Oldukça heyecansız geçen bu seçim döneminde, politik arenayı hareketlendiren gelişmelerden en önemlisi kuşkusuz; Başbakan'ın açıkladığı proje oldu. İstanbul'un içinden bir deniz daha geçirmek tam anlamıyla çılgınlık...

Başbakan kafalarda oluşacak tüm soruları açıklamalarıyla cevaplandırdı. Bu projenin mümkün olduğunu, ortaya çıkacak hafriyatın nasıl değerlendirileceğinin açıklanmasıyla hissettim. Öyleki; Başbakan bu projeyi açıklarken karşısına engel olarak konulacak tüm konuları hesaplamış ve bu konulara ilişkin kaygıları giderecek açıklamaları da yapmayı ihmal etmedi.

Neden İstanbul?
Kaynak nerede?
Kazı çalışmaları esnasında ortaya çıkabilecek sorunlar?

Kafada soruların belirmeye başladığı an cevaplar geldi... Çok iyi hazırlanmış bir sunum olduğuna şüphe yok.

İnsanlığa dair en önemli eserlerin  en önemli ortak noktaları müthiş bir hayal gücüne dayanmaları. Matbaanın bile bünyeye kolayca alınmadığı bir toplumsal yapının böyle bir projeyi hemen kabul etmesi, vizyonların geliştiğinin en önemli işaretlerindendir. Mümkün olabilmek dışında tartışılıyor olması bile ufuk açıcı bir etkinliktir. Çünkü; merak ve hayal gücü hem insanlığı hem de hayatı değiştirip dönüştürme kudretine sahiptir.

Proje ile ilgili temel itirazlar yapılabilirlikten çok, projenin ortaya çıkaracağı sonuçlar üzerine oldu. Bu devasa büyüklükteki projenin kaçınılmaz sonuçları elbette olacaktır. Nüfus artışı, projenin uygulacağı alanda oluşacak rant ekonomisi, kaynak sorunu vb.

Dinamik olan bir yapıda, değişime direnmek akıllıca bir seçenek değildir. Ekonomik ve bilimsel gelişmelerin hızlandığı, modern zamanlarda sorunların ortaya çıkmaları engellenemeyeceğine göre, akıllıca olan bu sorunların nasıl yönetileceğidir. Yani biz istesek de istemesek de, İstanbul'a bu proje yapılsa da yapılmasa da bu şehir göç alacaktır. Yeni yerleşim yerleri kurulacak ve bazen doğa taklit edilerek yeni yaşam kompleksleri oluşturulacaktır. Toplumsal hareketliliğin getirebileceği tüm sorun ve sonuçlar zorunlu olarak yaşanacaktır. Çünkü; dünyaya egemen olan ekonomik ve siyasal model bu tip sorunları doğurmaya müsait bir yapıdadır. Bu yüzden, projeye konulan bu tarz şerhlerin tutarlılığı tartışmalıdır.

Bu projenin, Türkiye'ye sağlayabileceği faydalar azımsanmayacak boyuttadır. Kıyısında milyonların yaşadığı İstanbul Boğazı güvenli bir alana dönüşecektir. Bu durum bile tek başına bu projeyi savunulabilir hale getirmektedir. Bunun yanında küçümsenen rant ekonomisi boyutuyla istihdam sağlanacak, İstanbul'un nüfus ve yaşam alanı oranı daha dengeli bir duruma gelecektir. Zaten projenin nüfus yoğunluğunun oldukça düşük olduğu bir alana yapılması ihtmali oldukça yüksektir.

Bu projenin ortaya çıkmasındaki en büyük engel  kuşkusuz ekonomik boyutudur. Kilometre başına 1 milyar Dolar harcanacağı tahmin ediliyor. Öngörülmeyen harcamalarla birlikte proje maliyetinin 50 milyar Dolar civarında olabileceği öngörülüyor. Bu rakamın önemli bir bölümü kabaca rant ekonomisi denilen, ekonomik faaliyetlerden elde edilecektir. Fakat bu durum sağlıklıdır ve oldukça doğaldır. Bu durum, ekonominin sağlam bir yapıya oturduğunun ve güven ortamının oluştuğunun işaretidir. Çünkü güven ve istikrar ortamının hissedilmediği hiçbir yerde kimse taşın altına elini sokmak istemez. Bu proje, ekonomik gücü elinde tutan çevreleri heyecanlandırmış ise güven ve istikrar ortamı sağlanmış demektir.

Devletin ekonomik hayatta baskın olduğu hiçbir toplum bu projeyi hayal dahi edemez. Devletçi ekonomik model yetinmeci vatandaş tipi yaratır ki bu bir toplumun geri kalma sebeplerindendir.

Kısacası bu proje çılgın ama mümkün bir projedir. Bu proje, Türkiye'nin bir vizyonu olduğunun ve ekonomik açıdan önemli bir güç olduğunun işaretidir. Her ne kadar seçim arifesinde açıklanmış olursa olsun ve seçimin galibi her kim olursa olsun bu projeye sahip çıkmalıdır. Bu projenin en heyecan verici yanı ise; İnsanın istediğinde ve hayal etiğinde birçok şeyi başarabileceğidir.