HDP’ye ödenmesi gereken diyetler ile Belediye ve Hizmetleri iyice dibe vuracak ve bu partiyi asla tasvip etmeyen insanlar, bir dahaki seçimde gereğini yapacaklardı. 

Ancak bunların hepsi tabii varsayım ve bu evreden sonra da, asla acaba olur mu olmazmı diye düşünmeye gerek yok. 

Çünkü olan zaten oldu.

Ve maalesef AK Partisi bu seçimden nemalanma fırsatını elinden kaçırdı. 

Acı gerçekler bunlar.

Eğer CHP adayı kazanacak olursa, yukarıdaki şıkların ilki dışındaki tüm şıklar yine geçerli. 
Çünkü işi çok zor olacak. Hatta ben şahsen erkenden istifa edebileceği kanaatindeyim. Fakat, AK Partisi için bundan kaymağın yağlısını yeme fırsatı artık hikaye olmuş durumda.

Unutmayalım ki, bu işi bu evreye getiren yegane kurum YSK’dır. 

Verdiği birbirinden çelişkili kararlar ile İstanbul seçimleri bir yılan hikayesine dönüşmüştür.

Seçimlerin iptali, hukuk bakımından, evet belki tek alternatif olarak gözükmüş olabilir. 

Fakat, aynı usülsüzlüklerin yaşandığı Ankara’da böylesi bir talep te, karar da olmadı. 

Bu olay da ayrıca İstanbul seçimlerinin iptaline, vahim bir şaibe düşürdü. 

İnsanların gözünde bu böyle!

Kaldı ki, kendi ülkelerinde, sorunlar ile boğulan ne kadar Batılı siyasi var ise, onların da ağzına sakız olmaktan başka işe yaramadı. 

Lütfen şu hakikati unutmayalım ki, genel seçimlerde, çıta artık 50+1!!!

Ve bu hiç de kolay aşılacak bir bariyer de değil. 

Hele de şu anki konjonktür de.

Ve bu hava ta oralara kadar taşınırsa, işte o zaman meselele çok ama çok zor olacaktır.

Öyle ya da böyle, Sayın Erdoğan’ın son seçimi olacağı aşikar. 

Seçilirse bir daha zaten seçilmesi söz konusu olamaz.

Kaybederek çekilme zorunda kalırsa da en hafif tabiriyle Türkiye’ye Türk milletine, eşi benzeri olmayan hizmetler veren büyük bir siyasi lidere, hiç yakışmayan bir gidiş olacak. 

Bunun olmaması için de şimdiden ve de ivedilikle belli adımların atılması elzemdir.

Umuyor ve bekliyorum ki, o adımlar, hemen seçimlerden sonra atılsın. 

Gerek kabinede gerek AK Partisi Teşkilatında ve de Genel Merkezinde, radikal değişikliklere gidilir.

Kulislerden gelen söylemler bunu işaret ediyor zaten.

31 Mart Seçimlerinde içerde olanların, 24 Haziran’dan sonra dışarda olacaklarını ve bu tarihin gerçek bir milat olacağı çok ciddi bir şekilde konuşulmakta.

Ve evet, buna ben de inanmak istiyorum açıkçası. 

Çünkü olmaz ise teşkilat kendine gelmez ise işte o zaman gelecek seçimler, gerçekten de çok zor olacak. 

Bu ara, Rahmetli Erol Olçok’un Şehadetinden sonra, AK Partisi’nin bir kimlik sorunu olduğu, hiçbir seçimde doğru dürüst dikiş tutturamadığı da gün gibi ortada.

Demem o ki, İngilizceden çevirme sloganlar ile bu işler olmuyor. Olamıyor.

Rahmetli Erol ağabey gerçek bir duayen di. Bir imaj nasıl ortaya çıkarılır ve korunur, bunu çok iyi biliyordu. 

Miting nasıl yapılır, bunu da çok iyi biliyordu. 

Yani reisi 50 mitinge çıkarıp, 50 kere aynı şeyleri konuşturtmuyordu. 

Doğrusu o ki, büyük anlar nasıl yapılır, samimi ve büyük emosyonlar nasıl taşınır ve yakalanır, o bunları çok iyi biliyordu. 

Ve eksikliğini kanırta kanırta hissediyoruz. 

Hele ki son seçim kampanyası, rezaletin ötesinde bir şeydi. 

Ama işte, kaybetmenin de bir kazancı olabilirdi, hem de büyük bir kazancı.

Fakat AK Partisi yine büyük tabloyu göremedi ve küçük, kaçık meseleler ile zamanını heba etmenin yolunu seçti. 


Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam 
OGÜNhaber