TİC Holding Header
  • USD 32.581
  • EUR 35.019
  • Altın 2459.375
  • BIST 100 9796.33

Helen Keller Adams

Nisan ayı Otizm farkındalık ayı olarak idrak edilmektedir.Dünyada ve ülkemizda bu yönde çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. Bu etkinlikler içinde hiç bahsedilmeyen birileri var,Anneler.Bende bu gün tüm anneleri anmak için,kendisi çok engelli olan bir kadının,annenin inanılmaz hayat hikayesini sizinle paylaşmak istiyorum. HELLEN KELLER ADAMS.

Helen Keller ADAMS; görmeyen, işitmeyen ve konuşamayan bir engelliydi. Hayatında umutsuzluk kavramı ile hiç tanışmadan göçüp gitti. Kimse onun başaracağına inanmasa da o inanılması zor olanları başardı; Kör olmasına rağmen bir çok görenden daha çok kitap okurdu.

Hakkında sayısız kitaplar yazıldı. Hayatı filmle çekildi. Yanlız kendi ülkesinde değil çeşitli ülkeler tarafından davet edilerek mücadelesi ve çalışmalarından dolayı madalyalarla ödüllendirildi.Gittiği her ülkede milyonlarca İnsana ümit,cesaret ve iyimserlik duygularını aşılayan konferanslar veriyordu.

75 yaşına bastığında Harvard Üniversitesi tarihinde, ilk görme ve işitme özürlü bir kadına doktora unvanı veriyordu. Körler için sayısız makalaleler yazdı. Toplam on(10) kitap yazan Helen Keller ADAMS,Çalışmalarından ve özürlüler için yaptığı mücadeleden ötürü 1964 yılında kendisine Amerika’nın en büyük ödüllerinden biri olan Özgürlük Madalyası takdim edildi.

Helen Keller ADAMS 1880 yılında geldiği dünyayı- 1968 yılında Güney Amerika’da 88 yaşında geride sayısız başarılara imza atmış, anlamlı bir hayatın sahibi olarak terkediyordu.

Hellen Keller Adams’ ın hikayesini farklılık yaratmak adına, bir mektup şeklinde kurguladım. İşte yılmayan çok engelli kadının,annenin müthiş hayat serüveni.

Ben Helen Keller Adams.(Edims)

Benim hikayem biraz farklı.Ben Görmeyen,işitmeyen ve konuşamayan  Dünyanın sesiyim

Ama beni dinlerken ışıkları söndürün lütfen, ben olun biraz. Hatta beni dinledikten sonra şunu yapın;Göçlerinizi bağlayın,kulaklarınızı tıkayın.Yani hem görmeyen, hem de işitmeyen olun. Evden çıkıp bakkala gitmeyi deneyin. O zaman ne demek istediğimi, ve başardıklarımı çok daha iyi anlarsınız. Buna şimdi EMPATİ DİYORLAR…
 
Ben Sağlıklı bir bebek olarak dünyaya geldim.19 aylıkken geçirdiğim bir ateşli rahatsızlıktan sonra kör, sağır ve dilsiz oldum. Bu durum adeta hiçbir algılayışın olmadığı karanlık bir hapishane hücresine kapatılmışçasına insanı  dış dünyadan soyutlamaya benzer. Çocukluğumun ilk yıllarında uyumsuz ve hırçın tavırlar sergilediğimi söyler annem.Bunun  üzerine ailem bana bir eğitmen bulmaya karar verir.Sonunda, kendisi de bir ara kör olup bir ameliyatla bir parça görür hale gelmiş bulunan Anne Sullivan’a ulaşırlar.

Sizce benim durumunda olan birisine hayatı,nesneleri öğretmek mümkün mü? Bu o kadar kolay olabilir mi? A. Sullivan’ın da bütün çabalarına rağmen ilk zamanlarda Ben Hellen Keller’de hiçbir değişiklik yapmayı başaramadı..

Ama sonra bir gün bir pompadan bir elime su dökülürken, diğer elime Anne Sullivan parmağıyla su kelimesinin harflerini tanıttı. Her şey bunla başladı.Bundan sonra da müthiş bir gelişme yaşanmaya başladı hayatımda.

Aslında Eğitmenimden daha çok Annem benim hayatımın öğretmenidir. Annem nereye gitse eteğinden tutarak onu takip ediyordum. Annemin yaptıklarını taklit ediyordum. İçimde dış dünyaya karşı inanılmaz bir merak oluşmaya başlamıştı. Her şeye dokunuyor, onları kokluyor, insanların ellerini ve yüzlerini inceleyerek,onları tanımaya çalışıyordum.Onların davranışlarını taklit ederek,belli bir süre sonra bazı işleri kendi başıma yapar duruma geldim..Mesela inak sağmak,hamur yapmak gibi.

Ben yedi yaşına geldiğimde Eğitmenimin de yardımıyla altmış değişik işaret keşfetmiştim. Ama bunun yanında öğrendiklerimde az sayılmazdı,bunlar, benim dünyayı tanımama ve onu kendi ölçülerimde anlamamı sağlayacak durumdaydı.Yeterlimiydi elbette değildi.

Bu arada ben beş yaşındayken ancak diğer insanlardan farklı olduğumu anlayabilmiştim.Ailemin kendi aralarında konuşurken işaretler yerine, ağızlarıyla konuştuklarını fark etmiştim.Bazen annemin ve babamın dudaklarına dokunarak onların konuşmalarını taklit etmeye çalışırdım.Ancak ne onların dediklerini anlayabiliyordum,ne de ben buna benzer anlamlı bir ses çıkarabiliyordum.Bunu çok istiyordum ama başaramamanın üzüntüsünü yaşıyordum.Bu yüzden bazen o kadar çok sinirlenirdim ki, sağı solu tekmeleyerek,nesneleri fırlatırdım.

Eğitmenim, annem yani ailem beni hayata daha bilinçli hazırlanmam için inanılmaz sabır ve gayret gösteriyorlardı. İşte bunların sayesinde;İşitme duyusu olmayanların çok zor başarabileceği konuşma becerisini öğrenmiştim.Sağır olmama rağmen,kulakları iyi işiten insanlar kadar müzikten zevk alırdım.Elimi piyano, keman veya radyonun üzerine koyarak müzik dinlerdim.Bazen tahtaların titremesinden hangi notaların çaldığını hisseder, şarkı söyleyenin kalbine elimi koyarak onu hissetmeye çalışırdım.

İşte tüm bunları daha da geliştirmek için, resmi düzeyde eğitim almam gerektiğini düşündüklerinden, Bostonda bulunan Perkins Körler Enstitüsüne kaydımı yaptırdılar.Burada eğitimim okulunda sağladığı imkanlarla,  kullanılan araç-gereçlerle bir önceki eğitimlerimden daha seviyeli ve disiplinli olarak devam etti.

Ben, ışık ve sesten mahrum bir duyu hayatına sahiptim; ama diğer algılarım öyle güçlüydü ki karsımdaki insanın kişiliğini bile tartabilirdim. Londra’da bir parka girince kokudan orasının Green Park olduğunu anlamıştım. Coğrafyayı, hocamın kırmızı çamurdan yaptığı kabartılı haritayı ellerimle takip ederek öğrendim.

18 yaşındayken birçok dersi öğrenmişti. Koleje başladığında Almanca ve Latince biliyordum. Spor yapabiliyor, ata binebiliyor ve dokunarak oynanabilen birçok oyunu becerebiliyordum. Körler için özel olarak hazırlanmış olan İncil’i o kadar çok okumuştum ki, artık oradaki noktalar bile silinmişti.

Bu arada bahçe işleriyle uğraştığımı size anlatmalıyım, geçenlerde kırlara gittiğimde böğürtlen topladım, Olmuşlarını ellerlimle hissediyordum. Bu arada Bahçemizde çok güzeldir. Çünkü yaz sabahları 5’te kalkıp kendi elimle zararlı otları topluyor, bahçemizi suluyorum.

Bana bir gün sormuşlardı, eminim sizde bunu merak ediyorsunuzdur, Siz, gece ve gündüzü nasıl ayırt ediyorsunuz diye. Hemen söyleyeyim; “Gündüz hava ve kokular daha hafiftir. Atmosferde daha fazla titreşim ve hareket vardır. Gece daha derin ve hareketsizdir.” Gördüğünüz gibi Allah gözümü, kulağımı ve dilimi almış olabilir ama,algılamalarımı ve diğer duyularımı çok güçlü kılmıştır.Ona verdikleri için teşekkür ederim.

Size son bir sözüm olsun, bunu lütfen bir yerlere kaydedin,bu benim 88 yıllık ömrümün tecrübe edilmiş öğüdüdür;

“Bir mutluluk kapısı kapanırsa, Mutlaka başka bir mutluluk kapısı açılır.
Ancak, bizler çoğunlukla kapalı olan kapıya baktığımızdan, bizim için açılmış olan yeni kapıyı görmeyiz.

Karamsar bir insan, ne yıldızların sırlarını keşfedebilir, ne bilinmeyen diyarlara seyahat edebilir nede insan ruhuna yeni ufuklar açabilir.

Dünya,çok sayıda sorunlarla dolu olsa da, o sorunları çözecek yöntemlerle doludur….

Işıksız yegane karanlık, hissizliğin yarattığı karanlık alemdir.”


Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bahis siteleri