Macaristan'daki Türk Kurultayı'ndan izlenimlerim

Değerli dostlarım, sevgili okurlarım,
Geçtiğimiz günlerde Macaristan'ın Bugac kentinde her iki yılda bir düzenlenen Geleneksel Hun Türk Kurultayı'nın 6.sı gerçekleştirildi.

Açılışını AK Parti Genel Başkan Vekili Binali Yıldırım'ın yaptığı kurultayda Osmanoğlu Hanedanı'nı temsilen bu sene ben de eşimle katılımcı olarak bulundum. Aslında 6 yıldır kurultayı takip etmekteyim ancak katılma kararı aldıktan sonra pandemi nedeniyle bu isteğimiz gerçekleşememişti.



Kurultayın amacı Atlı göçebe kültürünün yaşatılması, Türk ortak kültürünün Avrupa'da tanıtılması, Türk soylarının birbirine kaynaşması şeklinde özetlenebilir.

Kurultayda Aksakallılar Konseyi Başkanı Sayın Binali Yıldırım ile kısa bir konuşma gerçekleştirdik.

Kendisi 2009'da bizlere taziye için gelmişti, kurultayda görünce hemen hatırladı. Bizi görmekten mutluluk duyduğunu ifade etti. Daha sonra kendisiyle elçilikte ve kurultayın yapıldığı alanda tekrar kısa bir görüşmemiz oldu. Sonrasında alandayken Bilal Erdoğan geldi onunla da bir selamlaşmamız oldu.

Bursa Belediye Başkanı Alinur Aktaş ile sohbetimiz oldu. Katılımımızdan dolayı teşekkürlerini ifade etti. Orada kendileri için bir çadır kurulmuştu.

Yeni atanan Macaristan Büyükelçimiz Sayın Gülşen Karanis Ekşioğlu ayağının tozu ile kurultaya katılmıştı. Kendisi bizi resepsiyona davet etti.

Resepsiyon çok güzel geçti, resepsiyona davet edilenler arasında Bursa Belediye başkanı, Yunus Emre Vakfı katılımcıları, Binali Yıldırım ve yine tanınmış yüzlerden benim dostum, arkadaşım Bahadır Bey de vardı, Bahadır Yenişehirlioğlu.

Kendisiyle orada çok güzel bir sohbetimiz oldu. Diziden bahsettik, ileride yapılacak olan projelerden bahsettik.

Kurultaya gelince, genel bilgileri zaten bütün medyada bulabilirsiniz ancak ben biraz olumlu biraz olumsuz yönlerine değinmek, kendi izlenimlerimi ifade etmek istiyorum.



Öncelikle olumlu yönlerinden bahsedeyim;
Orada beni gururlandıran bir bayrak vardı. Tabi ki Türk Bayrakları her yerdeydi o başlı başına gururumuzdur ancak Kıbrıs bayrağını görmek, orada Kıbrıs bayrağının dalgalandırılması beni hem gururlandırdı hem de duygulandırdı.

Bayrak dalgalandırıldıktan sonra ben Sayın Serdar Denktaş'ı tebrik ettim. Kendisiyle güzel bir sohbetimiz oldu, bizlere kartını vererek Kıbrıs'a davet etti. Çok içten ve samimi bir şekilde bizleri Kıbrıs'ta misafir etmek istediğini ifade etti. Ben de kendisine teşekkür ederek babasıyla da görüştüğümüzü, hediyeleştiğimizi anlattım çok memnun oldu, çok güzel bir sohbetimiz oldu.

Bayrak dalgalandığı sırada Sayın Serdar Denktaş'ın gözlerinden yaş geldi ve ben bu anı videoya çektim, sosyal medya hesabımdan paylaştım. Bu görüntüler kısa sürede 2 milyona yakın izlenme elde etti. Bu anı ölümsüzleştirmek beni çok mutlu etti. Sonrasında görüntüler zaten bütün medyada yayıldı.



Yine aynı şekilde Azerbaycan bayrağı, Doğu Türkistan Uygur bayrakları geçerken de duygularımız coştu, gurur duyduk.

Elbette bütün Türk Cumhuriyetlerinin bayrakları bizim için çok özel bir yere sahip ama özellikle Can Azerbaycan ve yavru Kıbrıs bizim için bambaşka bir yere sahip. Doğu Türkistan, mazlum Türk coğrafyası ise hepimizin kalbinde bir sızı.



Kurultayda gözlemlediğim olumsuzluklara gelince;
Öncelikle kurultay için kullanılan ifadelerde olsun, tanıtımlarda olsun sanki Türk kurultayından önce Macar kurultayı ifadesinin ön planda olmasıydı.

Diğer bir durum ise,
Organizasyon çok geniş bir alanda hazırlanmış neredeyse 20 futbol sahası büyüklüğünde. Güvenlik çok iyi sağlanmıştı. Girişler iyi kontrol ediliyordu. VİP girişinde özel bir bileklik olmadan asla içeri almıyorlardı.

Katılımcıların, misafirlerin çoğu Macar halkından. Türk katılımcılar da vardı bunlar Avrupa'da seyahat ederken kurultaydan haberdar olup misafir olarak orada bulunanlar ya da civarda yaşayıp kurultaya gelenlerdi.

Organizasyon alanında küçük çadırlar kurulmuş misafirlere yönelik hediyelik eşya satışları gerçekleştiriliyordu.

Bazı bölümler ata binmek, ok atmak isteyenlere yönelik düzenlenmiş aktivitelere ayrılmıştı.

Burada benim gördüğüm daha ziyade 2000 yıl önceki Türk adetlerine özellikle Şamanizme vurgu yapılmasıydı. Temsilen orada bazı Şamanizm ayinleri yapıldı. Türklerin İslamiyet'ten önceki yaşantıları özellikle ön plana çıkarılıyordu.

Halbuki Türklerin İslam diniyle tanışıklığı neredeyse İslam'ın ortaya çıkmasıyla eş bir tarihe dayanır. Bu 1400 yıllık bir geçmiş demektir. Oldukça uzun bir süre Türkler'in Müslüman olarak dünyaya damga vurması yine Müslüman olarak 3 kıtaya hükmetmesi düşünülürse böyle bir kurultayda İslam'a vurgu yapan etkinliklerin yer alması çok önemli olmalıydı. En basitinden örnek verirsek o kadar büyük bir alanda biz namaz kılmak istedik ama bir mescit bulamadık.

Türkler İslam'dan ayrı düşünülemez. Düşünülürse gelecek nesillere anlatacak bir Türk tarihi kalmaz. Türk demek Müslüman demektir. Osmanlı bunu çok iyi sentezlemişti.

Diğer bir rahatsız olduğumuz konu, alanda bazı restoranlarda domuz eti olması, bazı şahısların ellerinde bira şişeleriyle protokole girmeye çalışmalarıydı.

Türkiye'den katılımcı kardeşlerimizden bazılarının protokolde ayak ayak üstüne atıp lakayt tavırlarda bulunmaları, birçok kişinin stantları gezerken bile ellerinde bira şişeleriyle ortalarda gezmeleri beni rahatsız etti.

Elbette orada kim ne yemiş kim ne içmiş bizi ilgilendirmez, ancak yemenin, içmenin bir adabı var bir kenara oturulur isteyen istediğini yer içer. Ama ellerde şişe ile ayakta ortalarda gezinmek hoş bir durum değildi.

Bir de bazı çadırlarda savaş oyunları etkinlikleri vardı, ama yetersizdi.
Ben isterdim ki bir Kayı çadırı olsun, o çadırın içinde Kayı töresi, adabı, kültürü, Kayı silahları eşyaları tanıtılsın. Hatta bir ara bunu yetkililerle konuştuk, kendilerine resmi bir yazı ile de ileteceğiz, sonraki yıllarda yapılacak organizasyonlarda bir Kayı çadırı ile katılımda bulunmak istiyoruz. Bu şekilde bir katkı ile en azından Avrupa'nın Kayı kültürünü tanımasına vesile olabiliriz diye düşünüyorum.

Yine aynı şekilde Selçuklu Devleti'ni temsilen bir çadır bulunmaması da organizasyonun eksiklerindendi. 3 asra yakın Türklerin büyük devletlerinden biri olan Selçuklu'ya ait kültür öğelerini bu alanda görememek beni üzdü.

Ve yine dünyanın en büyük imparatorluklarından birini kurup, altı asır üç kıtaya hükmeden, Türk adını Asya'dan Avrupa'ya şanla duyuran Osmanlıyla ilgili tek bir çadır olmaması bir başka hayal kırıklığı oldu.

Osmanlı Oğuzların Kayı boyundan gelerek bütün dünyaya Türk adını duyuran bir medeniyet olarak orada büyük bir çadırla yer almayı hak ediyordu.

Evet bunlar da benim gözlemlediğim olumsuzluklardı.

İnşallah önümüzdeki yıllarda yapılacak olan kurultaylarda bu konuların dikkate alınmasını umuyorum.



Yine de her şeye rağmen güzel bir kurultaydı. Avrupa'nın göbeğinde, Budapeşte'de Türk adının büyük harflerle yer alması, böyle bir organizasyonun yapılması bizlere gurur veriyor.

Ben bu organizasyonu düzenleyen Macar-Turan Vakfı Başkanı Andras Zsolt Biro ve vakıf çalışanlarına teşekkür ediyorum. Orada Kıbrıs bayrağının ve Doğu Türkistan bayrağının dalgalandırılması çok eleştirilmesine, bayrakların kaldırılma taleplerine rağmen geri adım atmaması takdire şayan bir davranıştı.

Evet dostlarım kurultaya dair notlarım gözlemlerim bunlardı. İnşallah 2024 'te tekrar Türk kurultayında görüşmek üzere.

Allah'a emanet olunuz!


Görüş ve fikirlerinizi bana sosyal medya hesaplarım ve ogunhaber.com üzerinden ulaştırabilirsiniz.
OGÜNhaber