31 Mart isyanı, tarihimizin karanlık tuzaklarından biridir

Memleket ve millet düşmanı bir kesim tarafından yıllarca rejime karşı yapılan ilk gerici isyan olarak yutturulan 31 Mart İsyanı ile ilgili olarak size bazı hakikatleri anlatmak istiyorum.

Sultan II. Abdülhamid Hân iç ve dış mihrakların kendisine hazırladığı oyunları boşa çıkarmak adına 23 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’i ilan etmişti. Ancak bu sefer bütün planları suya düşen düşman güruhu ipi ellerinde olan birilerini kışkırtarak güya din elden gidiyor numarası ile sokaklara döktü. Oyun aynı oyundu, sokağa döktükleri de onlara müdahale etmek için gelen çapulcu sürüsü de aynı elin kuklalarıydı. 

Celal Bayar, Derviş Vahdeti’nin hoca kıyafetinde ve elinde yeşil bayrakla askere şeriat üzerine nutuklar söyleyerek hareketin boyutlarını genişletmeye çalışması sırasında asker kıyafetine bürünmüş kadro dışına çıkarılmış bazı “ümera ve subaylar”ın isyanı askeri yönden sevk ve idare ettiğini kitabında yazmıştır.



Şeriat istediğini ileri süren bu güruh her ne hikmetse İstanbul caddelerinde ceplerine doldurulan İngiliz altınlarını bozdurarak faytonlarda sarhoş gezmişler, lokantalarda ve birahanelerde gönüllerince masraf etmişlerdir. Bu yaşananlar eminim ki size bir şeyleri hatırlatıyordur. 

Peki ben soruyorum: İttihatçı diktatörlüğüne 31 Mart 1909'da gerçekleşen isyan, devleti selamete çıkarmış mıdır? Yoksa devlet tasfiye olurken bu iş İttihatçılar ile dış düşmanlara mı yaramıştır?

31 Mart Vak’ası’nın ardında kimlerin olduğu bugün hâlâ tam olarak ortaya çıkartılamamıştır. Çünkü İttihatçılar bütün vesikaları kaçmadan önce yok etmişlerdir. İsyanın arkasında Almanya ve İngiltere’nin parmağı olduğu konusunda kuvvetli şüpheler vardır. Çünkü İttihatçıların bir kısmı Alman bir kısmı İngiliz taraftarı idiler. Nitekim Prens Sabahaddin, Derviş Vahdetî, Mizancı Murad İngiliz taraftarı kimseler idi. Sultan Hamid’in tahttan indirilmesi ile dünya Müslümanları güçlü bir koruyucularından mahrum bırakıldılar. Bu da İslâm dünyasının neredeyse tamamını sömürgeleri altında tutan İngiltere, Fransa ve Rusya’ya rahat bir nefes aldırmıştır. 

Sultan Abdülhamid Hân’ı halkın nazarında kötü göstermek maksadıyla hâl fetvasında, isyana sebep olmak, masum insanları öldürtmek, din kitaplarını yaktırmak, devlet malını israf etmek gibi gülünç sebepler yaz(dır)ılmıştır.



31 Mart İsyanı’ndan hemen sonra eşitlik özgürlük adalet diye bas bas bağıran İttihatçılar Padişahın bütün yetkilerini elinden alarak Kanun-ı Esasî’de değişiklikler yapmış, Osmanlı Devleti’nin yönetimi demokratik monarşi hâline getirilmiş, ancak İttihatçılar çok kısa bir süre sonra demokrasiyi askıya alarak kendi diktatörlüklerini kurmuş ülkede terör estirmeye başlamışlardı. Osmanlı ülkesi peş peşe savaşlar, toprak kayıpları ile büyük bir felâkete doğru adım adım sürüklendi ve nihayet  9 sene sonra Mondros’u imzalayarak paramparça oldu. 

İttihat ve Terakki denilen oluşumun, çeyrek asırlık bir dönemde var olması ve ardından kaybolması onun ipleri dışarıda bir uluslararası proje olduğunu düşündürtmektedir. İttihat ve Terakki, yaptıkları işlerle sadece hem kendi sonlarını hazırlamakla kalmamış koca cihan devletinin de sonunu getirmişlerdir.  

Söylenecek çok söz var şüphesiz. Ama unutulmaması gereken bir gerçek vardır ki o da bu memleketin ne haini biter ne kahramanı…

31 Mart'ı unutmayın 

Allah’a emanet olunuz.
OGÜNhaber