TİC Holding Header
  • USD 32.252
  • EUR 34.712
  • Altın 2401.661
  • BIST 100 10361.5
Halil İbrahim Erdoğan

Halil İbrahim Erdoğan

Rüyasından memnun bir kelebek

Sinema ile şiir birleşince ortaya güzel bir iş çıkar diye düşünmüştüm, ama bu kadarını da beklemiyordum. Ne yalan söyleyeyim, "Ölü Ozanlar Derneği" gibi bir film bekliyordum ben. Lakin, buram buram edebiyat kokan, böylesi şiirle bezenmiş, üstelik şair mizahı serpiştirilmiş şahane bir film olmuş. Yılmaz Erdoğan, hem şiirlerindeki başarısını hem de mizahi yeteneklerini alabildiğine kullanmış ‘Kelebeğin Rüyası’nda. Gerçekten, güzel bir hikaye bulmuş ve o hikayeyi de iyi anlatmış.

Öncelikle, hem dönem filmi yapıp hem de o dönemi bu kadar gerçekçi anlatan bir film daha benim aklıma gelmiyor. Dönem filmlerinin sadece kostüm ve diyaloglarla yapılamayacağını, o dönemin gündelik hayatının da, tıpkı bugün yaşanılan ve aslında çok da önemsemediğimiz ancak toplumun içindeki insanların yaşadığı sıkıntıların da anlatılmasının gerektiğini ve bunun yapılabildiğini gösteriyor bu film. Aynı zamanlarda yaşayan hem işçi sınıfının yaşadıkları hem sosyetenin hayatı olduğu gibi anlatılıyor.

Muzaffer Tayyip Uslu rolünde, Kıvanç Tatlıtuğ’u izlerken; “Keşke hiç dizilere bulaşmasa da daha fazla filmde izleme şansımız olsa” demekten kendimi alamadım. Oyunculuğuyla bu filmin hakkını vermiş. Zira görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki de Tatlıtuğ’un karizmasını üst noktalara taşımış bazı sahnelerde. Mesela karların üzerinde oturduğu sahne. Rüştü Onur rolündeki Mert Fırat ile Kıvanç Tatlıtuğ arasında, tıpkı Rüştü ve Muzaffer’in aralarındaki şair rekabeti gibi, sonu gelmeyen bir oyunculuk rekabeti var sanki. Belçim Bilgin ise, bu ekibin biraz daha altında kalıyor sanki. Belki de başka bir rolde olsaydı veya bu rolde bir başkası olsa daha güzel olabilirdi. Farah Zeynep Abdullah ise, bu filmin sürpriz karakteri.
 
 
Filmin açılış sekansı ile ilgili birçok kişi yazmış, okumuşsunuzdur, ama tekrarlamakta sakınca görmüyorum. Etkileyici bir başlangıçla karşılıyor film bizi. Gökhan Tiryaki, görüntüler konusunda sanırım bu filmle yeni bir dönem başlatmış. Filme dair ipuçları vermeden birkaç sahneyi özellikle yazmak isterim. Mesela bunlardan birisi, Behçet Necati’nin yağmurda yürüdüğü sahne; bence sinemamızın en akılda kalan sahnelerinden birisi olacak. Sonra, kayıktan hep beraber el salladıkları bir sahne var ki, ‘kimlere’ değil de, geride bıraktıkları ‘hangi bir şeye’ el salladıklarını, o kadarcık sürede derin derin düşündürüyor insana. Aslında aklımda kalan ve yazmak istediğim çok sahne var ama dediğim gibi, ipuçları vermek istemem.
 
 
“Kelebeğin Rüyası”nı izleyince, filmle birlikte bir hastalık yapışıyor üstünüze. Muzaffer'in filmde dediği gibi; “Tokalaşmakla verem bulaşmaz. Olsa olsa biraz sevgi bulaşır, o da unutunca geçer”. Bu filmle birlikte aynen böyle bir tanımla, üstünüze bir his yapışıyor ve bir süre sizi rahat bırakmıyor. Bu hissi sinemayı seven herkesin yaşamasını isterim.
 

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bahis siteleri