PKK'ya kurşun mu, Bakanlık mı?

Kısa ve öz olarak, 110 gün sonraki seçimlerin ana hattı bu.
Bunları ben söylemiyorum, PKK'nın elebaşları, başta Murat Karayılan denilen terörist diyor.

"AK Partisine ve Milliyetçi Hareket Partisine verilen her oy, PKK ya sıkılan bir kurşundur."
"Altılı masaya sesleniyoruz, ufak tefek işleri boş verin, yoksa bizi bitirecekler."
PKK'nın "help us" çığlıkları bunlar.

Ve bu çığlıklar, Türkiye içinden daha ziyade, PKK'nın uluslararası destekçilerine, patronlarına giden feryatlar.

Velhasıl, ABD içinden John Bolton denilen müptezel, hemen Twitter yağdırmaya başlıyor, The Economist, kapaklar yapıyor, Michael Rubin denilen FETÖ aparatı yağdırmaya başlıyor.

The Economist, kapağında ve ilgili yazısında, Türkiye için iç savaş ve kan gölü çağrıştırması yapacak kadar alçalıyor ve dahi tehdit ediyor!

Eh, onlar harekete geçer de, içeridekiler durur mu?
Ali Babacan bir yandan, Ahmet Davutoğlu bir yandan, HDP seviciliğinde yarışmaya başladılar.

CHP'nin HDPKK seviciliği zaten belli, hatta Bakanlık teklifleri bile havalarda uçuşuyor.

Peki, karşı tarafta ne var?
Yani Cumhur ittifakında.

Büyük bir kararlık ve başarı ile yurt içinde ve dışında, PKK'ya ve tüm terör örgütlerine karşı sürdürülen mücadele var.

Yurtiçinde neredeyse yok olma safhasında PKK ve yavru örgütleri.
Sınır ötesinde bile, kafalarını inlerinden çıkaramaz haline geldiler.
Bu politikaya, TBMM içinde ve dışında en sert muhalefeti ise HDPKK ve CHP yapmakta.

Onun için, işin özeti tam olarak da bu kadar basit.

Teferruatları yok mu?
Olmaz mı efendim, olmaz mı?

Mesela, gelelim altılı masanın bir söylemine:
"Seçim tarihinin belli olduğu günün ertesi günü, biz adayımızı açıklayacağız."

Evet, seçim günü olarak 14 Mayıs 2023, Sayın Erdoğan tarafından açıklandı, belirlendi.
Masadan çıt yok, aday konusunda.
Çünkü öyle bir aday yok, yani aday adayı çok ta, aralarından kim olur, nasıl olur, işte bu konuda herhangi bir konsensüs yok.
Öyle alelacele olma ihtimali dahi yok.

Tam tersi, kulislerde öyle şeyler konuşuluyor ki, evlere şenlik, daha doğrusu evlerden ırak, maazallah.

İşe İyi Parti liderinin sürpriz hastanelik olması ile başlayalım.
Hiçbir şekilde yalanlanmayan kesin bilgilere göre, o akşam, İyi Partinin idare kurulu Genel Merkezde alelacele toplanır.

Konu, kurultay/kongre öncesi Ankara'da olması gerekenler.
İddialara göre, Ankara'daki ipleri elinde tutmak isteyen Koray Aydın, sert çıkışlarda bulunur.
Buna karşılık Uğur Poyraz, "sen kimisinde, bu şartları ortaya sürüyorsun" der.

Tabii ortam olağanüstü gerilir, her an her şeyin olabileceği bu ortama, Meral Akşener'in kalbi dayanamaz ve malum, apar topar hastaneye kaldırılır.

CHP içindeki durum da vahim.
Kılıçdaroğlu ve kliki, adaylıkta diretmekte, özellikle de İmamoğlu'na karşı kılıçlar çekilmiş.
İmamoğlu ise tam bir serseri mayın ve tamamen kontrol dışına çıkmış, "ben 16 milyonun Başkanıyım" diyerek, asla kendini taca çıkartmıyor.

Bu kontrol kaybı ise CHP Genel Merkezinin fena halde canını sıkmakta.
İki büyük parti, kendi içlerinde acımasız kavgalar verirken, yetmezmiş gibi, bir de iki mini partinin Genel Başkanlarının konuşmaları, beyanları dahi tehditleri ile uğraşmak zorunda kalıyorlar.

Öyle istekler dayatılıyor ki, akla ziyan.

4 küçük enişte, partilerine 20 şer vekil istiyor.
Yani 80 vekil, peki kim feragat edecek?
Ana payını CHP üstlenecek. Eh tabii CHP'nin mevcut vekilleri bu işten çok, ama çok rahatsız, hatta kazan kalkmış bile.

Dönen entrikalar, kavgalar, tehditlerin haddi hesabı yok.
Cadı kazanı bile masum kalır, öyle depremler oluyor ki, her biri 9,99 şiddetinde.
Yani seçim vakti gelip çatınca, menfaat kavgaları da geldi çattı, hem de nasıl çattı.

Aday açıklayamadıkları için, şimdi eski bir terane ye başvurdu altılı masa/lcılar.

Yok efendim, Sayın Erdoğan aday olamazmış, yok efendim seçim günü belirleme yetkisi, mevcut Anayasaya göre yokmuş.

Pardon da kendi seçmeninizi oyalamak için, bütün ülkeye yalan söyleyemezsiniz.
Söylerseniz de itibarınız sıfır olur.
Bu, bu kadar basit.

Ez cümle olarak;
Burası Türkiye Cumhuriyeti, burada olup bitenlere karar verecek olacak da, Aziz Türk Milleti, hür iradesi, demokrasi çerçevesinde yapılan seçimler.

Bu ülkede olup biteceklere, ne ABD'nin siyasileri, siyasi eskileri, ne İngiltere'nin bilmem hangi medyası, ne FETÖ'nün kullanışlı aparatları, ne de uluslararası platformlarda bile terörist damgası yemiş, o ya da bu örgütler.

Herkes bunu böyle bilecek, haddini bilecek.
Bu millet, artık hiçbir gücün, ülkenin, bilmen neyin emir ile hareket edecek bir millet değil.

Biz her konuda kendi göbeğimizi kendimiz keser duruma geldik, ve bu seviyeye de işte bu sözde müttefik ve dost, aslında ise ezeli düşman olanların hal ve tavırları, siyasetleri iletmiştir.

Mustafa Kemal Paşa, "Saffı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır ve bu satıh bütün ülkedir," demişti, artık bu satıh, bizim içim cümle cihandır.

Gerektiği yerde, gerektiği biçimde, Ali menfaatlerimizi koruyacak haldeyiz, ve de koruyoruz da.
Bu bağlamda, herkesin vereceği oyun vebalinin bilincinde olması şarttır.


Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam.
OGÜNhaber