Neler oluyor?

Elbette bu gündeme ayak uydurmak da birbirine kadar zor. Özellikle son bir hafta içinde olup bitlenler ise, epey ilginç!

İstanbul, “Her şey çok güzel olacak” uykusundan, acı acı uyanmaya başladı.

Çünkü, İmamoğlu yönetimi, seçim vaadlerinin tek birini bile bırakın tutmayı, inkar etme yoluna gitmeye başladı bile.

Dahası ise, yapılan onca zam pardon ‘finansal düzenleme’ den sonra, bir de yıllardır, iyi kötü çalışan metrobüs sisteminin kontrolünü kaybetti.

Altunizade ve Zincirlikuyu istasyonları, günlerdir S.O.S. veriyor.
Ki, şimdi lütfen oturun, artık üstgeçitten geçmek için akbil basmak zorunda kaldık!

Şaka değil, gerçekten de yürümek için bile para istiyor artık Sayın Başkan!

Neymiş efendim, metrobüslerde meydana gelen arızalara müdahale etmek için gereken araçlar yokmuş?

Afedersiniz de siz bu milletin aklı ile alay mı ediyorsunuz acaba?

Daha düne kadar var olan araç, gereç, siz gelince buharlaştı mı acaba?

Bu nasıl bir terbiyesizliktir?

Ama tabii, aylarca, kameralar önünde hiç sıkılmadan, milletin yüzüne yalan söyleyenlerden ne beklenir ki?

Dürüst olup da şunu deseniz: “Biz, kurulu bir sistemi dahi işletmeye muktedir değiliz”!

Ama kime ne anlatacaksınız, İmamoğlu, başına seçildiği şehir deprem atlatmış, o Paris’te ortaya çıkıyor.

Sanki Dışişleri Bakanı.
Ve çok önemli bir icraat, İstanbul’a, Paris’i kardeş şehir yapıyor.

Acaba bundan ne bekliyorsunuz? Faydası nedir İstanbul halkına?

Beyefendi, İstanbul bir deprem atlattı, Allah esirgedi.

Ve sizin şu an, işinizin başında, tüm tedbirleri, acil eylem planlarını etüt etmeniz gerekiyor iken varsa yeni bir şeyler katmanız gerekiyor iken, Paris’i kardeş şehir etmenin manasını, ben şahsen ve bir İstanbullu olarak anlayamıyorum.


Faruk Çelik.

Eski bir Bakan, eski bir siyasi.

Aklına getirmiş ve 50+1 sisteminin Türkiye’yi yaracağını düşünmüş.
Sadece kendi kendine düşünse, sorun olmaz.
Ancak kalkıp bunu basına lanse ederse, işte o zaman sorun olur.

Faruk beyin herhangi bir fonksiyonu mu var?
Yok.

Ama işte eski bakan ya, ülkede bir tartışma aldı başını gidiyor.

İşin en hazin tarafı ise beceriksizlikler ile boğuşan, olumsuzlukların odak noktası olan muhalefete gol pozisyonu doğuyor.

Daha bir sene olmuş, 50+1’i ve Başkanlık sistemini getireli.
Ve bu sistem daha asla oturmamış.
Altını besleyecek yasalar daha çıkmamış.

Bürokratik oligarşi tam tekmil isyan halinde iken, böylesi bir topu ortaya atmanın anlamının adını ben koyamıyorum.

Hayır aslında koyabilirim de çok ağır olur.


Kemal Kılıçdaroğlu tam gaz gidiyor.

Ama hiç de hayra alamet bir şekilde değil.

Kendini seçmeyen insanlara ‘akılsız’ demediği mi kaldı.

“Bu millet olmasa, CHP ne güzel iktidar olur” demediği mi.

Afedersiniz Kemal bey, iyi ki var bu millet!

Ancak bu sizin demeçleriniz, aslında bu millete, bu ülkeye ne kadar hasmane düşünceler beslediğinizin açık kanıtı.

Bu vesile ile de umarım, asil Türk Milleti bunu anlamıştır.

Türbanı mesele yapmak yanlışmış.
Evet, gayet tabii yanlış.

Dün de yanlıştı, bugün de yanlış, yarın da yanlış olacak.

Tabii bunu CHP Genel Başkanından duymak şaşırtıcı ve akla gelen soru şu:
Neyin yatırımı bu Kılıçdaroğlu?

Bu soruyu sorarım.

Çünkü elinize geçirdiğiniz Belediyelerde, ilk iş, milletin sakalı, bıyığı ile uğraşmak oldu?

Aynı konuşma içinde, açılıp kapanan uçak fabrikasından bahşediyor kendisi.
Açan kendi açtı.
Kapatan ise CHP!

Ve yine silah fabrikaları.
Kapatan, Marshall planını kabul eden kimdi Sayın Kılıçdaroğlu?
Evet, CHP!

Bugün kalkıp bunlara isyan etme hakkına en son sahip olan sizsiniz.

Ve yine aklımıza şu soru geliyor:
Bu geriye dönük günah çıkartma çabası, neyin hazırlığı?

Çünkü şimdi bu konuşmanın en mide bulandırıcı tarafına geleceğim.

Ülkemizdeki Suriyelilerle milletimiz kızıyormuş.
Onların suçu ne imiş?!

Evet bizce de öyle de….

Yahu daha birkaç önce, “Bütün Suriyelileri geri göndereceğim” diye ucuz popülizm yapan bizzat sizdiniz!

Ve Belediye Başkanlarınız ilk işlerinden biri, bu zavallı insanları aç ve açıkta bırakmak olmadı mı?

Bunu vaad ederek seçim kazanmadılar mı?

Kemal Kılıçdaroğlu, sizin kaç yüzünüz var?

Bu millet, evet, Mart ayı itibarı ile yaptığınız şovlara oy verdi.
Fakat, emin olun, şu anda bin pişman olan da çok.

Ve şimdi soruyorum; Bu çıkışlar ile neyin yolunu yapmaya çalışmaktasınız?
Zira sizi asla samimi bulmuyorum.

Neden mi?

Seçim öncesinde, “Hiçbir işçinin işine son verilmeyecek, kimse ekmeğinden olmayacak. Namus sözü veriyorum” dediniz.

Dediniz de on binlerce işçi kıyımı yaşandı, yaşanıyor ve siz bunlar hakkında tek kelime etmediniz.

Peki nerde kaldı namus sözünüz!

Yalan söylediniz ve söylüyorsunuz.
Tıpkı bugün İçişleri Bakanlığına attığınız iftira gibi.

İçişleri Bakanlığının derneklere nakdi yardım ettiği iftirasını ispatlamak ile hükümlüsünüz.
Aksi takdirde, bu da attığınız pek fazla yalan ve iftira gibi hanenize aynı bu şekilde yazılacaktır!


Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
OGÜNhaber