Krallar ve kral yapanlar

Sürekli gözler önünde olmak, sürekli tedbirli davranmak, özel hayattan feragat etmek, aileden feragat etmek gibi çeşitli zorlukları vardır.

Kimi insan buna talip olmaz, çekinir, hatta kaçar vitrin hayatından.

Vitrine talip olan da iki çeşit insan vardır.

Birisi salt şatafatlı yönüne kapıldığı için, gerisini pek düşünmeden talep eder, eder de saltanatı fazlaca sürmez.

Çünkü liyakatı yok ise sorumlukları onu tez eleden söndürüverir.

Diğer talipli ise sorumluluğunu bilir, liyakat sahibidir ve gerçekten de bir şeyleri değiştirmeye, bir şeylere sebep olmak için taliptir.

Öyle, ya da böyle, her vitrinin önünde olunların arkalarında muhakkak ki birileri vardır. Kralları kral yapanlar onlardır.

Akil kişiler, danışmanlarlar, uzmanlar…

Bunları pek kimse görmez.
Adını bilmez, sanını tanımaz.

Hele bazıları vardır ki, kralı tahta bile onlar oturtur da tarih isimlerini yazmamıştır.

Tabii, vitrinin, perdenin arkasında olmanın avantajları olsa da kralı kral yapanlar da hiç olmazsa kral yaptıklarından, bir methiye olmasa da bir teşekkür, bir ahdi vefa kelamı beklerler.

Onu da görmezler ise darılmaları gayet normal değil mi?

Yani, sen kalk, aklını ver, yönlendir, ilgilen, hatta ne giyeceğini ne konuşacağını anlat, sorun çöz, gerekirse suflörlük yap, vitrindeki parlasın ama sen en ufak bir karşılık alma…

Bu da pek adaletli olmasa gerek.
Bu şekilde olan, yaşamış ve yaşayan pek çok insan vardır.

Belli başlı kral yapanlar, tarihte meşhur olmuştur olmasına, lakin bu meşhuriyetleri genellikle trajik bir ünlülük olmuştur.

Machiavelli, Oliver Chromvell, Lady de Winter, Madamme Pompedour gibi isimler, evet tarihe geçmiştir, ancak onlar perde arkasında fazlaca hırs yapıp, kral ettiklerini de tanımayarak, gücün hepsine sahip olmak istemişlerdir.

Bizim kültürümüzde de danışmentlik, saltanat kadar eskidir.

Hiçbir Sultan, Padişah olmaya ki, yanlarında birçok danışmanı, veziri, dahi hocaları olmaya.

Elbette bunların arasında da tarihe altın harflerle geçen olduğu gibi, çok trajik şekilde girmiş olanlarda vardır.

Hasan el Sabbah, Muaviye, Patrona Halil, Hürrem Sultan gibi isimler, tarihe çok ağır trajediler ile geçmiş, dahi hain yaftasını yemişlerdir.

Tabii Şeyh Edebali, Ahi Evran, Hoca Ahmet Yesevi, Molla Gürhani, Akşemseddin Hz. Gibi isimleri ise tarih, altın harfler ile yazmıştır.

Bu tip ilişkilerin en doğru olanı, görünenlerin, görünmeyenlere hakettikleri değeri vermesi, bu şekilde yürütmesi olsa gerek.

Her ne kadar, görünmeyenlerin taçta, tahta gözü olmasa da uzmanlık alanlarında elbette arzu ettikleri bir makam, bir mertebe olsa gerek.

Öyle ya, herkes bir nefis sahibi.

Çünkü karar sahipleri, karar verirken danıştıklarını boşlarlar ise gün gelir, danışacak kimse bulamazlar.

Günümüzde, vitrinde bir Cumhurbaşkanı var ise de onun ardında olan uzmanları pek kimse bilmez.

Çünkü onların da bir görünenler kısmı olsa da asıl marifet sahiplerinin gerçek sayılarınıda, kimliklerini de bir avuç insan bilir.

Asıl olması gereken de budur.

Ve ben eminim ki Sayın Başkan bu gizli kahramanlara çok özel bir muhabbet beslemektedir.

Kimlere ahdi vefa göstermemiş ki…


Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
OGÜNhaber