Pençe Kılıç

Ve olan oldu.
"Bir gece ansızın gelebiliriz" dedik, geldik, terör yuvalarını, sözde komuta merkezlerini, depolarını, alt düzey, üst düzey yöneticilerini yerle yeksan ettik.

89 hedef, elliyi geçkin F16'lar ve 20'yi geçkin İHA/SİHA/TİHA'lar tarafından, tam isabet ile vuruldu ve cerrahi bir titizlikle, tek bir sivilce zarar verilmeden vuruldu.

Bu operasyon BM'nin 51. Maddesine uygun olarak, yani meşru müdafaa çerçevesinde, uluslararası hukuka uygun olarak gerçekleştirildi.

Zira, Türkiye'de yapılan son saldırıların hepsi, şimdi vurulan merkezler tarafından planlanmış ve yönetilmişti.

TSK, bu operasyonu boşuna "Hesap zamanı" olarak duyurmadı.

Bu operasyon aynı zamanda bir deklarasyon hatta manifestodur.

Ülkemize, Devletimize karşı hasmane duygular besleyen, faaliyetlerde bulunan, PKK/SDG/YPG/PYD ve daha bilmem ne kadar harf kombinasyonu varsa, ona bürünen, ve fakat ancak hepsinin özünün PKK olan ne kadar terörist birleşimi varsa ve bunlara her kim, lojistik, silah, ve bilumum yardımları yapan her kim varsa, işte onlara karşı bir deklarasyon.

Evet, İstiklal Caddesi saldırısının kodları gayet açıktı ve Sayın Soylu'nun da dediği gibi, biz o mesajı aldık. Aldık ve işte, gerekeni yapıyoruz ve de yapacağımızdan da kimsenin şüphesi olmasın.

İstiklal Caddesi saldırısı, sadece bizim istiklalimize değil, civarda konsoloslukları olan tüm ülkelere bir tehditti.

Nitekim, Sayın Erdoğan, defalarca, tüm bu PKK sevicilere hep şunu demiştir:
"Beslediğiniz yılan, gün gelir sizi de sokar."

Enteresan bir nokta da şudur ki, bu operasyonda kullanılan tüm mühimmatların Türk malı olmasıdır.

Bu da bir mesajdır.
Kendi göbeğimizi kendimiz kesebiliriz, kimseye ihtiyacımız kalmamıştır, biz, bize yeteriz mesajıdır.
Çok şükür ki, bu ülke bu konuma gelmiştir.
Ve dünya, alem bu gelinen noktayı gayet iyi görmektedir, dostlar güven ile gurur duyarak, düşmanlar ise endişe ve hatta korku ile görmektedir. Görmelidir de.

Tarih şunu göstermiştir ki, Türkün ve Türkiye'nin dostluğu çok kıymetli ve kadimdir.
Düşmanlığı ise asla tavsiye edilecek bir şey değildir.

Tekrar İstiklal Caddesi saldırısına dönecek olursak.
Bize verilen mesaj, "istediğimiz gibi olmazsanız, bunlar olur, olacaktır," mesajı verilmek istenilmiştir.

Ancak cevap, işte Pençe – Kılıç operasyonu olmuştur.

Türk devleti, kendine yönelik tüm tehdit ve saldırılara misli ile cevap verecektir, zira bu millet, tarihi boyunca hep bedeller ödemiştir, ödemekten hiç imtina etmemiştir.

Böyle bir millete, üç kuruşluk, satılmış piyonlar ile bir tehlike oluşturmaya çalışmak beyhude uğraştır.

Gece boyu sosyal medyayı takip ettim.
Sonuç olarak şunu söylemek mümkün; TSK'nın yükseklerden yaptığı operasyona karşı sesler, beklenildiği gibi, alçaklardan geldi.

HDPKK başka olmak üzere, uluslararası fonlanan çok amaçlı aparatları, gece boyunca bu operasyona karşı algı yönetimi uygulamak istese de, kullanıcıların kahir ekseriyeti, yerli ve milli olduğu için, elbette ki bu operasyona destek verdi/veriyor.

Bir diğer husus ise altılı masa.
Sanırım operasyon esnasında kullanılan mühimmatlardan bir tanesi, tam da bu masanın ortasına düşmüş olacak ki, hiçbirinden ses çıkmadı.

Bu gerçek de, altılı masanın bileşenlerinin, ne kadar yerli ve milli olduklarını ve dahi ellerinin kime mecbur olduklarını da gayet net ortaya koymuştur.

Evet, gönül ister ki, hiç bir şekilde şiddet olmasın, ancak bu istek çok naif ve realite ile bağdaşmamaktadır.

Acı gerçeklerin dili başkadır, katıdır, şiddetlidir.
Türk devleti, önümüzdeki yüzyıla damgasını vuracaktır.
Bu gerçeği bu operasyon ile de bir kez daha ispat etmiştir.

Bir diğer detay ise Rusya'nın hava sahasını bu operasyona açmış olmasıdır.
Bu bir jest değil, mecburiyettir.

Türkiye, hiç olmadığı kadar başat bir aktördür ve aslında, tüm gelişmeler lehimize gelişmektedir.
Bir gece ansızın geldik, hep geleceğiz.

Ve tıpkı bu son operasyon da yaptığımız gibi, iki ülkeye, aynı anda, gece/hava operasyonu düzenleyip, savaş literatüründe yeni sayfalar açarak geleceğiz.



Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
OGÜNhaber