İnsanların acılarından prim yapmak zavallılığın kaçıncı derecesi?

Yaşadıklarımızı kaleme almanın, bunları kaleme dökecek edecek kelimeleri bulmanın ne kadar zor olduğunu ifade edemem. Geçmiş olsun İzmir, geçmiş olsun Türkiye. Kalbimizle,dualarımızla sizlerin yanındayız.

Deprem'e dair çok şey yazıldı çizildi. Sosyal medyada rastgele ortaya atılan iddialar ve atışmalardan bahsetmiyorum ciddi olarak alanında otorite sayılan kişilerin yazıları var, konuşmaları var.

Bunca uzmanlık önerileri, tavsiyeler, bilimsel açıklamalar makaleler sonunda bir önceki deprem sonrasında durduğumuz yere bakınca bir adım dahi gelişme olmadığını görüyoruz. Anlaşılıyor ki konuşuluyor ama icraat yok.

Millet olarak en büyük sorunumuz her meseleyi, istisnasız her meseleyi siyasete bağlamak. Artık öyle bir noktaya geldi ki bir yanda insanlar ölüyor, diğer yanda sırf muhalefet olma adına, yapılan çalışmalar karalanıyor, itibarsızlaştırılıyor.

Daha depremin olduğu ilk dakikalarda CHP'li Gürsel Tekin attığı tweetle aslında sapasağlam olan Bayraklı'daki Kızılay Kan Merkezi'nin yıkıldığını şöyle yazmıştı:
"İzmir'de yaşanan deprem sonucunda Bayraklı'da Kaymakamlık binası ve Kızılay Kan Merkezi yıkıldı, Adalet Sarayı duvarları çatladığı için boşaltıldı. Kendi binalarının güvenliğini sağlayamayan devlet, vatandaşın canını nasıl koruyacak? Çok acil adımlar atmamız lazım."

Tabi ki bu yalan iddiaya cevap gecikmedi. Kızılay Başkanı Kerem Kınık,
"Gürsel Bey, Kan Merkezimiz ayakta ve vatandaşımıza hizmet vermektedir." Diyerek haberin yalan olduğunu duyurdu.

Çok geçmeden diğer bir yalan haber yine muhalefetten geldi. CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke: "AFAD çadırlarını kullanabilmeniz için evinizin hasarlı olduğunu belgelemeniz gerekiyor. Belediyelerimizin çadırları ise ihtiyaç sahibi olduğunu belirten herkes kullanabilir." Diyerek ortaya bir yalan attı. Tabi cevap yine gecikmedi.

İçişleri Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı, ona şu cevabı verdi: "Yalan söylüyor demeyelim yanlış biliyor diyelim. AFAD 1040 çadır kurdu. 268'i boş, ihtiyacı olan istediği gibi gelip kalır. Lütfen sessiz olun, arkadaşlarımız enkazın altında canları pahasına çalışıyor."

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, basın açıklamasında, "Cumhurbaşkanı Erdoğan, bebekler enkaz altındayken müzik çaldırıyor" şeklindeki haberine montaj görüntüleri örnek vermesi de ayrı bir skandaldı.

Devletin 7.0 büyüklüğündeki depremlere ekonomik yardım yaptığı, ölçeği bunun altında olursa yardım yapılmadığı bu nedenle depremin devlet tarafından kasıtlı olarak 6.6 olarak gösterildiği yalanını da ortaya atanlar yine aynı taraftı.

Depremin bütün suçunu devletin imar affı yasasına bağlayanlar da vardı ve muhaliflik gözlerini o kadar kör etmiş ki neredeyse depremi de devlet yaptırdı diyecek hale geldiler.

Birlikte olmak, bir olmak, yaraları sarmak, yardımcı olmak yerine yapılan ilk şey klavyelere sarılıp devleti acziyette göstermek, insanların acıları, ölümleri üzerinden prim yapmak nasıl bir zihniyettir anlamak mümkün değil.

İmar affı kapsamında olup yıkılmayan pek çok bina olduğu gibi, af kapsamına girmeyip son model, ultra lüks, depreme dayanıklı diye yapılan ve yıkılacak hale gelen bir -iki yıllık yeni binalar da var .

Çok etkenli bir sonuç bu yaşadıklarımız. Bunun içinde devlet birimlerinin, belediyelerin, mühendislerin, kişilerin de hatalarının olduğunu görmemiz lazım. O parti bu parti değil artık kim iş yapıyor, kim yapmıyor buna bakmamız lazım.

Öncelikle devletimiz depremde risk alanı olarak rapor ettiği binaları, kişilerin insiyatifine bakmadan boşaltıp sahiplerini sağlam binalara almalıdır.

Yatay mimariye geçişte çok ciddi adımlar atılmalı, tek katlı binalar yaygınlaştırılmalı. Bu konuda acilen kanunlar çıkarılmalı. Belediyeler izin konusunda çok daha katı kurallara sahip olmalı, particilik değil gerçekten işini yapmalı.

Halk olarak bizler de ev alırken daha seçici olmalıyız, dışının yaldızlı olmasıyla değil mühendislik raporlarıyla ilgilenmeliyiz.
Kişisel deprem eğitimleri medya ve görsellerle çoğaltılmalı. Bu konu her deprem sonrası gündeme gelse de sonrasında unutuluyor. Depremde ölenlerin bir çoğunun "güvenli yaşam üçgeni" denilen korunma alanında beklemek yerine, en büyük riski taşıyan merdiven, kapı ya balkonlara koşanlar oldukları tesbit edildi. Kanunlar kadar eğitim de önemli. Kendimizi, ailemizi eğitmeliyiz.

Ciddi adımlar atılmadığı sürece deprem kuşağında yer alan ülkemizde daha çok acılara, gözyaşlarına şahit oluruz.

Evet dostlarım, son olarak depremde hayatını kaybeden bütün vatandaşlara Allah'tan rahmet, kalanlara sabırlar diliyorum. Orda insanüstü bir çabayla dört gün boyunca hayatlarını ortaya koyarak çalışan kurtarma ekiplerine ve yardımsever İzmir halkına tek tek ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Allah'a emanet olunuz!
OGÜNhaber