Buruk bir Bayram geliyor

Aslında korona ile ilgili yazmak istemiyorum. Çünkü hepimiz bıktık, biliyorum. Ama yarattığı tahribat o kadar büyük ki; ne yapmak istesek önümüze zat-ı âlileri çıkıyor. 16 Mart’ta başlayan sosyal izolasyon süreci 2. ayında. Koronavirüs gölgesinde misafir ağırlamadan, kalabalık iftar sofralarında sevdiklerimizle olamadan Ramazan ayını karşıladık, ağırladık, şimdi de uğurluyoruz. Peki ya gelen bayram?

Türk olmaktan her zaman gurur duyuyorum. Türk misafirperverliğinin şanı dünyanın dört bir yanına yayılmış durumda. Her bayram yapılan ziyaretlerde bir evden bir şey yiyip içmeden kalkmak, o evin sahibine hakaret gibidir bizim vatanımızda. Ama maalesef ki bu bayram kimseyi ağırlayamacak, kimseye gidemeyeceğiz. Tertemiz elbiselerimizi giyip, bayram coşkusuyla bayram namazı için camilere koşamayacağız. Arife gününden memleketimize gitmek için yollara düşemeyeceğiz. Vel hasıl; biraz buruk bir bayram geçireceğiz. Oysaki daha geçen bayram memlekete gitmek için senelik iznimi almıştım. Arife günlerini köylerde geçirmek bambaşka bir heyecandır benim için. Önce ikindi namazı sonrası ebedi dünyaya intikal etmiş büyüklerimiz ziyaret edilir. Köye gelen her araba “Acaba kim geldi?” diye merak uyandırır. Herkesin beklediği evladı, arkadaşı, dostu vardır. Akşam olup son iftar yapıldıktan sonra toplanıp hasret giderilir. Gençler sabahlara kadar sohbet eder. Hatta bazen sabaha kadar oturulup, sabah bayram namazına birlikte gidilir. Bayram çıkışı yapılan bayramlaşmanın mutluluğu ise benim için paha biçilemez bir şey. Sırayla herkes bayramlaşır, ülkemizin birliği dirliği için dualar edilir, sonra da bayram coşkusuyla evlere gidilir. Kahvaltıyı yaptıktan sonra yapılan bayram ziyaretleri, gelen misafirler adeta art arda gelir adeta kapı hiç kapanmaz. Bayramın bayram olduğunu hisseder insan. Bir yıl boyunca birbirini belki de hiç göremeyenler için buluşma günüdür bayramlar.

Ama bu sene bu coşkuya mini bir virüs arası veriliyor. Ülkemizin, insanlarımızın, sevdiklerimizin sağlığı için içimiz dağlansa da bu ayrılığa boyun eğip, bu bayram tüm Türkiye olarak evlerimizde kalacağız. Coşkumuzu, özlemimizi, hasretimizi telefonlarla hissettirmeye veyahut gidermeye çalışacağız. Ama olsun. Ülkemiz hazır bu kadar iyi yönetmişken bu süreci, tüm dünyaya örnek olmuşken, günlük vaka sayıları 1.000’in altına inmişken, günlük kaybettiğimiz vatandaşlarımızın sayısı bu kadar azalmışken varsın bu bayram evde kalalım.

Evde kalalım ki; gelecek bayramlarda yan yana olalım.

Evde kalalım ki; tez zamanda birbirimize korkmadan, doya doya sarılabilelim.

Evde kalalım ki; sağlıkla, huzurla, mutlulukla nice yıllar tüm sevdiklerimizle Allah’ın izni ile yaşayabilelim.

Günlük vaka ve vefat sayısındaki azalmalar bizi umutlandırsa da biz evlerde kalmalıyız. Buna benzer bir örnek İslam tarihinde vardır. Müslümanlar ile Mekke’li müşrikler arasında 625 yılında yapılan Uhud Savaşı’nda okçular; müşriklerin yenildiğini, bozguna uğradığını görünce sevinçle yerlerinden fırlayarak muzaffer orduya doğru koşmaya başladılar. Ama bu erken sevinç, hazin bir sonla sonuçlandı. Okçuların tepelerden ayrıldığını gören müşrikler, Ayneyn Tepesi’nden tekrar saldırıya geçti ve Müslümanları büyük bir bozguna uğrattı… Vefat sayıları ve vaka sayılarındaki azalmalara elbette sevineceğiz. Ama erken sevinç, kazandığımız zaferi büyük bir bozgunla kaybetmemize neden olabilir. O sebeple gaflete düşmeyelim. İlgili  makamlarca yapılan uyarılara uyup, evimizde kalalım.

Allah'a emanet olun. Ramazan Bayramı'mız kutlu olsun…

OGÜNhaber