• Asayiş

5 örgüt tek isim, hainler!

Pkk, DAEŞ, YPG, FETÖ/PDY, DHKP-C hepsine ayrı ayrı isim koymaya gerek yok, 5 örgüt tek isim hainler.
5 örgüt tek isim, hainler!
Ozan Koltuk - Bir yanımdan şafak sökerken bir baştan bir başa Her gün selam veriyor güneş kurda kuşa. Dört mevsim bir yaşarım, yok cihanda böyle eş, akşam sefasından ufuklardan batıyor güneş. İşte ben Anadoluyum,

Yiğidim çatıktır kaşım, Bir babanın öz oğluyum, yedi kardaşım. Yedi oğlum var biri Arastır, bir ucunda serhat, Bir kızım var Dicledir, bir oğlum var Fırat, İki ikizim var Seyhan, Ceyhan kıskançlık verirler yada, Her nesneye can verilir, yeşil Çukurovada. Bir oğlum var, uzun boyludur rengi kızıl ya, Bir kızım vardır, kaşları hilaldir adı Sakarya. İşte benim ben, ben Anadoluyum.

Ben Türküm, Kürdüm, Zazayım, Lazım, Çerkezim, Dadaşım Dedik ya bir babanın öz oğluyum, yedi kardaşım Ben Karadenizde Lazım Hazar denizinde Abazım Bir elimde kemençe bir elimde sazım.İşte benim ben, ben Anadoluyum.

Ağrı Dağında güvercinim. Bitliste Ahlat, Vanda Gevaşım Ben Bingöl dağların da çobanım, Muş ile kardaşım. Hakkaride Ahmed-i Hani Feqiye Teyrana kuşum Ben Cizre yollarında Mem-u Zin ile yoldaşım Batman da petrol, Diyarbakır ovasında pamuk, Melikahmet dükkanın da kumaşım. Siirtte Koçero Mardinde Süryani Antepte Şahin, Urfada Halil-ul Rahman sofrasında aşım. Ben Erzincanda Terzi Baba Elazığda Gagoşum. Ben Munzurda alevi, Sıvasta kızılbaşım. İşte benim ben, ben Anadoluyum.

Ben Hatay da Arabım Habib-i Neccara yandaşım Ben Malatya, Adıyaman, ben Maraşım, Ben Kayseri, Kırşehir, Kırıkkale, eğilmez başım. Ben Yozgat, Tokat, Ankara vatan duvarında taşım. Adana, Antalya, İzmir, Bursadan hoşum Sakarya, İzmit, İstanbul aşkıylan sarhoşum Egede efe Trakyada Roman Marmarada Mamoşum Ben Yurtta sulh Cihanda barışım Ben Kuranı Kerim in ışığında çağdaşım Ben Anadolu erenleri Mevlana, Yunus, Hacı Bektaşım Ey sevgili kendine gel ,sen bensin ben sizim. Çanakkalede yatan binlerce kefensizim. Beni benden ayırmak ne mümkün, Aynı bedenim, aynı kemiğim, aynı tırnağım, aynı dişim. Ben anayım, ben babayım, ben dayı, yegenim, ben eşim. Ya Rabbi sana arzu-yu niyazım var ayırma beni haktan. Ya rab koru beni düşmanlardan dış mihraklardan. Otuz beş yıldır ne baharım var ne yazım, mevsimde kışım. Ben üzgünüm, ben kırgınım, ben ağlayan gözlerde yaşım. Ben bir garip ozanım, bu topraklarda vatandaşım.

Hacı GÜRHAN

PKK
PKK, Türkiye'nin doğu ve güneydoğusu, Irak'ın kuzeyi, Suriye'nin kuzeydoğusu ve İran'ın kuzeybatısını kapsayan bölgede devlet kurmayı amaçlayan ve bu amaçla söz konusu toprakların Türkiye sınırları dahilinde kalan kısmına sahip olabilmek için askeri hedeflere, köy korucularına ve sivillere karşı stratejik ve sansasyonel eylem yapan yasa dışı bölücü silahlı örgüt. KADEK (Kürtçe: Kongreya Azadî û Demokrasiya Kurdistanê, Türkçe: Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi) ve Kongra-Gel (Halk Kongresi) isimlerini de kullanmıştır. PKK, “Kuzey Kürdistan kurtarıldığında, Kürdistan’ın diğer parçalarının da kurtarılacağına” inandığını ve hedefinde hâlâ bağımsız bir Kürdistan fikrinin olduğunu açıklamıştır. 1974 yılında Abdullah Öcalan tarafından kurulan PKK'nın ideolojisi, 1990 yılına kadar Marksizm-Leninizm, ardından Demokratik Konfederalizm üzerine kurulu olmuştur.

Bazı politikacı ve yazarlara göre, PKK, geçmiş dönemde eylemleri için bazı Marksist-Leninist örgütler ile işbirliği yapmıştır. Nitekim örgüt, 12 Mart 2016 tarihinde Halkların Birleşik Devrim Hareketi bileşenleri ile birleşerek Türkiye'de faaliyet yürüten bazı komünist ve Marksist-Leninist silahlı örgütlerle ortak bir cephe oluşturmuştur. Bununla birlikte PKK'nın bazı ülkelerden maddi, manevi ve politik destek gördüğü öne sürülmektedir. Eylemlerinin finansmanının büyük bir kısmı yurt dışından sağlanmaktadır.

PKK; Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri, NATO ve bölgedeki Türkiye, Suriye, Irak, İran gibi birçok ülke ve uluslararası kuruluş tarafından terör örgütü olarak kabul edilmektedir. Birleşmiş Milletler, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan ve İsviçre PKK'yı terör örgütü olarak kabul etmemişlerdir.

İdeolojisi ve amacı
PKK'nın ideolojik yapısı Marksizm-Leninizm, Maoculuk, Kürt milliyetçiliği ve Apoculuktur. Abdullah Öcalan, PKK'yı "Kürt proleter devrimci hareketi" ve "ulusal kurtuluş mücadelesi" olarak tanımlamıştır.

PKK; Türkiye'nin doğu ve güneydoğusu (bazen Türkiye Kürdistanı olarak adlandırılır), Irak'ın kuzeyi, Suriye'nin kuzeydoğusu ve İran'ın kuzeybatısını kapsayan bölgede devlet kurmayı amaçlamaktadır. Mehmet Ali Birand ile yaptığı ve 16 Haziran 1988 tarihli Milliyet gazetesinde yayınlanan röportajında Öcalan "Amacımız Türkiye'den toprak koparmak değil, aşamalı şekilde bir gerçeğin kabul edilmesini sağlamaktır. Her şey size bağlıdır." ifadelerini kullanmıştı.

PKK'nın oluşumunu tetikleyen faktörler
Şeyh Said İsyanı sonrası çıkarılan Şark Islahat Planı] çerçevesinde Kürt illerinde olağanüstü hal ilan edildi. Halka açık yerlerde Türkçe dışında bir dil konuşulması yasaklandı (Madde 13). Konuşanlara para cezası verilmesi kararlaştırıldı. Türkçe olmayan köy, ilçe ve il isimleri Türkçeleştirildi.

Kurtuluş Savaşı dönemindeki Kürt milli isyanlarının ilki olarak Koçgiri İsyanı'nı gösterebiliriz. Bunun ardından Ağrı Dağı İsyanları ve Dersim İsyanı akla ilk gelen isyanlardır. Bu isyanlarda binlerce sivilin ölümüne neden olunmuştur. Ölen sivillerin yanı sıra bölgedeki halk da zorunlu göçlere tabii tutulmuştur.

1980 darbesiyle Türkiye'de sağ-sol birçok siyasi grupla beraber Kürt solu da büyük zarar görmüştür. Bunlardan birisi Diyarbakır Cezaevi'dir. Bu ceza evindeki işkence ve kötü muamelelere tabii tutulan tutukluların büyük çoğunluğu PKK'ya katılmış ve onun ana omurgasını oluşturmuştur. 1984 yılında bu cezaevinden tahliyelerin başlamasıyla beraber PKK hızla güç kazanmaya başlamıştır.

PKK'nın bu hızla yayılmasıyla devlet buna karşı NATO üyesi ülkelerde kurulan ve varlığı Uğur Mumcu tarafından ortaya çıkarılan Özel Harp Dairesi kontrolünde gizli bir teşkilatlanma oluşturarak JİTEM'i kurdu. Hedef PKK'yı ve ona giden desteği ortadan kaldırmaktı. Bu doğrultuda çeşitli idaalara göre JİTEM adına çalışan askerler ve bu askerler tarafından görevlendirilen siviller bölgede birçok faili meçhule ve işkencelere karıştı, insanlar köylerinden göç ettirildi. Arif Doğan ve Ayhan Çarkın'ın iddialarına göre JİTEM PKK ile mücadelede birçok yol kullandı. JİTEM tarafından yapılan pek çok eylemde olay yerine bırakılan PKK, ERNK, HRK bildirileri ile olay PKK tarafından yapılmış gibi gösterildi.

Tarihi
Faaliyet alanı büyük ölçüde Türkiye toprakları olmakla birlikte, Batı Avrupa'da, Suriye, Irak ve İran topraklarında da etkinlik göstermektedir.

Doğu mitingleri
Türkiye İşçi Partisi 16 Eylül 1967'de Diyarbakır, 24 Eylül'de Silvan, 1 Ekim'de Siverek, 8 Ekim'de Batman, 15 Ekim'de Tunceli, 22 Ekim'de "Doğu Mitingleri" düzenlemiştir. 23 Mayıs 1971'de Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO) kurulmuştur.

Apocular dönemi (1974-1978)
Abdullah Öcalan'ın örgütsel geçmişi 1974'de Marksist bir yapı olan Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Derneği (ADYÖD) ile başlamaktadır. Grup, bu dönemde büyük ölçüde öğrencilerden oluşmakta ve başında Abdullah Öcalan bulunmaktadır. Ankara'da kurulan organizasyon kısa bir süre içinde Güneydoğu Anadolu'ya taşınmış ve bölgedeki genç Kürtler arasında propaganda faaliyetlerinde bulunmuştur.

27 Kasım 1978 tarihli kuruluş bildirgesine kadar olan dönem Apocular olarak adlandırılmaktadır. Apocular ismi özellikle Dikmen toplantısından sonra yaygın şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Öcalan'ın politik fikirlerinin geliştiği ve ülke içinde 1970'lerin ortasına kadar gelişen yapılarla bağlantılarını kurmuş ve tanıtmıştır. Bu dönemin sonlarında fikirlerini harekete koymak için Güneydoğu Anadolu'da var olan feodal yapıda yer bulması ve bu yapıyı kendi amaçları için şekillendirmesi ve kendi amaçlarının da bölgenin yapısı altında şekillenmesi fikrini benimsediler.

Apocuların çekirdek grubu 16 kişiden oluşmaktadır. Yıllar içinde bu on altı kişiden sadece Öcalan grupta kalmış, bazıları kendi kuruluşunda rol oynadıkları yapı tarafından öldürülmüştür.

Kuruluşu, şehir çatışmaları (1978-1980)
27 Kasım 1978'de Diyarbakır'ın Lice ilçesi Fis mahallesinde yapılan bir toplantıyla (1. Kongre) "Kuruluş Bildirgesi"ni düzenler ve adını Kürdistan İşçi Partisi olarak değiştirir. PKK, bu bildirgeyle hareket alanını genişlettiğini de ilan eder ve yeni bir safha olan şehir eylemleri metotlarını uygulamaya başlar. Marksist, Leninist temelli ayrılıkçı bir organizasyon olması sebebiyle sağ organizasyonlarla da çatışmaya girmiştir. Bu dönemde Başkan olarak Abdullah Öcalan, Başkan yardımcısı olarak Cemil Bayık, Yürütme kurulu başkanı olarak Şahin Dönmez, Asker sorumlusu olarak Mehmet Karasungur, İstihbarat sorumlusu olarak Mazlum Doğan, Yürütme kurulu üyesi olarak Mehmet Hayri Durmuş, Yürütme kurulu üyesi olarak Öcalan'ın eşi olan Kesire Yıldırım yer aldı.

Kuruluş bildirgesiyle bölgede varlığını geliştirme ve sosyal yapıya bürünme devresine girmiştir. 43.000 olayın yaşandığı dönemde, PKK Şehir Çatışmaları döneminde aktif bir yapıdadır. 12 Eylül 1980 büyük oranda şehir çatışmaları dönemini sona erdirse de organizasyonun eylem kabiliyetini ortadan kaldırmamıştır.

PKK'nın çatışmaları sadece karşıt görüşlerin çatışması olmakla kalmayıp 30 Temmuz 1979'da Cuma Tak önderliğindeki grup tarafından Urfa Milletvekili Mehmet Celal Bucak'a düzenlenen suikastla PKK'yı devletle işbirliği içinde olmakla ve Kürtleri sömürmekle suçladığı aşiretlere de yönlendirmiştir.

1980 darbesi öncesi diğer komünist ve Marksist-Leninist gruplar gibi yapılanmış ve propagandasını silahlı eylemlerle duyurmuştur. 12 Eylül Darbesi ülke içinde yaşamın sekteye vurulmasını amaçlayan faaliyetlere karşı bu faaliyetleri yürüten bireylerin etkisiz kılınması amacı ile yürütülmüştür. Öcalan, ülkeyi terk etmiş ama onunla ülke dışına çıkmayan PKK militanları darbe grubunca yakalanıp hapsedilmişlerdir. Bu grup daha sonra cezaevi direniş hareketinin çekirdeğini oluşturacaktır.

1980-1984
1979'da Öcalan'ın Suriye'ye geçmesinde; Devrimci Gençlik'in temellerini attığı eğitim kamplarının kurulması ve 12 Eylül Darbesi'nin ülke içindeki eylem alanını kapatması etken olmuştur. Türkiye'deki askeri yönetim, sosyalist ve komünist organizasyonların, Öcalan'ın Lübnan çağrısına cevap vermesine sebep olmuştur. 1982-84 yılları Öcalan'ın organizasyonun yeniden şekillendirmesine yardımcı olmuştur.

Abdullah Öcalan darbe döneminde Suriye'nin gözetiminde Bekaa Vadisi'ne yerleşmiş ve buradan organizasyonun yeniden yapılandırılmasını planlamıştır. Bu dönemin Abdullah Öcalan için çok önemli olduğunu daha sonra kendi yazdığı anılarında açıklanmıştır.

1984-1993
1984 senesiyle PKK yeni bir yapıya bürünmüştür. Kendisine Mao Zedong'nun "halk devrimi" yöntemini seçmiş ve Suriye'nin desteklemesiyle Güneydoğu Anadolu'da gerilla savaşı yöntemlerini uygulamaya başlamıştır.

Bununla birlikte Öcalan 'Uzun süreli halk savaşı' ilan etti. 'Uzun süreli halk savaşı' 1.'stratejik savunma', 2:'stratejik dengeleme' ve 3:'stratejik saldırı' başta olmak üzere üç aşamadan ibaretti. Bunun ilk aşamasının yöntemini 'Silahlı Propaganda' olarak nitelendirerek Kürdistan Kurtuluş Güçleri (Kürtçe: Hêzên Rizgarîya Kurdistanê, HRK) kuruldu ve üç birlik oluşturdu: 'Agit' kod adılı Mahsun Korkmaz komutasındaki '14 Temmuz Silahlı Propaganda Birliği' Eruh-Şırnak-Pervari bölgesine, Abdullah Ekinci komutasındaki '21 Mart Silahlı Propaganda Birliği' Hakkâri-Çukurca-Şemdinli ve Ali Ömürcan komutasındaki '18 Mayıs Silahlı Propaganda Birliği' ise Van-Çatak bölgelerine saldıracaktı. Ancak Ali Ömürcan'ın birliği hücuma geçemedi. 15 Ağustos 1984 akşam 21:30'da Eruh ve Şemdinli'de PKK ilk büyük ölçekli silahlı eylemini gerçekleştirdi.

25 Ekim 1986'de Lübnan'da yapılan 3.kongresinde HRK lağvedilerek yerine Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu (Kürtçe: Artêşa Rizgarîya Gelê Kurdistanê, ARGK) kuruldu. 1991-1992 yılında örgütün artan eylemleri 1993'te doruk noktasına ulaştı. 24 Mayıs 1993'te Bingöl-Elâzığ karayolunu kesen PKK militanları, eğitimlerini tamamlayarak görev yerlerine sevk edilen silahsız 33 eri otobüslerden indirerek kurşuna dizdi. PKK'lılar, 13 er, bir polis ve 8 vatandaşı da kaçırdılar. Olayın ardından düzenlenen operasyonda, 10 PKK'lı öldürüldü ve kaçırılanlar kurtarıldı.

1993-1998
Bu dönem örgütün hayatta ve ülkeler arası yapıda kalabilmek için ideolojisini büyük ölçüde yeniden gözden geçirdiği dönemdir. Komünizm (Marksist-Leninist) yerine sosyalizm benimsenmekte ve kadın erkek eşitliğini savunduğunu göstermek üzerede kadınlarda erkek davranışlarını öne çıkarmaya ve cinsel öğeleri göz ardı etme politikası uygulanmaktadır. Parti içinde dine karşı tolerans gösterilmesi bu yapının uzantısıdır.

Bu değişimlerle PKK, Kürt devleti söyleminden vazgeçmiş ve Türkiye Cumhuriyeti devleti altında otonom bir yapı amaçladığını söylemeye başlamıştır

Bu dönemde Türkiye Cumhuriyeti'nin savunma harcamalarına ayırdığı miktar bütün harcamalarının %10'una kadar yükselmiştir. Bu dönemdeki askeri faaliyet yoğunluğunu devam ettirebilmek ordu bütçesi için 8 milyar ABD doları yıllık harcama seviyesine ulaşılmıştır.

Mayıs 1997 harekatının Türkiye'ye faturası ise 300 milyon dolar olmuştur.

Başbağlar Katliamı (1993)

5 Temmuz 1993 tarihinde 100'e yakın PKK mensubu, Kemaliye'nin Başbağlar Köyü'nde sivilleri kurşuna dizip evleri ateşe verdi. 31 kişi öldü, 3 kişi yaralandı. Katliamı PKK üstlendi ve Abdullah Öcalan Davası'nda PKK'nın eylemlerine örnek olarak gösterildi.. PKK lideri Abdullah Öcalan olaydan habersiz olduğunu ve olayın sorumlusunun Dr. Baran kod adlı bir PKK sorumlusu olduğunu ifade ederek, katliamı PKK'nın düzenlediğini kabul etmiştir.

İntihar eylemleri (1996)
30 Haziran 1996'da "Zilan" kod adlı PKK'lı kadın militan Zeynep Kınacı, Tunceli'de vücuduna sardığı bombaları İstiklal Marşı'nın okunduğu sırada tören alanında patlattığı olay. Olayda ikisi astsubay, toplam 6 asker hayatını kaybetti. Zeynep Kınacı, aynı zamanda o tarihe kadar intihar eylemi gerçekleştiren ilk kadın militandı. 25 Ekim 1996'da ikinci bir canlı bomba olayı daha gerçekleşti. Adana'da Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü bahçesindeki polislerin arasına dalan PKK'lı Leyla Kaplan üzerindeki bombayı patlattı. Olayda 3 polis hayatını kaybetti.

29 Ekim 1996'da, Sivas'ta Cumhuriyet Bayramı'nın kutlandığı sırada Güler Otaş üzerindeki bombayı patlattı. Saldırıda üçü polis, biri sivil 4 kişi hayatını kaybetti.

*Zeynep Kınacı Haziran 1996
*Leyla Kaplan Ekim 1996
*Güler Otaş Ekim 1996
*Fatma Özen Kasım 1998
*Hüsniye Oruç Aralık 1998
*Hamdiye Kapan Aralık 1998
*Meral Maymak Mart 1999
*Canan Akgün Nisan 1999

1998-2002
Şemdin Sakık'ın yakalanması
13 Nisan 1998'de PKK'nın eski ikinci adamı olup örgütten iltica ederek Mesut Barzani'nin yanına sığınmış Şemdin Sakık (Kod adı: Parmaksız Zeki) ve kardeşi Arif Sakık, Özel Harekât birimleri tarafından ele geçirilerek Türkiye'ye getirilmişlerdir.

Öcalan'ın Suriye'den çıkışı
29 Ağustos 1998'de Abdullah Öcalan MED TV'de yayınlanan basın toplantısına telefon bağlantısıyla katılarak tek taraflı ateşkes ilan etmiştir. Buna Türkiye Cumhuriyetinin başbakanı Mesut Yılmaz şöyle yanıtlamıştır:

"Eğer Türk devleti ile savaşmakta çaresizliğini anlayıp da teslim olmak için bir adım atıyorsa, ben bunu olumlu görürüm. Devamının gelmesini bekleriz. Ama eğer kendine Avrupa'da siyasi platformda yer kazanmak için bir oyun peşindeyse boşunadır. Hiçbir zaman muhatap alamayız."

16 Eylül'de Türk Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde Suriye'ye hitaben şöyle konuşmuştur:

"Bazı komşularımız bizim iyi niyetimizi, gösterdiğimiz yakınlığı yanlış değerlendirmişlerdir. Uzun zamandan beri Apo denilen eşkıyayı kendi ülkelerinde barındırıp, onu destekleyerek Türkiye'yi terör belasına bulaştırmışlardır. Şunu açıkça söylemek istiyorum: Türk milleti artık bu konuda göstereceği iyi niyetin sonuna gelmiştir. Sabrımız tükenmek üzeredir. Sabrımızı taşırmasınlar."

1 Ekim'de TBMM'nin açış konuşmasında Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel:

"Tüm uyarılarımıza ve barışçı açılımlarımıza rağmen hasmane tutumdan vazgeçmeyen Suriye'ye karşı mukabelede bulunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu, sabrımızın taşmak üzere olduğunu bir kere daha tüm dünyaya ilan ediyorum."

Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, 6 Ekim'de Türkiye'yi ziyaret ederek arabuluculuk girişiminde bulunmuş ve Türkiye bunu kabul etmiştir.

9 Ekim'de Abdullah Öcalan PKK Yunanistan temsilcisi Ayfer Kaya (kod adı: Rozerin) ve bazı arkadaşları ile birlikte Suriye'yi terk etmiştir. (Bu olay PKK'nın literatürüne "9 Ekim Komplosu" olarak geçmiştir.)

Mısır Dışişleri Bakan Amr Musa 12 Ekim'de Ankara'ya gelerek Süleyman Demirel'e Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed'in mesajını iletmiştir. 19 Ekim'de Adana'da yapılan Türkiye-Suriye görüşmesinin sonucu "Öcalan şu andan itibaren Suriye'de değildir ve kesinlikle Suriye'ye girmesine izin verilmeyecektir" hükmünü de içeren mutabakat metni imzalanmış ve 20 Ekim'de açıklanmıştır

Nairobi operasyonu
Lazarus Mavros adına düzenlenmiş Kıbrıs Cumhuriyeti sahte pasaportunu taşıyan Abdullah Öcalan, 2 Şubat saat 11.33'te Melsa Deniz ve Yunanistan istihbarat mensubu Savvas Kalderides ile birlikte Kenya'nın başkenti Nairobi'ye gelmiş ve Yunanistan Büyükelçiliğine ait binaya yerleşmiştir. CIA'den haber alan Özel Kuvvetler Komutanlığı, MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun ile birlikte bir operasyonu hazırlamıştır. Öcalan'ın yakalanmasında Mossad'la işbirliği yapıldığına dair söylentiler Mossad tarafından yalanlanmıştır. Cavit Çağlar'a ait TC-CAG kuyruk numaralı Falcon 900 B tipi uçağı ile, Özel Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Engin Alan'ın komuta ettiği operasyon timi Kenya'ya gönderilmiştir.

Kenya hükûmeti 15 Şubat'ta Öcalan'ın sınır dışı edilmesini talep etmiş ve Öcalan da Hollanda'ya gitmek koşuluyla binayı terk etmeyi kabul etmiştir. Ancak Öcalan'ı havalimanına götüren araç aniden konvoydan ayrılarak kaybolmuştur. Öcalan 16 Şubat saat 3:00'da Türkiye'ye getirilmiş ve dönemin Başbakanı Bülent Ecevit yaptığı açıklamada "Dünyanın neresinde olursa olsun devletimizin onu ele geçireceğini söylemiştik. Bu devlet sözünü yerine getirdi, şehit analarına verilen sözü yerine getirdi." ifadelerini kullanmıştı.

Öcalan'ın Yargılanması (1999)
Abdullah Öcalan 29 Haziran 1999 tarihinde Türk Ceza Kanunu'nun muhtelif maddelerinde geçen ve 125'inci maddesinde müeyyidesi tespit edilen "devletin birliğini bozmaya veya devletin hakimiyeti altında bulunan topraklarda bir kısmının devlet iradesinden ayırmaya kalkışmak" suçundan yargılandı. Yargılanmasına 31 Mayıs 1999'da İmralı Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde başlanan davada Öcalan, PKK örgütünü kendisinin kurduğunu, örgütü sevk ve idare ettiğini, yakalandığı ana kadar örgütün kendisinin liderliği ve komutası altında faaliyetlerini sürdürdüğünü itiraf etti.

29 Haziran 1999 tarihinde Abdullah Öcalan, oybirliği ile idama mahkûm edildi. Karar Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından da onandı. Mahkemenin gerekçeli kararında Öcalan'ın, eylemlerinin şiddeti, yoğunluğu ve sürekliliği ile içinde bebek, çocuk, ihtiyar ve kadınların da bulunduğu binlerce insanın öldürülmüş olması ve ülke genelinde ciddi tehlike oluşturması nedeniyle Türk Ceza Kanunu'nun 59. maddesinde düzenlenen cezai sorumluluğu kaldıran veya azaltan nedenlerden yararlandırılmamasına karar verildi. Ankara 2 Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından ölüm cezası kararı verildi ancak karar uygulanmadı.

İlk ifadesinde, yakalandıktan sonra kötü muameleye maruz kalmadığını söyledi ve PKK'nın ölümüne neden olduğu insanlardan özür diledi. Daha sonra ifadesinde PKK'nın 140 ayrı ülkeden destek gördüğünü ve eğer idam edilirse pek çok kan döküleceğini, canı bağışlanırsa çatışmaları bitirmeye çalışacağını söyledi.

Bu davada Öcalan, Türk vatandaşı olduğunu, Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve onun ceza kanununu tanıdığını ve savunmasının hukuki değil siyasi olacağını belirtmiştir.

PKK'nın feshi (1999-2002)
Öcalan, 1 Ağustos 1999'da ateşkesin sürdürülmesini ve silahlı güçlerin Türkiye sınırlarının dışına çekilerek, sembolik barış gruplarının iyi niyetin bir göstergesi olarak Türkiye'ye gelmelerini ister. Ardından, örgüt tarafından PKK'nın silahlı güçleri sınırların dışına çekilerek, biri dağdan biri de Avrupa'dan olmak üzere iki barış grubu gönderilir.

PKK, 2002'de kendisini feshetti ve yerine Kürdistan Demokratik ve Özgürlük Kongresi (KADEK) kuruldu. KADEK, Avrupa Birliğinin terör örgütleri listesinde yer almaktadır.

Çözüm süreci (2009-2015)
Çözüm süreci, 2009 yılında Oslo görüşmeleri ile başlamış ve Öcalan tarafından yazılan, 2013 yılında Diyarbakır'da yapılan Sırrı Süreyya Önder tarafından okunan deklarasyonla halka açıklanmıştır.

Örgüt yetkilileri Mart 2015'te silahlı mücadeleden vazgeçip, siyasi mücadeleye devam edeceklerini belirtmiştir. Fakat 20 Temmuz 2015'te Irak ve Şam İslam Devleti tarafından gerçekleştirilen Suruç saldırısı akabinde 22 Temmuz 2015'te iki polisin PKK tarafından öldürülmesi ile 2009 yılından beri sürmekte olan çatışmasızlık hali ve çözüm süreci askıya alınmıştır.

Hendek çatışmaları (Ağustos 2015-günümüz)
Ağustos 2015'ten bu yana Şırnak'ın Silopi ve Cizre ilçelerinde özyönetim talebi ve birçok noktada hendek kazılması ve belediye başkanlarının tutuklanmasının ardından ildeki birçok mahallede sokağa çıkma yasakları ilan edilmiş ve pek çok mahallede sokak çatışmaları çıkmıştır. Meydana gelen bu olaylarda birçok güvenlik görevlisi ve sivil hayatını kaybetmiştir. Çok sayıda okul, hastane, cami, kütüphane gibi devlet kuruluşları PKK tarafından saldırıya uğramıştır.

Örgüt
Örgütün devlete, sivillere, köy korucularına ve karşıt gruplara karşı silahlı propaganda ve şiddet eylemlerine ağırlık verdiği 1984 yılından beri meydana gelen ölümlerde ciddi artışlar gözlenmiştir.

Kuzey Irak kampları
PKK Güneydoğu Anadolu bölgesinde yeterli halk desteğini alamadığından ve güvenlik güçleri karşısında 20.000'den fazla kayıp verdiğinden sınır ötesine yerleşmeye çalışmıştır. Uzun süre Suriye'de kaldıysa da, bu hem yeterli olmamış, hem de 1998'den sonra burada da barınma imkânı kalmamıştır. Körfez Savaşı'ndan sonra oluşan güç boşluğundan yararlanan PKK 1990'ların başında Kuzey Irak'a yerleşmiştir. Irak Savaşı (2003) ise PKK'ya daha geniş bir güç boşluğu sağlamış ve Kandil Dağı ve çevresine yerleşmiştir. Bu bölgede 10'dan fazla PKK kampı vardır. ABD, Irak'ı işgal ederken bu kampları ortadan kaldırma sözü vermiş, Bağdat Yönetimi ve yerel Kürt yönetimi de PKK faaliyetlerine izin vermeyeceklerini açıklamışlardır. Ne var ki zaman içinde Her üçü de PKK'yı bu bölgeden sökmeye güçlerinin yetmediğini ima etmişlerdir. Özellikle Barzani ve adamları ise PKK faaliyetlerine göz yummanın ötesinde silah da sağlamışlardır. Irak Ordusu'nun silahları PKK'lıların eline geçerken, bu silahlar sayesinde Türkiye'deki eylemleri artmıştır.

2006 yılının Temmuz ayında PKK Türk Büyükelçiliği'nin sadece 500 metre ilerisine Öcalan Kültür Merkezi adı altında bir propaganda ofisi açmıştır. Türkiye buranın kapatılması için nota verirken, ABD'lilerin ilk açıklaması "Biz böyle bir merkez görmedik" şeklinde olmuştur.

Temmuz 2006'da Türkiye'nin ABD'ye PKK kampları konusundaki tepkileri zirveye çıkmıştır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gerekirse sınır ötesi operasyonun tek taraflı olarak yapılacağını ilan etmiştir. Bu tepki bir haftada PKK terörüne verilen ölü sayısının 15'e ulaşması ile oluşmuştur. Bu uyarı Dışişleri ve diğer kanallardan da tekrarlanmıştır.

Bu sert tepkiler üzerine ABD Başkanı George W. Bush ve Amerikan Dışişleri Bakanı Rice'dan PKK'ya karşı gerekenin yapılacağını söylemiştir.

30 Haziran 2007 tarihinde örgütün kamplarından kaçan biri kadın 4 kişi, Şırnak ilinin Silopi ilçesinde güvenlik güçlerine sığınarak pek çok itirafta bulundu. İtirafçılar, Türkiye Cumhuriyeti'nin düzenleyeceği sınırötesi operasyon söylentilerinin PKK mensupları arasında korku yarattığını belirtti. Basın mensuplarına da açıklama yapmalarına izin verilen itirafçılar şu açıklamalarda bulundular:

"Biz terör örgütüne kandırılarak katıldık. Örgütte yaşananlar karşısında gerçekleri gördük. Bize, teslim olursanız Türkiye'de kötü muameleyle karşılaşırsınız denildi. Ancak biz buna rağmen gelip güvenlik güçlerine teslim olduk. Bize söylenenlerin hiçbirinin doğru olmadığını gördük. Burada hiçbir kötü muameleye maruz kalmadık. Bizim gibi yüzlerce örgüt üyesi var. Eğer onlara bir güvence verilirse inanıyoruz ki hepsi gelip teslim olur. Son günlerde sınır ötesi operasyon söylentileri örgüt içinde korkuya neden oldu. Bütün kamplar boşaltıldı.

Teslim olmak için Habur Sınır Kapısı'nı kullanan itirafçılar, örgütün uzaktan kumandalı mayınlarla gerçekleştirdiği eylemler için gerekli teçhizatı Kuzey Irak'tan temin ettiğini söylediler. Kandil Dağı'ndaki kamplara 2 ABD zırhlısının silah getirdiğini öne sürerek ajan olmakla suçlandıklarına ilişkin baskılara dayanamadıklarını ve bu nedenle de teslim olduklarını, bazı arkadaşlarının ise intihar ettiğini söylediler.

Çocuk Militanlar
Irak Türkmen Cephesine göre, son yıllarda yaşanan silahlı mücadeledeki başarısızlıklar sonucunda PKK ciddi bir eleman sıkıntısı yaşadı ve bunun sonucu olarak silah altına aldığı kişilerin yaşı 10-11'e kadar düştü. Alınan çocukların büyük kısmı ise 14-15 yaş civarında kızlardan oluşuyor. Birleşmiş Milletlerin bir raporuna göre ise tanık olunan en küçük yaş 7'dir.

Kadın Militanlar
Koma Jinên Bilind (Özgür Kadın Kurultayı) isminde kadın militanların oluşturduğu bir gruba sahiptir. Kadın yapılanmasının tarihine bakıldığında Kesire Yıldırım ilk militanlar arasındadır.
Almanya'daki faaliyetleri

Almanya Kürtlerinin büyük bölümü, PKK ile derin bir bağa sahiptir. 1990'lı yılların başında özellikle Alman endüstrisi tarafından ucuz işçi olarak sevinçle karşılanan Kürtler, daha sonra içlerinden bir kısmının PKK'nın aktivitelerine olan destekleri ve ülke içinde yarattıkları huzursuzluklar sebebiyle "istenmeyen kişi" durumuna düşmüşlerdir. PKK taraftarı eylemlerde bulunan Kürtlerin sayısı Türkiye'ye göre 70.000, Alman hükümetine göre 11.000'dir, ancak PKK destekçisi gösterilerde bu rakamların çok üzerinde kişi yer almaktadır. PKK, Türkiye'deki eylemleri için Almanya'yı bir mobilizasyon üssü olarak kullanmakta, Almanya Kürtleri'nin bir kısmı tarafından desteklenmektedir.

1992 ve 1993 yıllarında PKK tarafından Almanya Türklerine karşı altı büyük saldırı dalgası düzenlenmiştir. Bu saldırılar Türk kökenlilerin iş yerleri ve evlerine yönelik bombalama ve kundaklamalar ile sokaklarda rastgele Türklere saldırılar şeklinde, korku ve terör yaratma amaçlı olarak düzenlenmiştir. PKK, 1993 yılından itibaren Almanya sınırları içindeki Türklerde korku yaratma amaçlı saldırılara başlamış, 4 Kasım 1993'te 50 farklı şehirdeki bir seri saldırıda bir kişinin ölümüne sebep olmuştur.

PKK, Almanya'da çok sayıda basılı ve görsel medyaya sahiptir. Bu amaçla yayımlanan Serxwebun (Kürtçe: Özgürlük) gazetesi PKK'nın propaganda organı olarak çalışmaktadır. 1995'e kadar Almanya'da periyodik olarak yayımlanan PKK taraftarı 76 farklı yayın bulunmaktadır.

1996'ya kadar PKK propogandası yapan MED TV, uydu yayını iptal edilerek 1996 yılında kapatılmıştır. Kanal, ardından Polonya ve Fransa tarafından da kapatılmış, yerini ise Roj TV almıştır.

Taktikleri
Örgüt genellikle dağlık olan kırsal alanlarda ve yoğun kentsel alanlarda faaliyet gösterir. Dağlık arazi PKK üyeleri için mağaralarda gizleme ve askeri hava operasyonlarından saklanma avantajı sunar. PKK militanlarının bir dönem Yunanistan ve Suriye istihbarat servislerinden eğitim, öğrenim ve lojistik destek aldığı ve buralardan edindiği taktikleri eylemlerinde kullandığı belirtilmiştir.
Araçlar ve silahlar

Genelkurmay Başkanlığı, Temmuz 2007 yılında, 1984-2007 arasında PKK militanlarından ele geçirilen silahlar ve kökenleri hakkında bir rapor yayınladı. Rapora göre silah toplam sayısı ve izlenebilir olanlar için kökeni aşağıdaki gibidir

Can kaybı
Millî Savunma Bakanlığı’nın hazırladığı verilere dayanan rakamlara göre 1984 yılında ilk PKK eylemlerinin başlamasından bu yana 4.828 sivil, 7.946 güvenlik görevlisi (bunlardan 5.821’i Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu, 775’i emniyet görevlisi, 1350’si korucu) ve 28.000 civarında PKK'lı yaşamını yitirdi. Güvenlik görevlileri arasında en çok kayıp veren 10 il ise şöyle sıralanıyor: 1. Şırnak (302), 2. İstanbul (284), 3. Hakkâri (264), 4. Ankara (260), 5. Diyarbakır (233), 6. Konya (203), 7. Mardin (199), 8. Sivas (198), 9. Adana (186), 10. Van (177). İçişleri Bakanlığının açıkladığı verilere göre, 2002-2011 yılları arasında ülke genelinde meydana gelen terör olaylarında 81 polis, 734'ü asker olmak üzere toplam 815 güvenlik mensubu yaşamını yitirdi, 5.094 asker ve polis de yaralandı

Türkiye Cumhuriyeti ile PKK arasındaki çatışmalarda toplamda 30.000'den fazla insan ölmüştür.

1979: PKK terör örgütü, dönemin Adalet Partisi Şanlıurfa milletvekili Mehmet Celal Bucak'ın evine yaptığı baskın ile ilan edilmiş oldu. Bu baskında Celal Bucak yaralanırken sekiz yaşındaki oğlu hayatını kaybetti.

15 Ağustos 1984: PKK terör örgütü, Siirt'in Eruh ilçesindeki Jandarma Karakol binasına karşı bombalı ve silahlı saldırıda bulunmuş ve saldırı sonucunda 1 jandarma eri şehit olmuş 6 er ve 3 sivil yaralanmıştı. Hakkari ili Şemdinli ilçesinde de Jandarma subay açık hava gazinosu, subay lojmanları ve ilçe jandarma Karakolu'na silahlı saldırı düzenlemiş, bu saldırıda da 1 subay, 1 astsubay ve 1 er yaralanmıştı. Bu PKK'nın ilk büyük ölçekli silahlı eylemi oldu.

22 Ocak 1987: Hakkari'nin Uludere ilçesi Ortabağ köyü katliamını gerçekleştiren PKK, soba içine koyduğu bombalarla 8 vatandaşı öldürdü.

23 Ocak 1987: PKK, Midyat baskınını gerçekleştirdi ve 10 vatandaşı öldürdü.

20 Haziran 1987: Mardin ili Ömerli ilçesi, Pınarcık köyü katliamı gerçekleştirildi. 16 çocuk, 6 kadın, 8 erkek, toplam 30 kişi katledildi. Öcalan, bu katliamın ardından "Öldürelim, otorite olalım" açıklamasını yaptı.

9 Mayıs 1988: Mardin'in Nusaybin ilçesi Taşköyü'nün Behmenin mezrasını basan PKK'lı teröristler, bir aileden 8'i çocuk, 2'si kadın 11 kişiyi öldürdüler, 2 çocuk ise ağır yaralandı. PKK'lı teröristlerin Şırnak baskınında kaçırdıkları 3 kişi de ölü bulundu.

26 Kasım 1989: Hakkari ili Yüksekova ilçesine bağlı İkiyaka köyünde 21 kişi öldürüldü, 9 vatandaş kaçırıldı.

11 Haziran 1990: PKK Şırnak'ın Çevrimli köyünü basarak 27 kişiyi öldürdü. Ölenlerden 12'sinin çocuk, 7'sinin de kadın olduğu açıklandı. PKK'lı teröristlerle çıkan çatışmada ise 4 korucu şehit oldu.

14 Temmuz 1991: Kahramanmaraş'ın Pazarcık ve Çağlayancerit ilçelerinde köyleri basan PKK terör örgütü mensupları, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 9 kişiyi öldürdü. Otomatik silahlar ve bombalar kullanan teröristler, cesetleri de yakarak kaçtılar.

25 Aralık 1991: İstanbul'da yürüyüş yapan bir grup PKK yanlısı, İstanbul Bakırköy'de Olağanüstü Hal Bölge Valisi Necati Çetinkaya'nın kardeşine ait alışveriş merkezine molotof kokteyli attı. Çıkan yangında 11 kişi öldü, 17 kişi yaralandı.

11 Haziran 1992: Bitlis'in Tatvan ilçesinde PKK'lı teröristler, bir minibüsü durdurarak içinde bulunan 13 kişiyi kurşuna dizdiler.

27 Haziran 1992: Silvan'ın Yolaç köyünü basan PKK'lı teröristler camide namaz kılan vatandaşları dışarı çıkarıp kurşuna dizdi. 10 vatandaş hayatını kaybetti.

15 Eylül 1992: Batman'ın Kozluk ilçesi yakınlarında bir minibüste, PKK'lı teröristlerin bombalı ve silahlı saldırısına uğrayan 4'ü köy korucusu 10 kişi öldü, 6 kişi yaralandı.

1 Ekim 1992: Bitlis'in Cevizdalı köyünü basan PKK'lı teröristler, aralarında çocuk ve kadınların bulunduğu 30 kişiyi öldürdüler, 25 kişiyi de yaraladılar. Köyü ateşe veren teröristler, 13 köy korucusunu da kaçırdılar.

24 Mayıs 1993: Bingöl-Elazığ karayolunu Bilaloğlu mevkiinde kesen teröristler otobüsten indirdikleri 33 eri kurşuna dizdiler.

15 Haziran 1993: Siirt'in Şirvan ilçesi Gözlüce köyü ile Bingöl'ün Ilıcalar Bucağı Üçpınar köyünü roketatarla basan PKK militanları 9 vatandaşı öldürüp 4'ünü kaçırdılar. Siirt-Eruh karayolunda bir sağlık memurunu da kurşuna dizmek suretiyle öldürdüler.

6 Temmuz 1993: Başbağlar Katliamı - Erzincan'ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyüne silahlı baskın düzenleyen PKK'lı teröristler, aralarında kadınların da bulunduğu 28 kişiyi öldürdüler, 3 kişiyi yaraladılar. Köydeki 57 evi ateşe verip kaçtılar.

4 Ağustos 1993: Bitlis'in Mutki ilçesine bağlı Kavakbaşı ve Yenidoğan köyleri arasında yol kesen PKK'lı teröristler, durdurdukları iki yolcu minibüsünde bulunan 28 kişiyi kurşuna dizdiler. Saldırıda 15 kişi öldürüldü, 13 kişi de yaralandı.

25 Ekim 1993: Erzurum'un Çat ilçesine bağlı Yavi beldesine baskın düzenleyen PKK'lı teröristlerin, evlerinden silah zoruyla aldıkları vatandaşları bir kahvehaneye toplayarak PKK lehinde propaganda yaptıkları, daha sonra otomatik silahlarla taradıkları bildirildi. Saldırıda, aralarında çocuk, kadın ve yaşlıların da bulunduğu 35 kişi öldü, 50 kadar kişi de yaralandı. Teröristler, evleri de ateşe verdikten sonra kaçtılar.

19 Mart 1995: Tunceli'den Ovacık ilçesine giden 50 araçlık konvoy PKKlı teröristler tarafından roketatar saldırısına uğradı. 18 asker şehit oldu, 10 asker yaralandı.

19 Mart 1995: Tunceli'den Ovacık ilçesine giden 50 araçlık konvoy PKKlı teröristler tarafından roketatar saldırısına uğradı. 18 asker şehit oldu, 10 asker yaralandı.

13 Eylül 2006: Diyarbakır'da, ailelerin dinlenmek için gittiği Koşuyolu Parkı yakınlarında bomba patladı. 17 kişinin yaralandığı saldırıda biri bebek olmak üzere 11 kişi yaşamını yitirdi."

PKK 2000'li yılların ikinci yarısında Güneydoğu'daki uç karakollara yönelik saldırılarına, mayınlı saldırılara ve kent içi eylemlere ağırlık verdi. Bu dönemden günümüze değin bazı kanlı eylemler ise şöyle gerçekleşti:

29 Eylül 2007: Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesine bağlı Beşağaç köyündeki bir minibüs PKK mensupları tarafından tarandı. Saldırıda 7'si köy korucusu 12 kişi öldü, 2 kişi yaralandı.

7 Ekim 2007: Şırnak'taki Gabar dağında PKK militanları operasyondan dönen askerleri pusuya düşürdü. Saldırıda 13 asker şehit oldu, 3 asker yaralandı.

21 Ekim 2007: Hakkari'nin Yüksekova ilçesine bağlı Dağlıca köyünde 4 ay önce konuşlanan piyade taburu, 250 PKK'lı teröristin saldırısına uğradı.

Tabura saldırmadan önce karayolu bağlantısını havaya uçuran PKK'lılar, taciz ateşine karşılık verince yeri belli olan askerlere bomba ve roketatarla saldırdı. İlk ateşle karşılaşan 12 asker şehit oldu, 16 asker de yaralandı. Saldırı sırasında 32 PKK'lı da ölü olarak ele geçirildi.

27 Temmuz 2008: İstanbul Güngören'de 10 dakika arayla iki bombanın patlatılması sonucu; beşi çocuk, biri doğmamış bebek olmak üzere 18 kişi öldü, 150 kişin yaralandı. Olayın daha sonra PKK tarafından gerçekleştirildiği ortaya çıktı.

11 Ağustos 2008: PKK'lılar tarafından Erzincan'ın Kemah ilçesi Olukpınar köyüne yerleştirilen mayının patlaması sonucu, 9 asker yaşamını yitirdi, 2 asker yaralandı.

3 Ekim 2008: 350 PKK'lının ağır silahlarla Şemdinli Aktütün karakoluna ateş açmaları sonucu 15 Türk askeri hayatını kaybetti.

29 Nisan 2009: PKK militanlarının Diyarbakır-Bingöl karayoluna döşediği mayının patlaması sonucu 9 Türk askeri şehit oldu.

7 Aralık 2009: Tokat ili Reşadiye ilçesi, Sazak Mevkiinde yol kontrol görevi yapan askeri araca teröristler tarafından açılan ateş sonucu, araçta bulunan 1 Uzman Jandarma Çavuş, 1 Jandarma Onbaşı ve 5 Jandarma Er olmak üzere 7 güvenlik görevlisi şehit oldu, 1 Uzman Jandarma Çavuş ve 2 Jandarma Er yaralandı.

19 Haziran 2010: Hakkari Şemdinli'de Gediktepe Üst Bölgesine yapılan saldırı sonucu 11 asker şehit oldu, 18 PKK'lı öldürüldü.

14 Temmuz 2011: Diyarbakır'ın Silvan ilçesi kırsal kesiminde askere el bombalarıyla saldırıldı. Pusuda 13 asker şehit oldu, 7 asker yaralandı, 7 PKK militanı ise öldürüldü.

17 Ağustos 2011: Hakkari-Çukurca karayolunun 12 kilometresinde askeri konvoya IED (Doğaçlama Patlayıcı Düzenek) saldırısı yapıldı. 4 kez patlayan mayınlar yüzünden imha edilen BTR-80 tipi zırhlı personel taşıyıcının içindeki 11 asker ve 1 köy korucusu yaşamını yitirdi. 14 asker de yaralandı

18.10.2011: Hakkari'nin Çukurca ilçesinde teröristler gece saatlerinde çok sayıda yere silahlı saldırı gerçekleştirdi. Bu saldırıda 26 asker şehit düştü. 18 asker de yaralandı.

SİİRT SALDIRISI
PKK'nın 2011'de başlattığı ateşkesi sonlandırıp tekrar saldırılarını başlatmasının akabinde çözüm sürecinin Türkiye Hükumeti tarafından durdurulmasının sonucunda Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunda PKK saldırıları artmış, 19 Ağustos 2015 tarihinde Siirt ile Pervari yol emniyeti için görevlendirilen jandarma ekiplerine ait zırhlı aracın geçişi sırasında saat 14.10 sularında PKK'lı militanlar tarafından daha önceden yol kenarına yerleştirilen el yapımı patlayıcının infilak ettirilmesi sonucu 8 asker hayatını kaybetmiştir.

DAĞLICA SALDIRISI
Güvenlik güçlerince Dağlıca, Yüksekova kırsalında, "Dağlıca-Yüksekova karayolu"nun ulaşıma açılması maksadıyla yürütülen operasyonda, daha önceden PKK mensubu bir grup militan tarafından yol kenarına yerleştirilen el yapımı patlayıcıların patlatılması ile Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ait iki zırhlı araç ağır hasar görmüş, Genelkurmay Başkanlığı resmi sitesi TSK.tr'den yapılan açıklamada zırhlı araçlarda bulunan 16 askerin hayatını kaybettiği, 6'sının hafif şekilde yaralandığı duyuruldu. Saldırıyı gerçekleştiren 150-200 kişilik grup, Yüksekova 3. Tümen Komutanlığı'ndan bölgeye takviye olarak sevk edilen 2 tank, 2 kobra ve 1 kirpiye de ilk saldırıdan 2 saat sonra 17.40'da saldırı düzenledi. Saldırıların ardından PKK mensubu grubun kullanıldığı belirlenen aralarında altı mağara, iki depo, üç barınma alanı ve 12 doçka mevziinin olduğu 23 hedefe saldırıyla aynı tarihte; 7 Eylül 2015 saat 09.00'dan itibaren Türk Hava Kuvvetleri'ne ait üç adet F-4 ve dört adet F-16 savaş uçağı ile ateş altına alınmıştır.

IĞDIR SALDIRISI
Dilucu Sınır Kapısı'nda görev yapan polisleri taşıyan servis minibüsünün geçişi sırasında PKK'lıların yol kenarına döşedikleri uzaktan kumandalı mayını infilak ettirmesi sonucu serviste bulunan 13 polis hayatını kaybetmiş, 1'i yaralanmış, saldırının 2015 Dağlıca saldırısının hemen ardından gerçekleştirilmiş olması kamuoyunda yoğun tepkilere neden olmuştur. Yaklaşık bir ton olduğu öğrenilen bombanın infilak etmesiyle birlikte araçlar havaya uçup parçalanmıştır.

ŞIRNAK ÇATIŞMALARI
Çözüm sürecinin durdurulmasının ardından başlayan çatışmalar sonrası PKK militanlarınca Silopi ve Cizre ilçelerinde mahallelere hendekler kazılmış, bu gelişmelerin ardından ildeki birçok mahallede sokağa çıkma yasakları ilan edilmiş, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), çatışmanın olduğu mahallelere tank ve zırhlı araçlarla birlikte 10 bin asker göndermiştir. Askeri kaynaklar tankların patlayıcı tuzaklanmış barikatları yıkmak için kullanıldığını belirtmiş, ordu birlikleri mahallelere girerek bu barikatların bulunduğu bölgelere top atışları yapmış ve çıkan çatışmalar sonucu aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu birçok kişi yaşamını yitirmiştir.

DİYARBAKIR ÇATIŞMALARI
Sur kuşatması
Diyarbakır'un merkez Sur ilçesindeki 15 mahalleden 6 tanesi kuşatmaya alınmış, sıkıştırılan PKK mensupları Aralık 2015-Mart 2016 arasındaki çatışmalarda etkisiz hale getirilmiştir.

Çınar saldırısı
13 Ocak 2016 tarihinde Türkiye'nin Diyarbakır ilinin Çınar ilçesinde PKK tarafından Çınar İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne düzenlenen bombalı araç, roketatar ve uzun namlulu silahlarla gerçekleşen eylemi. Emniyet Müdürlüğü binası içerisinde polis lojmanları da bulunuyordu. Binada ağır hasar oluştu. Diyarbakır Valiliği'nin yaptığı ilk açıklamaya göre 5 kişi hayatını kaybetti, 39 kişi yaralandı. Enkaza dönen hizmet binası içerisinde hayatını kaybedenler arasında bir çocuk ve bir kadınının da olduğu belirtildi. Olay sonrasında PKK'lılar ile Türk Polisi arasında çıkan çatışmada 8 PKK'lı ölü ele geçirildi. Daha sonradan bir kişinin daha cansız bedeni bulundu.

10 ARALIK 2016 BEŞİKTAŞ SALDIRILARI
2016 Beşiktaş saldırıları, 10 Aralık 2016'da yerel saatte 22:29 sıralarında İstanbul'un Beşiktaş ilçesindeki Vodafone Arena yakınında ve Maçka Demokrasi Parkı içinde gerçekleştirilen iki ayrı bombalı intihar saldırısı.

Saldırılar sonucunda 34 emniyet personeli, 9 sivil ve kimliği belirlenemeyen 1 kişi ile birlikte canlı bomba saldırganı hayatını kaybetti, 155 kişi yaralandı.11 Aralık 2016'da Türkiye'de ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde bir günlük ulusal yas ilan edildi ve bayraklar yarıya indirildi.

Arka plan
Türkiye'de Kürt sorununa çözüm amacıyla 2012 yılında başlayan çözüm süreci ile birlikte Kürdistan Özgürlük Şahinleri (TAK) saldırılarına ara verdiğini açıkladı. Haziran 2015'de çözüm sürecinin sona ermesi, Hendek operasyonları ve ardından gelen karşılıklı çatışmalar silsilesi nedeniyle Haziran 2015'den beri PKK tarafından birçok kez saldırı düzenlendi. TAK ise 3 yıl aradan sonra yeni dönem saldırılarının başlangıcı olacağını belirttiği Sabiha Gökçen Havalimanı saldırısını düzenledi. Ayrıca devam eden Suriye İç Savaşı nedeniyle Türkiye ile birlikte birçok ülke Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) tarafından hedef alındı.

Beşiktaş'ta gerçekleştirilen eş zamanlı saldırılar, 2016 yılı içerisinde İstanbul'da gerçekleştirilen beşinci bombalı intihar saldırısı oldu. Bundan önce, 12 Ocak 2016'da Sultanahmet Meydanı'nda ve 19 Mart 2016'da İstiklâl Caddesi'nde IŞİD tarafından düzenlenen intihar saldırılarında 16 turist hayatını kaybetti. 7 Haziran 2016'da ise Vezneciler semtinde bombalı araçla düzenlenen intihar saldırısında 5'i polis memuru, 7'si sivil olmak üzere toplam 12 kişi yaşamını yitirdi. TAK saldırının sorumluluğunu üç gün sonra üstlendi. Son olarak 28 Haziran 2016 tarihinde IŞİD tarafından Atatürk Havalimanı'nda düzenlenen intihar saldırısında 45 kişi hayatını kaybetti, 236 kişi yaralandı.

2016 KAYSERİ SALDIRISI
2016 Kayseri saldırısı, 17 Aralık 2016'da yerel saatte 08:45 sıralarında Kayseri'nin Melikgazi ilçesindeki Erciyes Üniversitesi yakınında gerçekleştirilen bombalı araç saldırısı.

Saldırılar sonucunda 14 Türk Silahlı Kuvvetleri personeli ve canlı bomba saldırganı hayatını kaybetti, 56 kişi yaralandı.

Saldırı
Saldırıda hafta sonu izinlerini kullanmak için kışlalarından özel halk otobüsüyle ayrılan Kayseri Hava İndime Tugayında eğitim alan sivil giyimli askerler hedef alındı. Erciyes Üniversitesi'nin güneyindeki Talas Caddesi üzerinde üniversite yerleşkesinin Talas istikametindeki giriş kapısı yakınlarında kırmızı ışıkta duran otobüsün sol yanına yaklaşan bir aracın infilak etmesi sonucu gerçekleşti.

YPG
YPG'nin resmi kuruluş açıklaması, Suriye İç Savaşının başlamasından yaklaşık bir yıl sonra, Temmuz 2012'de yapıldı. Ancak YPG'yi oluşturan milis kuvvetinin oluşumu Amerikalı analist Wladimir van Wilgenburg'a göre Suriye Kürt bölgesinde 2004 yılında hükûmete karşı yapılan protestoların sonrasında gerçekleşmiştir. Kuruluşun logosu ile birlikte resmi olarak açıklanması tam da, Kürtlerin Suriye ordusu ile bir tür ateşkes anlaşması yapması ve Suriye ordusunun Kürt bölgelerindeki devlet dairelerini boşaltıp çekilmesi, onların yerine de Kürt bölgesinin de-facto ordusu haline gelmiş olan YPG güçlerinin çatışmasız bir şekilde yerleşmesi ile aynı zamanda oldu.

11 Haziran 2012'de PYD'nin kontrolündeki Batı Kürdistan Halk Konseyi ve Barzani kontrolündeki KUK işbirliği anlaşması yaparak ortaklaşa Kürt Yüksek Komitesi'ni oluşturdular. 1 Temmuz 2012'de bir ek protokol yaparak güvenlik komiteleri kuruldu ve Kürt bölgelerini korumak için halk savunma birlikleri oluşturuldu. YPG, resmi olarak KDP lideri Barzani'nin de desteklediği Kürt Yüksek Komitesi'ne bağlı olarak Kürt bölgelerini korumak için halk savunma birlikleri olarak kurulmuş olmasına rağmen, sık sık bu birliğin en büyük gücü olan PYD'nin askeri kanadı olarak nitelenir. YPG'nin PYD'nin silahlı kolu olup olmadığı taraflar arasında süregiden bir çatışma konusudur.

YPG'nin kendi kaynaklarına göre, Savunma Birliklerinin kurulmasının amacı, Suriye ordusu ile Özgür Suriye Ordusu arasında süren savaşın Kürt bölgesine girmesini ve komşu ülkelerin müdahalesini engellemektir. Halk Savunma Birlikleri Suriye ordusunun, Özgür Suriye Ordusuna karşı yürüttüğü savaşı kolaylaştırmak için askeri güçlerini Kürt bölgelerinden çekmesi üzerine boşalan devlet binaları Temmuz 2012'de YPG tarafından ele geçirildi ve YPG hızla güçlendi.

Askeri Nitelikleri
International Crisis Group (ICG) uzmanlarının ifadelerine göre YPG/YPJ savaşcıları, dokuz eğitim kampından birinde üç aylık bir eğitimden geçer ve yaklaşık 120 Euro aylık ücret alırlar. Komuta kademesi Afrin, Kobane ve Cizire kantonlarının her birinde birer adet olan "Savunma Bakanı"dır. YPG militanları, kendi ifadelerine göre hafif silahlarla donatılmış durumdadır, ancak Suriye ordusundan ve diğer gruplardan elde ettiklerin birkaç adet panzer ve ağır silaha da sahip oldukları tahmin edilmektedir. YPG'nin ana finans kaynakları Kürt kantonlarından toplanan vergiler, PKK aracılığıyla Avrupa'da, Türkiye'de ve diğer yerlerde bulunan Kürt diasporasından temin edilen mali desteklerdir. Ayrıca kontrol altında bulundurduğu Haseke ve Rakka bölgelerindeki petrol kuyularından yılda 2 milyar dolar gelir elde ettiği tahmin edilmektedir.

Savaş tarzı ve donanım
YPG manevra hızı, kamuflaj ve baskın yeteneği sayesinde hızla ön saflara yerleşebilmekte, güçlerinin yöneliş eksenini hızla değiştirebilmekte, düşmanın etrafını sarma ve pusu kurmada başarılı olabilmektedir ve bu özellikleri dolayısıyla tipik bir gerilla ordusu özelliği göstermektedir. Bu başarının sırrı otonomik yapısındadır. Her ne kadar üzerlerinde bir komuta kademesi olsa da, YPG tugayları büyük ölçüde özgür hareket etme ve savaş alanına adapte olma konusunda eğitilmişlerdir. IS birliklerine benzer şekilde YPG birlikleri de Suriye iç savaşı içinde güçlenmiş ve savaştığı bölgenin koşullarına uygun savaş teknikleri geliştirmiştir.

YPG savaş sırasında keskin nişancılarının ateşine dayanır, bu nişancıları korumak ve çatışma alanını yumuşatıp düşman ateşini etkisiz hale getirmek için de seyyar ağır silah desteğini (özellikle 12.7 mm.lik Rus yapımı makineli tüfekler ile) kullanır. Aynı zamanda düşmanın hareketini sınırlamak ve manevra kabiliyetini azaltmak için geceleri yol kenarlarına bombalar döşer.

Irak Kürtleri, peşmerge güçleri için Fransa, Almanya, Büyük Britanya ve ABD gibi ülkelerden silah yardımları alınırken, Suriye Kürtleri 2015 yılına kadar hemen hiç yardım almadılar. Suriye Kürtleri güneyde IS'in kontrol ettiği bölgeler, kuzeyde YPG'nin terörist olduğunu düşünen Türkiye, doğuda ise YPG'nin dost mu düşman mı olduğuna karar verememiş olan Irak Bölgesel yönetimi tarafından çevrilmiş ve dolayısıyla izole edilmiş durumdadır. Bu yüzden YPG birliklerinin donanımı oldukça yetersizdir. Medyada çıkan haberlere göre YPG birlikleri, oldukça donanımlı Peşmerge birliklerinin aksine, aynı PKK militanları gibi ne çelik yelek ne de çelik kask kullanmazlar. Silahlar ve cephane karaborsadan temin edililir.

Rojavalı demir ustaları tarafından kamyon ve kamyonetlerin demir ve çelik ile kaplanmasıyla yapılan zırhlı araçların da YPG tarafından hem çatışma alanlarında hem de yaralıların çıkarılmasında kullanıldığına dair yazılar hem sosyal medyada çeşitli yayın organlarında duyuruldu.

Askeri gücü
YPG sözcüsü Redur Xelil Kasım 2013'de 45.000 militanlarının olduğunu söyledi. Türkiye istihbarat birimlerinin raporuna göre IŞID'in 2014 Eylül ayında Kobane'ye saldırmasının ardından Türkiye'den YPG'ye 8.500 militan daha katıldı. YPG'nin asker sayısı hakkında çeşitli tahminler olmasına karşın, resmi bir sayı yoktur.

Savaşmak için Suriye ve Irak'a gelen gönüllü savaşçılarım ezici bir çoğunluğa İŞID'e katılsa da IŞID' karşı savaşmak için de bölgeye gelen gönüllüler oluyor. İŞID'e karşı savaşmak için Batı ülkelerinden Ortadoğu'ya gelenlerin en büyük kısmı YPG'ye katılıyor. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'ne göre, Amerika, İngiltere, Kanada, Hollanda, Almanya gibi değişik ülkelerden 400 savaşcı YPG saflarında savaşıyor.

YPG ayrıca 1000'e yakın Ezidi'yi de askeri eğitimden geçirip, Şengal Direniş Birlikleri (YBŞ) adı vererek, Irak'ta İŞID kuşatması altındaki Sincar bölgesine (Şengal dağı) gönderdi. 3 Ağustos 2014'te İŞID'in eline geçmiş olan Sincar ancak 17-18 Aralık 2015'te tekrar Kürt güçlerinin eline geçti. Şengal'de İŞID'e karşı kimlerin savaştığı ise tartışma konusu oldu. KDP'ye yakın Rudaw, operasyonun KDP tarafından yapıldığını, 300 kadar YPG'linin operasyona yardımcı olduğunu belirtirken, PKK'ya yakın kaynaklar savaşta HPG, YJA ve YBŞ ve YP-Şengal (Şengal Kadın Savunma Birlikleri) gibi PKK'ye yakın birliklerin öncülük ettiğini belirtiyor. 2016 Temmuz ayında Şengal bölgesinde 7 farklı Kürt silahlı grubu varlığını sürdürüyor.

Kayıpları
YPG sözcüsü Redur Halil 2014 Ocak ayına kadar YPG'nin 400 kayıp vermiş olduğunu belirtti. Yine YPG kaynakları 2015 yılı içinde 680 kayıplarının olduğunu kendi sitelerinden duyurdu. MepaNews tarafından yapılan YPG kayıp analizinde ise YPG'nin 2013 Ocak ile 2016 Ocak tarahleri arasındaki 3 yılda 729 kaybının olduğu belirtildi.

YPG'nin en çok kayıp verdiği savaşlardan biri Kobane kuşatması oldu. YPG, Ocak 2015'te yaptığı bir basın açıklamasında Kobane savaşı sırasında 408 YPG'linin hayatını yitirdiğini, buna karşın İŞID'in 3.710 kaybının olduğunu ileri sürdü. İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları için Gözlemevi (SOHR) ise 16 Eylül 2014 ile 15 Ocak 2015 arasında 462 Kürt savaşçının hayatını kaybettiğini, İŞID'in ise 49'u intihar saldırılarında olmak üzere 1091 kayıp verdiğini açıkladı.

Bölgedeki kadın savaşçı birlikleri
1983'den beri PKK içinde kadın savaşçılar olduğu bilinmekteydi. 1992 yılında PKK içindeki kadınlardan oluşan YAJK adında bir birlik oluşturuldu. Daha sonra bu birlikler YJA STAR adını aldı. YPG'nin oluşumu sonrasında kadınların orduya katılımı arttıkça ayrı kadın taburları oluşturulmaya başlandı. İlk kadın taburu 5 Mart 2013'te Efrin kantonunda kurulan "Şehit Ruken Taburu" oldu. Daha sonra Cizîre Kantonu'nda Tirbêsiye Eyaleti'nde "Şehit Berçem Taburu", Kobanê'de, "Şehit Dicle Taburu", Qamışlo ve Derik'te, "Şehit Adalet Taburu" kuruldu.

Suriye ve Irak'ta savaşan farklı gruplar da benzer şekilde kadın taburları kurmaya başladılar. Arap gazetesi Şark El Avsat’ta verilen habere göre, IŞİD tarafından Rakka'da kurulan ve “El Hansa” ve “Ümmül Rayan” isimleri verilen kadın taburları, IŞİD’in kontrol noktalarından kadın kılığına girerek içeri girmek isteyen isyancıları engellemek için çalışacak. 2014 Haziran'ında Özgür Suriye Ordusu kadınlardan oluşan “Ummu’l Muminine Aişe Birliği”ni kurarken, Irak Kürt Yönetimi de kadın peşmergelerin IŞİD'e karşı savaşta cephede yer aldıklarını belirtti.

Kadın Savunma Birlikleri: YPJ
YPG'nin 45.000 ile 60.000 arasında tahmin edilen savaşçılarının üçte biri kadınlardan oluşur. Bazı kaynaklar ise bu oranın polis milisleri ve Asayiş adındaki güvenlik birimleriyle birlikte yüzde 40 civarında olduğunu belirtiyorlar. Kadınlar YPJ adındaki özerk bir ordu içinde yer alırlar. YPJ içinde yer alan gönüllü kadın savaşçı sayısı bazı kaynaklara göre 7.000, bazı kaynaklara göre ise 10.000 civarındadır.

YPJ komutanı Nesrin Abdullah'a göre, YPJ'nin iki amacı "kendi bölgesindeki halkların ve toprakların özgürleşmesi" ile "ataerkil zihniyete karşı kadınların özgürleşmesi"dir.

YPJ savaşçıları 4 aylık bir eğitimden geçerler. Bu sürede ağır makineli tüfek, tanksavar el bombası ve kaleşnikof denilen Sovyet/Rus yapımı AK.47'leri kullanmayı öğrenirler. Politik eğitimlerde ise partinin tarihi, ideolojisi ve ülkenin insanlarıyla ilişkiler gibi konular öğretilir. YPG sözcüsü Redur Halil, YPG savaşçılarının evlenmelerinin yasak olduğunu, ancak cephede savaşan anneler gördüğünü ifade eder. Bu eğitime ilaveten PYD de YPG militanlarına 20 günlük bir eğitim verir. Kürtçe olarak verilen bu eğitimde de yine parti tarihi, antiemperyalizm, kadınların hak eşitliği, halklar ilişkiler, özerk yönetim ile Abdullah Öcalan'ın ve partinin diğer konulardaki ideolojik yaklaşımları öğretilir. Eğitimleri PKK ile aynı şekilde olmasına karşın YPG kaynakları, kendilerinin "PKK ile ideolojik olarak yakın, ama örgütsel olarak bağımsız olduklarını" ileri sürerler.

YPJ'nin ilk intihar saldırısı 5 Ekim 2014 tarihinde Kobane'de Arin Mirkan kod adını kullanan Dilar Genchemiş tarafından IŞID'e karşı yapıldı. YPJ bu saldırının örneğini izleyeceğini açıkladı. Bu intihar saldırısı İŞİD'in Kobane kuşatmasının en yoğun olduğu günlerde yaşandı. Kentin güneyindeki ve doğusundaki Miştenur ve Girekani mevzilerini elinde tutmak için direnen ancak başaramayan PYD, bu tepeleri İŞİD'e bırakarak şehrin dış mahallelerine çekildi. İŞİD'i kente davet edip, intihar saldırıları ve bombalı tuzaklarla etkili olma planı yaptı. İntihar saldırısının düzenlendiği gün YPG kaynaklarına göre şehrin güney ve doğusunda 50 noktada göğüs göğüse çatışmalar oluyordu ve 15 YPG'li, 75 IŞİD'li çatışmalarda hayatını yitirdi.

Bölgedeki yabancı savaşçı milisler
Dünyanın değişik ülkelerinden gelen savaşçılar Irak ve Suriye'de farklı taraflarda savaşmaktalar. CIA kaynaklarına göre 2015'de 80'i aşkın ülkeden 25.000 ile 31.000 yabancı milis IŞİD bünyesinde yer almaktadır. IŞİD'in militan sayısının yüzde 40'ı yabancı milislerden oluşmaktadır. Bunların 2.500 kadarı Batı Avrupa ülkelerinden gelmektedir. Yine aynı kaynaklara göre her ay 1000 yabancı savaşçı bölgeye gelmektedir. AB Terörle Mücadele Koordinatörlüğüne göre IŞİD içindeki Avrupalı militan sayısı 3.000'i geçmiştir.

Yine Suriye rejiminin yanında savaşan çok sayıda yabancı Şii milisi vardır. Suriye ordusunun ve Ulusal Savunma Güçlerinin iç savaşın başından beri kaybı 100.000'in üzerine çıkınca yabancı milisler daha çok öne çıkmaya başladı. Suriye İnsan Hakları Ağı'nun araştırmasına göre çoğunluğu Irak ve Lübnan'lı şiilerden oluşmakla birlikte dünyanın değişik ülkelerinden Suriye'de rejim safında savaşmaya gelen kişiler, 14*den fazla milis grubuna dağılmış durumdalar. Bunların başında Hizbullah (Suriye'de 7-10 bin savaşçısı olduğu tahmin ediliyor) , İran Devrim Muhafızları, Ebul Fadıl el-Abbas Tugayı gibi gruplar geliyor. Bazı kaynaklara göre Suriye'deki Şii milis sayısını 60 bine kadar çıkıyor.

Merkez Strateji Enstitüsünün derlemesine göre her yıl Suriye ve Irak'taki iç savaşlara katılan yabancı savaşçı sayısı artmaktadır. 2013 yılında 87 ülkeden 54.000 yabancı savaşcı bulunmakta idi. Bunların 14.000'i Çeçen, 12.000'i Suudi, 9.000'i Lübnanlı, geri kalan 19.000'i ise diğer 84 ülkedendir. Böylece Suriye İç Savaşı, 50 ülkeden 100.000'e yakın yabancı milisin savaştığı İspanya İç Savaşından sonra en çok yabancının savaştığı savaş oldu.

YPG'deki yabancı milisler
Suriye’de IŞİD’den sonra en fazla yabancı savaşçı alan örgüt YPG’dir. YPG'ye 2013-2015 arasında yabancı savaşçı akını daha çok Türkiye'den olmuştur. Haziran 2015 seçimlerine kadar süren çözüm süreci sayesinde PKK'nın 3.000 ile 4.000 arasında militanı YPG saflarında savaşmaya gönderdiği tahmin edilmektedir. IŞİD'in Kürt bölgelerine saldırması ile birlikte hem Avrupa hem Türkiye'den gelen gönüllü milis sayısı artmıştır. İstihbarat birimlerinin Haziran 2015 raporlarına göre Türkiye'den YPG'ye katılımlar 8.500 civarındadır.

Yabancı militan katılımı PKK ve PKK dışındaki Türk vatandaşları ile sınırlı değildir. Suriye İnsan Hakları Gözlemevine göre toplam 17 ülkeden (Kuzey ve Güney Amerika, Avrupa ve Avustralya) 400'den fazla savaşçı YPG'ye katılmıştır. Emekli ABD askeri Jordan Matson YPG'ye katılan ilk gönüllü idi. IŞİD ile çatışmada yaralandıktan sonra YPG'ya savaşçı kazanmak amacıyla Ekim 2014'te facebook'ta "Rojava aslanları" adıyla bir kampanya başlattı ve kampanyanın da etkisizle 400 kadar YPG'ye katıldı. Temmuz 2015'te YPG'de bulunan yabancı savaşçılar "Uluslararası Özgürlük Taburu" olarak yeniden teşkilatlandılar.

2015'te yapılan bir çalışmaya göre YPG içinde bulunan 52 Amerikalı savaşçının % 59'u emekli askerdir. Bunların dışında 40 ABD vatandaşı peşmerge güçlerinin, 15 ABD'li de Avrupalı gönüllülerle birlikte Irak’taki Dwekh Nawsha ve Nineveh Plains Protection Units isimli Hıristiyan milis gruplarına katılmıştır

Diğer örgütler ile ilişkiler
Halk Koruma Birlikleri, Suriye İç Savaşı'nda Irak ve Şam İslam Devleti gibi radikal İslamcı örgütlere karşı Özgür Suriye Ordusu, Birleşik Özgürlük Güçleri, Marksist Leninist Komünist Parti ve Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist ile ittifak oluşturmuştur.

Dış yardım
Halk Koruma Birlikleri'ne Amerika, Avrupa ve Avustralya'dan silah ve lojistik destek ile militan katılımı olmaktadır. Ocak 2016'da YPG Ramelan havaalanını kontrol eltına aldı. Suriye Demokratik Güçleri 'YPG ile yapılan anlaşma sonucunda" üssün ABD'ye devredildiğini açıkladı.Aynı saatlerde Kamışlı'ya da Rus askerlerinin geldiği bilgisi sızdı. ABD tarafından YPG'nin de içinde olduğu Suriye Demokratik Güçleri'ne 11 Ekim 2015 tarihinde havadan 50 ton askeri malzeme yardımı yapıldı. ABD'nin ikinci silah yardımı Kasım 2015'te, bu kez karadan yapıldı. Salih Müslim, askeri yardımların Rakka operasyonu için yapıldığını belirtti.

2016 Mart ayında ABD, Kobaninin güneyinde yeni bir üs kurmaya başladı. Haziran 2016'da Fransa'nın da Kobani Mıştenur tepesinde bir üs kurmaya başladığı açıklandı.

Kontrolündeki yerler
YPG, Suriye'nin kuzey ve kuzeydoğusunda kontrolü elinde bulundurmaktadır. Buralar, Afrin, Kobani, Tel Abyad, Resulayn, Amuda, Malikiye, Kamışlı, Şaddadi ve Hasiçidir. Ayrıca, Halep'in Kürt ağırlıklı mahallesi olarak bilinen Şeyh Mesud mahallesi de YPG kontrolü altındadır.

Çatışmalardaki durumlar
YPG, 27 Nisan 2016 tarihinde Halep'in kuzeyindeki Ayn Dakna köyünde gerçekleşen çatışmalarda öldürdüğü militanları bir tırın arkasına koyarak Afrin caddelerinde teşhir etmiştir.

Çocuk askerler
16 Aralık 2013'de YPG Genel Komutanlığı, birliklerine gönderdiği bir talimatla 18 yaşını doldurmamış olanların silah altına alınmamasını, bu kurala uymayanların cezalandırılacağını belirtti. Buna karşın 18 yaşından küçük çocukların silah altına alındığını gösteren çok sayıda askere alma gerçekleşti.

5 Haziran 2015'te BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun'un Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne sunduğu "Çocuklar ve Silahlı çatışmalar" adlı raporun Suriye İç Savaşı kısmında, 15 yaşından küçük kız ve erkek çocukların YPG/YPJ tarafından silah altına alındığının tespit edildiği ve çocukların savaş bölgelerinde kullanıldığı açıklandı. Raporda, 13 yaşındaki bir kız çocuğunun örgüt tarafından askeri eğitim amacıyla Resulayn şehrine götürüldüğü ve ailesinin kızlarını görme isteğinin reddedildiğine dair ifadelere yer verildi.

15 Temmuz 2015'te İnsan Hakları İzleme Örgütü'nden yapılan yazılı açıklamada; YPG'nin çocuk askerlerin örgütten çıkarılması konusunda Geneva Call adlı sivil toplum kuruluşu ile imzaladığı taahhüt sözleşmesini uygulamadığını, 18 yaş altı reşit olmayan çocukların YPG ve örgütün kadın kolu YPJ içerisinde çatışmalara dahil edildiğinin tespit edildiğini ve YPG'nin uluslararası hukuku ihlal ettiğini açıkladı. 28 Ekim 2015'te YPG'den yapılan yazılı açıklamada, 18 yaşından küçük oldukları gerekçesiyle üyelik şartlarını karşılamayan 21 YPG üyesinin görevinin sona erdirildiği ve ailelerine teslim edildiği açıklandı.
Zorla göç ettirme

13 Ekim 2015'te Uluslararası Af Örgütü, Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile askeri kanadı YPG’nin Suriye'nin kuzeyinde Arap ve Türkmen sivillerin yaşadığı bölgeleri kullanılamaz hale getirdiğini, bölge sakinlerini zorla yerlerinden ederek insan haklarını ihlal ettiği ve savaş suçu işlediğini bildiren bir rapor yayımladı. YPG raporu yalanladı ve ihlallerin istisna düzeyinde olduğunu belirterek, savaş suçu işlendiğine dair iddiaların gerçekle ilgisinin bulunmadığını iddia etti.

Etnik temizlik
15 Haziran 2015'te, Suriyeli muhalif gruplar yaptıkları ortak basın açıklamasında, YPG güçlerinin, uluslararası koalisyonun desteğiyle Haseke'nin batı kesimleri ile Rakka'nın Tel Abyad bölgesinde yaptığı etnik ve mezhepsel temizlik ve saldırılar nedeniyle halkın köylerini terk etmek zorunda bırakıldığını" açıkladı.

6 Şubat 2016'da Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, PYD ve YPG'yi Suriye'de etnik temizlik yapmak, terör eylemleri düzenlemek ve Esad hükûmeti ile işbirliği yapmakla suçladı. 16 Haziran 2015'te Türkiye Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Suriye’nin kuzeyindeki bölgelerin kontrolü için savaşan YPG ve Irak ve Şam İslam Devleti'nin etnik temizlik yaptıklarına dair bazı işaretlerin bulunduğuna inandığını" belirtti.

PKK bağlantısı iddiaları
20 Temmuz 2016'da, Avrupa Polis Ofisi (EUROPOL) tarafından yayımlanan "Avrupa Birliği Terörizm Durumu ve Trendi 2016" adlı raporda PYD ve silahlı kanadı YPG'nin PKK'nın Suriye'deki uzantıları olduğuna dair ifadelere yer verildi.

Terör örgütü olarak tanınması
YPG, 14-15 Nisan 2016 tarihleri arasında İstanbul'da gerçekleştirilen 13. İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinin sonuç bildirgesinde PKK, PYD, IŞİD, Boko Haram, el-Kaide gibi birçok örgüt ile birlikte terör örgütü olarak tanımlandı.

FETÖ/PDY İÇİMİZDEKİ İRLANDALILAR...
2016 Türkiye askerî darbe girişimi ya da darbecilerin verdiği adıyla Yurtta Sulh Harekâtı, 15-16 Temmuz 2016 tarihleri arasında Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde kendilerini Yurtta Sulh Konseyi olarak tanımlayan bir grup asker tarafından gerçekleştirilen askerî darbe teşebbüsü.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin resmî internet sitesi ve TRT'de yayınlanan bildiride ordunun yönetime el koyduğu ifade edilerek ülkede sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı ilan edildiği açıklandı.

İstanbul'daki Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün jandarma tarafından kapatılması ile başlayan süreçte, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman ve yaklaşık 50 kadar milletvekilinin mecliste bulunduğu sırada F-16 savaş uçakları meclis üzerinde uçuş yaparak parlamentoyu dört kez bombaladı. Ankara'nın Beştepe semtinde bulunan Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na bombalama girişiminde bulunulsa da başarılı olunamadı, Muğla'nın Marmaris ilçesinde bir otelde bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a karşı suikast girişiminde bulunuldu. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak, Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal ve Jandarma Kuvvetleri Komutanı Galip Mendi darbeyi gerçekleştiren askerler tarafından rehin alındı.

Gelişmeler üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CNN Türk'te FaceTime aracılığı ile gerçekleştirdiği bağlantıda darbecilere hiçbir şekilde imkan tanınmayacağını ifade ederek halkı darbeye tepki göstermek için meydanlara ve havalimanlarına çıkmaya davet etti. Çağrının ardından, Türkiye'nin birçok ilinde darbe karşıtı protesto gösterileri düzenlendi.

16 Temmuz sabahı, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü personelinin gerçekleştirdiği operasyonlar sonucunda darbe girişimi bastırıldı ve askerler silahları ile birlikte teslim oldu. Olaylar sonucunda 104'ü darbe yanlısı asker olmak üzere 300'den fazla kişi hayatını kaybetti, 1491 kişi yaralandı, farklı rütbelerden 8036 asker gözaltına alındı. Yargı ve sivil siyaset mensupları dahil olmak üzere toplam gözaltı sayısı 22 Temmuz tarihi ile birlikte 10 bini buldu. Bunun yanı sıra askerî, idari ve adli kurumlarda birçok kişi görevden alındı.

Gülen Hareketi destekli olduğu öne sürülen askerî darbe girişiminin ardından İstanbul Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı ve Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Türk Ceza Kanununun anayasal düzene karşı suçlar kapsamında yer alan ‘cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ve Türkiye Cumhuriyeti hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs’, ‘Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye teşebbüs’, ‘halkı, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetine karşı silahlı isyana tahrik’ ve ‘cumhurbaşkanına suikast’ suçlarından soruşturma başlatıldı. 21 Temmuz'da Millî Güvenlik Kurulu toplantısı sonrasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından anayasanın 120. maddesi gereğince üç ay süreyle olağanüstü hâl ilan edildi.

Darbe girişimi, Türkiye siyasi tarihinde 12 Eylül 1980 askerî darbesinden 36 yıl sonra gerçekleştirilen ilk askerî darbe teşebbüsü olarak kayıtlara geçti.

FETHULLAH GÜLEN
Fethullah Gülen veya nüfustaki kaydıyla Fetullah Gülen, eski imam, vaiz ve yazar. 2016 yılında kapatılan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın kurucuları arasındadır ve vakfın onursal başkanıdır. 1999 yılının Mart ayında, 28 Şubat sürecindeki Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasi atmosfer sebebiyle Amerika Birleşik Devletleri'ne giden Gülen, o tarihten bu yana Pensilvanya eyaletindeki Saylorsburg kasabasında yaşamaktadır.

50'yi aşkın kitabı, çeşitli dergilerde makaleleri ve birçok vaazı yayımlanmıştır. Arapça, Farsça ve Osmanlı Türkçesi bilmektedir.

28 Ekim 2015 yılından beri, Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan "en çok aranan teröristler" listesinin kırmızı kategorisinde yer almakta, Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve Paralel Devlet Yapılanması (PDY) lideri olmakla suçlanmaktadır.

15 Temmuz 2016'da Pensilvanya'dan Türk Silahlı Kuvvetlerinde bulunan takipçilerine verdiği emirle 16 Temmuz 2016 sabahına karşı Türkiye Cumhuriyeti hükumetini yıkmak için bir darbe girişiminde bulunduğu iddia edilir. Gülen demokrasiden yana olduğunu söyleyerek darbe girişiminin Cumhurbaşkanı Erdoğan ve çevresindekiler tarafından kurgulandığını iddia etti. 18 Temmuz 2016'da Erdoğan, Gülen'in iadesini ABD'den resmen talep etti. ABD makamları, Gülen aleyhinde yeterli delil olmadığı iddiası ve hâl böyleyken idam edilebileceği endişesiyle henüz bu başvuruya olumlu yanıt vermedi.

1971-1980
5 Mayıs 1971 tarihinde, 12 Mart döneminde askeri cuntanın isteğiyle TCK'nın 163. maddesinden tutuklandı. 7 ay tutuklu kaldıktan sonra, 5 Kasım 1971 tarihinde tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı ve 1974 yılında beraat etti. 23 Şubat 1972 tarihinde Edremit vaizliğine atandı aynı zamanda Manisa ilinde de vaizlik görevlerine devam etti. Gülen, daha sonra İzmir'in Bornova ilçesi vaizliği görevine atandı.

1975 ve 1976 yıllarında Anadolu’nun bazı şehirlerinde Kur'an ve İlim, Darwinizm, Altın Nesil, İçtimaî Adalet ve Nübüvvet isimli konferansları vermiştir. İlk sayısı Şubat 1979'da çıkan Sızıntı dergisinde önce başyazıları, daha sonra orta sayfa yazılarını da yazmaya başladı.

1981-1990
1980'de 12 Eylül Darbesinden sonra askeri cuntanın İzmir ve Ege Ordu Sıkıyönetim Komutanlıkları tarafından yakalanma emri yayınlandı. Aynı tarihte İzmir'i terk etti. Anadolu'da çeşitli illerde dolaştı, dost ve akrabalarında kaldı. 20 Mart 1981 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığındaki vaizlik görevinden istifa etti.

1986'da Hacca giderek hacı oldu. İlk sayısı 1 Temmuz 1988'de çıkan ve üç aylık periyotlarla yayın hayatına devam eden Yeni Ümit dergisinde başyazılar yazmaya başladı. 1989'da İstanbul ve İzmir'de Diyanet İşleri bünyesinden bağımsız, gönüllü olarak vaazlarına yeniden başladı. Üsküdar'da Yeni Valide Külliyesi'nde 13 Ocak 1989 tarihinden 16 Mart 1990 tarihine kadar (62 hafta) verdiği vaazlar, daha sonra Sonsuz Nur adıyla üç cilt halinde kitaplaştırıldı. 1992 yılına kadar gönüllü olarak vaazlarını sürdürdü.

1991-2000
1990'lı yıllarda Turgut Özal, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Abraham Foxman, Morton Abramowitz, Papa II. John Paul gibi tanınmış din ve devlet adamları ile görüşmeler yapmış, Amerika'da hayatını kaybeden Cumhuriyet Halk Partisi eski genel sekreterlerinden Kasım Gülek'in cenaze namazını vasiyeti üzerine kıldırmış ve çeşitli gazetelerde röportajları yayınlanmıştır. 1995’te Sabah'tan Nuriye Akman ve Hürriyet'ten Ertuğrul Özkök'e Türkiye'nin içinde bulunduğu durum, Başbakan Tansu Çiller ile görüşmesi, İslam, siyaset, kadın ve eğitim konularında röportajlar vermiştir. Bu yıllarda ayrıca Cumhuriyet gazetesi ve Hikmet Çetinkaya'dan dava yoluyla almaya hak kazandığı 150 milyonluk tazminatları Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı'na bağışladı.

1999 yılı Mart ayında sağlık sorunları nedeni ile Amerika Birleşik Devletleri'ne giden Gülen, o tarihten bu yana, ABD'nin Pensilvanya eyaletindeki Saylorsburg kasabasında yaşamaktadır.

2000 sonrası
Haziran 2008'de ABD'den Foreign Policy ve Birleşik Krallık'tan Prospect dergilerinin internet üzerinden okuyucu anketleri ile oluşturduğu Dünya'nın ilk 100 entellektüeli listesinde yer almıştır. Ayrıca 2013 yılında Time dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisinden biri olarak gösterilmiştir.

Hakkında açılan davalar
28 Şubat süreci devam ederken 1999 yılı Haziran ayında ulusal televizyon kanallarında yayınlanan bazı video görüntüleri Türkiye'deki, laik düzen yerine şeriata dayalı bir İslam devleti kurmak için taraftarlarını teşvik ettiği suçlamalarına neden oldu. Bunun üzerine, 22 Ağustos 2000 tarihinde aleyhinde dava açılmış, bu dava 2000 yılı Aralık ayında çıkan af ile askıya alınmıştır. 2006 yılında Terörle Mücadele Kanununda (TMK) yapılan değişiklik sonrasında Gülen'in avukatlarının başvurusu nedeniyle yeniden görülmüş, 2008 yılında cürüm ve şiddete başvurarak teşekkül oluşturduğuna dair delil olmadığından beraat etmiş ve karar Yargıtay Ceza Genel Kurulunca da oybirliği ile onanmıştır.

Ocak 2008'de devlet kadrolarına sızdıkları yolundaki iddialara değinen Gülen, bir insanın kendi millet fertlerini yine kendi memleketindeki bazı müesseselere girmesi için teşvik etmesine 'sızma' denemeyeceğini söyledi :

Teşvik edilen insanlar da o müesseseler de bu ülkeye ait. Kastedilen manadaki sızmayı belli bir dönemde Türk milletinden olmayanlar yaptılar hatta belli yere kadar geldiler. Belki endişelerinin altında o sızıntıların fark edilmiş olabileceği endişesi var. Bir milletin ferdi, kendi milleti için var olan müesseselere sızmaz; hakkıdır girer oraya; mülkiyeye de girer adliyeye de, istihbarata da girer hariciyeye de.

30 Ekim 2014 yılında gerçekleştirilen ve yaklaşık 10 saat süren MGK sonucunda Fethullah Gülen'e bağlı kurumlar ifade edilerek legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanmalar olarak kaydedilmiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan alınacak bu karar için öncesinde "Onlarla ilgili çok daha farklı bir adımı atacağız. Çünkü bu operasyon öyle lokal değildir. Geneldir ve bunun adımını atacağız. Bu ay yapacağımız Milli Güvenlik Kurulu toplantısında benim de önemli bir gündemim olacak, o da bunların yanında ülkemizi tehdit eden hangi unsurlar varsa, bunlara yönelik Milli Güvenlik Belgesi'nin gözden geçirilmesidir" demiştir. Bu karar sonrasında MGK Genel Sekreteri Seyfullah Hacımüftüoğlu tarafından Kırmızı Kitap veya Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB) olarak adlandırılan resmi kitaba Fethullah Gülen ile bağlantılı kurumlar PDY/PÖ (Paralel Devlet Yapılanması/Pensilvanya Örgütü) adı altında eklenmiş ve Fethullah Gülen devlet düşmanı olarak kabul edilmiştir. MGK'da alınan bu kararlar 24 Kasım 2014 yılında gerçekleştirilen Bakanlar Kurulunda onaylanmış ve böylece resmiyet kazanarak MGK Genel Sekreterliği'ne gönderilmiştir.

İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının talebini şu gerekçe ile uygun görüp, Fethullah Gülen hakkında yakalama kararı çıkardı. İstanbul merkezli paralel yapı soruşturması kapsamında Fethullah Gülen hakkında verdiği kararda, "Şüphelinin soruşturma kapsamında, örgüt kurarak yönettiği yönünde kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, 10 yılı aşkın süredir yurt dışında olduğu ve dönmediği, şüpheliye ulaşılamaması ve savunmasının tespitinin mümkün olmaması nedeniyle terör örgütü kurma ve yönetme suçundan hakkında yakalama kararı çıkarılması şeklinde hüküm kurulmuştur" ifadeleri yer aldı.

Fethullah Gülen Cemaatinin, "Molla Muhammed" olarak bilinen Mehmet Doğan ve grubuna yönelik soruşturmada kumpas kurduğu ve usulsüzlük yaptığı iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında hazırlanan iddianamede, Gülen'in "silahlı örgüt kurmak veya yönetmek" suçundan 15 ile 22,5 yıl, "resmi belgede sahtecilik" suçundan 3 ile 7,5 yıl ve "iftira" suçundan da 1 ile 4 yıl olmak üzere toplamda 19 ila 34 yıla kadar hapsi istenmektedir. İddianamede Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, eski emniyet müdürleri Tufan Ergüder, Ali Fuat Yılmazer, Yurt Atayün, Ömer Köse ve Mutlu Ekizoğlu'nun aralarında bulunduğu 15'i tutuklu 32 kişi de şüpheli olarak yer aldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın da şüpheliler arasında yer aldığı kapatılan 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasında usulsüzlükler yapıldığı ve şüphelilere kumpas kurulduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında Gülen hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi. Gülen, ‘Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek’, ‘silahlı örgüt kurmak veya yönetmek’ ve ‘devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin etmek’le suçlanıyor.

Gülen hareketi
Gülen hareketi, Risale-i Nur'larda Said Nursi tarafından sıkça kullanılan ve kendisinin ana hareket ekseni olarak tarif edilen "hizmet-i imaniye ve Kur'aniye" deyiminin zaman içerisinde kısaltılması ile oluşan bir terimdir. Cemaatin kendisini bir sivil toplum hareketi olarak konumlandırması ile cemaat'in her türden kurumsal faaliyetleriini de içine alan bir kapsam genişliğine ulaşmıştır.

Gülen hareketi, Türkiye başta olmak üzere çeşitli ülkelerde eğitim ve sosyal amaçlı faaliyetler gösteren bir organizasyondur. Eğitimde Gülen tarafından "altın nesil" olarak ifade edilen bir insan modelini yetiştirme amaçlı ev, okul, dershane, kültür merkezleri, üniversite gibi kurumlar oluşturulmuştur. Ayrıca cemaatin bu faaliyetlerini finanse etmek için kullandığı, yardım organizasyonlarını gerçekleştirdiği çeşitli vakıf ve dernekleri ile ticari faaliyet gösteren basın yayın kuruluşları, hastaneleri ve finans kurumları mevcuttur.

Hareket, çeşitli toplum kesimlerince Türkiye içi ve dışında, eğitime, Türk kültürünü tanıtmaya, dinlerarası diyaloğa ve fakirlikle mücadeleye yaptığı katkılardan dolayı desteklenirken  başka kesimlerince de laiklik için bir tehlike olarak görülmesinin yanı sıra siyasî ve ekonomik bir güç haline gelmesi nedeniyle de eleştirilmektedir.

2016 Türkiye askerî darbe girişimi
2016 Türkiye askerî darbe girişimi ya da darbecilerin verdiği adıyla Yurtta Sulh Harekâtı, 15-16 Temmuz 2016 tarihleri arasında Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde kendilerini Yurtta Sulh Konseyi olarak tanımlayan bir grup asker tarafından gerçekleştirilen askerî darbe teşebbüsü.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin resmî internet sitesi ve TRT'de yayınlanan bildiride ordunun yönetime el koyduğu ifade edilerek ülkede sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı ilan edildiği açıklandı.

İstanbul'daki Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün jandarma tarafından kapatılması ile başlayan süreçte, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman ve yaklaşık 50 kadar milletvekilinin mecliste bulunduğu sırada F-16 savaş uçakları meclis üzerinde uçuş yaparak parlamentoyu dört kez bombaladı. Ankara'nın Beştepe semtinde bulunan Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na bombalama girişiminde bulunulsa da başarılı olunamadı, Muğla'nın Marmaris ilçesinde bir otelde bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a karşı suikast girişiminde bulunuldu. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak, Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal ve Jandarma Kuvvetleri Komutanı Galip Mendi darbeyi gerçekleştiren askerler tarafından rehin alındı.

Gelişmeler üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CNN Türk'te FaceTime aracılığı ile gerçekleştirdiği bağlantıda darbecilere hiçbir şekilde imkan tanınmayacağını ifade ederek halkı darbeye tepki göstermek için meydanlara ve havalimanlarına çıkmaya davet etti. Çağrının ardından, Türkiye'nin birçok ilinde darbe karşıtı protesto gösterileri düzenlendi.

16 Temmuz sabahı, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü personelinin gerçekleştirdiği operasyonlar sonucunda darbe girişimi bastırıldı ve askerler silahları ile birlikte teslim oldu. Olaylar sonucunda 104'ü darbe yanlısı asker olmak üzere 300'den fazla kişi hayatını kaybetti, 1491 kişi yaralandı, farklı rütbelerden 8036 asker gözaltına alındı. Yargı ve sivil siyaset mensupları dahil olmak üzere toplam gözaltı sayısı 22 Temmuz tarihi ile birlikte 10 bini buldu. Bunun yanı sıra askerî, idari ve adli kurumlarda birçok kişi görevden alındı.

Gülen Hareketi destekli olduğu öne sürülen askerî darbe girişiminin ardından İstanbul Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı ve Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Türk Ceza Kanununun anayasal düzene karşı suçlar kapsamında yer alan ‘cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ve Türkiye Cumhuriyeti hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs’, ‘Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye teşebbüs’, ‘halkı, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetine karşı silahlı isyana tahrik’ ve ‘cumhurbaşkanına suikast’ suçlarından soruşturma başlatıldı. 21 Temmuz'da Millî Güvenlik Kurulu toplantısı sonrasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından anayasanın 120. maddesi gereğince üç ay süreyle olağanüstü hâl ilan edildi.

Darbe girişimi, Türkiye siyasi tarihinde 12 Eylül 1980 askerî darbesinden 36 yıl sonra gerçekleştirilen ilk askerî darbe teşebbüsü olarak kayıtlara geçti.

Darbenin, AK Parti-Gülen Hareketi çatışması kapsamında 2016 Ağustos ayında yapılacak olan Yüksek Askerî Şûra toplantısında ordu içerisindeki mensupları tasfiye edileceği öngörülen Gülen Hareketi'ne yakın çeşitli kademede askerî yetkililerin bu hareketi önlemek ve Türkiye hükûmetini ele geçirmek amacıyla darbe hareketine giriştiği öne sürülmektedir.

Daha önceki tarihlerde Ergenekon ve Balyoz adıyla askerî yetkililere karşı yapılan kimi operasyonlar sonucu bu davalara konu olan kimi isimler görevlerinden uzaklaştırılmış, yerine hükûmete yakın olduğu ileri sürülen kadroların getirildiği haberleri basına yansımıştı. Darbede adı geçen isimlerin birçoğu özellikle Ergenekon süreci ile birlikte önü açılarak Yüksek Askerî Şûra'da terfi etmişti. Darbeyi yapan ekibin başında olduğu iddia edilen Albay Muharrem Köse, Ergenekon kapsamındaki ‘internet andıcı’ soruşturmasında tutuklanan eski genelkurmay adli müşaviri emekli Tümgeneral Hıfzı Çubuklu'nun yerine 2011 yılında adli müşavir olarak atanmıştı. Bununla birlikte darbe teşebbüsünde rolü olduğu iddia edilen Orgeneral Akın Öztürk, Balyoz operasyonu sonrasında birçok komutanın tutuklanmasının ardından 2013 yılında Türk Hava Kuvvetleri komutanlığı görevine getirilmişti. 2015 yılında Gülen Hareketi ile bağlantıları olduğu iddia edilen Akın Öztürk'ün "darbe yapabilecek potansiyele sahip olduğu" gerekçesiyle bir grup subay tarafından Genelkurmay Başkanlığı'na bildirildiği ifade edilmiştir. Bu süreçte dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile birlikte karar vererek, görev süresi bitmemesine rağmen, Öztürk'ü Hava Kuvvetleri Komutanlığı görevinden almıştır. İddialara göre, TSK'nın Gülen Hareketi ile ilişkili general ve amiralleri Yüksek Askerî Şûra sonrası emekli edeceğinin belli olması üzerine Öztürk darbe girişimini başlatmıştır.

Gazeteci Ahmet Şık'ın istihbarat kaynaklarına dayandırdığı bilgilere göre Türk Silahlı Kuvvetlerindeki Gülen Hareketi kadrolarına yönelen soruşturmalarla ilgili 16 Temmuz 2016 sabahının erken saatlerinde operasyonların ilk dalgasının yapılmasına karar verilmişti. Bu kapsamda İzmir askeri casusluk davası kumpas soruşturmasın savcısı Okan Bato'nun şüpheli listesinde komuta kademesindeki birçok rütbeli askeri yetkiliyi kapsayan gözaltı kararı verilmiştir. Savcı Bato'nun, ağustos ayında toplanacak olan Yüksek Askerî Şûra'dan önce operasyonların başlatılması önerisi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından da onaylanmıştı. Bununla birlikte gözaltı kararları ve yapılacak operasyonlarla ilgili Genelkurmay Başkanlığına bilgi verilmek suretiyle onay alınmıştır. Bu karara göre 16 Temmuz 2016 tarihinde sabah 04.00'da operasyonlar başlayacaktı. Aralarında darbe girişimine kalkışanların da bulunduğu, haklarında gözaltı kararı verilen tüm askerler teknik takip altındaydı. 15 Temmuz günü gündüz saatlerinde teknik izleme yapan Millî İstihbarat Teşkilatı olağan dışı bir hareketlilik gözlemlendiğini rapor etmiş fakat bu hareketliliğin ne olduğunun anlaşılamadığı ifade edilmiştir. 15 Temmuz gecesi ise darbe girişimi yaşandı. Ahmet Şık'a göre başlangıçta ‘darbeci’ olarak anılan ve soruşturma listesinde bulunan 1. Ordu Komutanı Orgeneral Ümit Dündar'dan karşıt açıklama gelmesi darbeci askerlerin ellerini zayıflatmıştır.

Darbeye zemin hazırlayan durumlara ilişkin olarak Evrensel gazetesinden Yusuf Karataş; daha önce askeri darbelere yasal dayanak oluşturduğu söylenen Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 35. Maddesinin 2013 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından değiştirildiğini ve bu düzenleme ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin görev tanımından ‘iç tehdit’ çıkartılarak görev alanının ‘dış tehdit’ ile sınırlandırıldığını ancak buna uyulmadığını ifade etti. Karataş'a göre hükûmet bu görev tanımının dışına çıkmış ve ülke topraklarının bir bölümünde operasyonlar yapılmasına izin vererek 2013 yılında değiştirilen İç Hizmet Kanununa uymamıştır. Karataş, hukuksal duruma rağmen Türk Silahlı Kuvvetlerini iç olaylarda güçlendiren bu politikaların ülkeyi yeniden askerî darbe girişimlerine açık hale getirdiği iddia etti.

Darbeye neden olan gelişmeler arasında Türkiye dışı aktörlerin bulunduğu iddiaları da ortaya atıldı. İran İslami Şûra Meclisi Başkanı Ali Laricani'nin danışmanı Hüseyin Şeyhülislam, darbe girişiminin nedenlerinden birisinin Türkiye'nin Suriye İç Savaşı'na dair politikasını değiştirmesi ve Suriye yönetiminin hükûmet ile işbirliğine başlaması olduğunu iddia etti. Bununla birlikte, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, Suudi Arabistan'ın ve Katar'ın darbe girişimine dahil olmasının güçlü bir ihtimal olduğu iddiasında bulundu. Öte yandan İran Dinî Lideri Ali Hamaney de darbe girişiminin Amerika Birleşik Devletleri tarafından tasarlanıp hazırlandığına dair güçlü şüphelerin bulunduğunu ifade etti.

Bir diğer iddia ise Rusya'nın darbeyi önceden öğrenip Türkiye'ye haber verdiği yönündedir. Independent'in Ortadoğu muhabiri Robert Fisk, Suriye'deki Rus birliklerinin darbeyi Türk askerlerini dinlediklerinde farkına vardığını, bunun üzerine Putin'in kişisel bir mesaj yollamak suretiyle Erdoğan'ı uyardığını savundu. Darbeden bir gün önce de Putin'in danışmanı Aleksandr Dugin, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ve Kamu Güvenliği Müsteşarı Muhammet Dervişoğlu ile görüşmüştür.

Konuya ilişkin ortaya atılan görüşlerden bir diğeri de Gülen Hareketi'nin toplum nezdinde egemenlik kurmak isteği ve buna yönelik olarak askeri darbe ile iktidarı ele geçirme çabasıdır. Bu görüşe göre; cemaat mensupları devletin anayasal kurumlarında önemli yerlere getirilecek ve sonraki süreçte devleti bu kişilerin bağlı olduğu cemaat yöneticisi Fethullah Gülen ve onun talimatı doğrultusunda hareket eden ‘baş yüceler’ idare edecektir. Savcı Serdar Coşkun'un darbe öncesinde hazırladığı ve basında ‘FETÖ iddianamesi’ olarak adlandırılan iddianamede “Cemaat imamları, gizli emellerini gerçekleştirmek yani devleti tamamen ele geçirerek, istedikleri siyasal sistemi kurabilmek için faaliyete geçerek darbe senaryosunu ortaya koymuşlardır.” değerlendirmesi yapılmış, Gülen Hareketi'nin her kurum ve kuruluşa kendi mensuplarını yerleştirmeyi amaçladığı savunulmuştur. Yine aynı iddianamede bu yöntemin daha önce Ruhullah Humeyni tarafından da kullanıldığı, bir siyasî parti olmadan, seçime girmeden, yetiştirdiği kamu görevlilerini kendine bağlayıp itaat ettirerek ve buna paralel olarak oluşan fedakarlık kültürü altında seçilmişlik duygusuna dayanarak devleti teslim almayı amaçladığı ifade edilmiştir.

Tüm bunlarla birlikte söz konusu darbe girişimini Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bizzat kendisinin kurguladığına dair iddialar da ortaya atıldı. Cengiz Çandar, böyle bir ihtimalin de olabileceğini ifade ederek daha önceki darbelere veya darbe girişimlerine kıyasla bu kadar kısa sürede başarısız olmasının bu ihtimali doğurduğu görüşünü öne sürdü. Çandar, darbecilerin köprü trafiğini tek tarafını kapatmasının, Marmaris'te olduğu bilinen Erdoğan'ı yakalanamamasının ve Muğla'daki Dalaman Havalimanı'na gitmesine ve oradan İstanbul'a geçmesine müsaade edilmesinin altını çizerek bu durumların şüpheye yol açtığını belirtti. Tüm bunlarla paralel olarak darbe girişiminin hemen ardından süratle binlerce yargı mensubu hakkında gözaltı kararı çıkarılmasının da bir darbe girişimine hazırlık yaptığını ve devlet yapısı içerisinde darbeyle ilişkili olabilecek isimler hakkında istihbarat sahibi olduğunu vurguladı. Tüm bu iddialara karşın bu girişimin bir kurgu olmadığını ifade eden kaynaklar da mevcuttur.

Olayların gelişimi
Öncesi

Darbe hazırlığında olunduğuna dair 15 Temmuz 16:00'da istihbarat edinen Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Hakan Fidan, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler'e ilk bilgilendirmeyi gerçekleştirdi. 17:30'da gerçekleştirilen ayrıntılı bilgi paylaşımı sonrasında durumun ciddi olduğu değerlendirmesinde bulunuldu ve hava sahasının kapatılması, tüm askerî hareketliliğin yasaklanması, Kara Havacılık Okulunun ivedi teftiş edilmesi gibi tedbirler alındı. 16 Temmuz 03:00'da harekete geçmeyi ve 06:00'da sıkıyönetim ilan etmeyi planlayan cuntacılar ise planlarının deşifre olmasının ardından girişimlerini öne çekti. Bununla birlikte Müyesser Yıldız'ın iddialarına göre Hakan Fidan, darbe teşebbüsünün olduğu gün Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'a da buna yönelik istihbaratı verdi ve ardından Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ile yemeğe gitti. Yine aynı iddialara göre Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım'ı da bilgilendirmeyen Fidan, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'na şüpheli bir askerî hareketlilik olduğuna dair bilgi verdi

Ankara ve İstanbul
Özgür medya deposu, Wikimedia 15 Temmuz 2016 22:00 civarında Boğaziçi Köprüsü ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü bir grup Jandarma Genel Komutanlığı mensubu tarafından araç trafiğine kapatılırken iddiaya göre eş zamanlı olarak Orgeneral Akın Öztürk'ün emriyle 4. Ana Jet Üs Komutanlığındaki 141. Filo'dan kalkan F-16 tipi savaş uçakları ile destek kuvvet olarak jandarma ve kara havacılığa bağlı AH-1 SuperCobra tipi helikopterler Ankara üzerinde alçak uçuş yapmaya başladı. Aynı zamanda savaş uçaklarının uzun süre havada kalmasını sağlamak amacıyla da İncirlik Hava Üssü’nden havada yakıt ikmali yapılmasını sağlayan KC135R tanker uçaklar görevlendirildi. Bu sıralarda 4. Ana Jet Üs Komutanlığında bulunan Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar rehin alındı ve Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal ile bazı üst düzey Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları zapt altına alarak bilinmeyen bir yere nakledildiler. Saat 22.30 civarlarında ise Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yapılan çağrı ile tüm emniyet mensupları göreve çağırıldı. Aynı sırada Millî İstihbarat Teşkilatı binasına askerî helikopterden ateş açıldı, buna teşkilat mensupları tarafından uzun namlulu silahlar ile cevap verildi. Bunlara karşın emniyet kuvvetleri darbeci askerlerin içerisinde bulunduğu Genelkurmay Başkanlığı yerleşkesine giden yolları kapattı. İstanbul'da ise Atatürk Havalimanı, hava trafik kontrol kulesini kontrol altına alan 1. Ordu Komutanlığına bağlı askerlerce sadece iniş yapacak uçaklara izin verilmesi kaydıyla hava trafiğine kapatıldı.

Askerî hareketliliğe paralel olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin e-posta adresinden akredite basın mensuplarına “ülke yönetimine bütünüyle el konulmuştur” şeklinde mesaj gönderildi. Aynı zamanda askerler tarafından zapt altına alınan TRT ekranlarında Tijen Karaş tarafından Yurtta Sulh Konseyi adına darbe bildirisi okunduve bunu Türk Silahlı Kuvvetlerinin resmî internet sitesinden yapılan sıkıyönetim ilanı ile sokağa çıkma yasağı takip etti. 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasına, terörle mücadeleye atıfta bulunularak devlet düzeninin bozulduğunun öne sürüldüğü bildiride hükûmetin ve cumhurbaşkanının vatana ihanet içerisinde olduğu belirtilerek Yurtta Sulh Konseyi'nin ülke yönetimine el koyduğu duyuruldu. Bu zaman zarfında, saat 23.00 civarında Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ABD'nin Türkiye Büyükelçisi John Bass'ı aradı ve darbe girişiminin Washington'a aktarılması talep edilerek mevcut hükümete destek istendi.

Saat 23.25 dolaylarında İstanbul'da Bayrampaşa Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü binası zırhlı askerî araçlar ile kuşatılırken yine askerlerce İstanbul Emniyet Müdürlüğünde bulunan polislerin silahlarının alınmasına teşebbüs edildi. Ankara'da da olaylara müdahale etmek üzere hazırlanan Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı Özel Harekat Daire Başkanlığının binası iki F-16 savaş uçağı tarafından bombalandı.

15 Temmuz gününün son dakikalarında Türkiye üzerinden Facebook ve Twitter başta olmak üzere sosyal ağlara erişim yavaşlarken halk nakit para çekmek amacıyla ATM'lere ve Yurtta Sulh Konseyinin sokağa çıkma yasağı nedeniyle erzak depolama amacıyla fırın ile marketlere akın etti. Ayrıca Ankara ve İstanbul'da toplu taşıma araçlarının ücretsiz olacağı duyuruldu.

15 Temmuz gecesi saat 23.00 sıralarında Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul İl Başkanı Selim Temurci tarafından SMS kanalıyla parti üyelerine partinin il, ilçe başkanlarında toplanma ve tepki gösterme çağrısı yapıldı. Darbe girişimi sırasında Marmaris'te bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise Hande Fırat aracılığıyla FaceTime üzerinden canlı yayınına katıldığı CNN Türk ekranlarında girişimin ordu içerisindeki Gülen Hareketi mensubu bir azınlık tarafından gerçekleştirildiğini belirterek halkın kent meydanlarına inerek tepki göstermesi çağrısında bulundu ve Atatürk Havalimanı'na hareket etti. Ayrıca Ankara'da Emniyet Genel Müdürlüğü resmî Twitter hesabı aracılığıyla, birçok ilde Diyanet İşleri Başkanlığının talimatıyla camilerden selâ okunarak halk sokağa çıkmaya ve darbecilere karşı durmaya davet edildi. 1. Ordu Komutanı Orgeneral Ümit Dündar da darbe girişiminde bulunan askerlerin sorumlu bulunduğu komutanlığa bağlı küçük bir grup olduğunu bildirerek komuta kademesi olarak hareketi desteklemediklerini belirtti. Saat 01.00'e doğru ise darbeye teşebbüs edenlere Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığınca Türk Ceza Kanununun 309, 311, 312 ve 313. maddelerine dayanılarak resmen soruşturma başlatıldı ve gözaltı kararı alındı. Aynı dakikalarda Ankara Emniyet Müdürlüğü savaş uçakları tarafından bombalı saldırıya uğradı, aynı saldırı bir saat sonra tekrarlandı.

Gece yarısı 02:00 dolaylarında Ankara'da darbecilerin kullanımındaki AH-1 SuperCobra ve UH-60 tipi iki helikopter Türk Hava Kuvvetlerine ait F-16 savaş uçakları tarafından düşürüldü. İstanbul'daysa siyasilerin çağrısı sonucu Boğaziçi Köprüsü ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'ne doğru yürüyüşe geçen sivil gruplar ile askerler arasında yaşanan arbedede Adalet ve Kalkınma Partisinin reklam kampanyalarını hazırlayan Erol Olçak da dahil olmak üzere hayatını kaybedenler oldu. Adalet ve Kalkınma Partisinin genel merkezi önünde toplanan gruba yine askerlerin elindeki helikopterden açılan ateş sonucu ölü ve yaralılar oldu. 02:30'da Millî İstihbarat Teşkilâtı Basın Müşaviri Nuh Yılmaz tarafından darbenin püskürtüldüğü açıklansa da aynı dakikalarda darbe girişimi konusunun görüşülmekte olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisine havadan bomba atıldı ve bu saldırı farklı aralıklarda dört kez tekrarlandı. Saldırı sırasında Şeref Kapısı, Dikmen Kapısı ve ziyaretçi girişlerinin yapıldığı bölgelerin hasar gördüğü mecliste dört partiden yaklaşık yüz milletvekili bulunmaktaydı. Bombalama sonucu ikisi ağır olmak üzere on iki polis yaralandı. Saat 03:20 sularında Ankara'dakine benzer olarak İstanbul'da da savaş uçakları alçaktan uçuş gerçekleştirdiler. İlerleyen saatlerde Harbiye Orduevi'ni ele geçiren, Doğan Medya Merkezini basarak CNN Türk'ün yayınını ve Hürriyet'in basımını durduran, Digiturk'ü basarak platformun yayınını durduran, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nı ele geçirmeye çalışan ve TÜRKSAT'ın Gölbaşı tesislerini havadan helikopter ile ateşe tutup karadan da tesisi ele geçirmeye çalışan askerler emniyet kuvvetlerince etkisiz hale getirildi. Bu sırada iki TÜRKSAT çalışanı öldü, tesisi ateş altına alan helikopter ise düşürüldü. Ayrıca TRT'nin televizyon ve radyo yayın merkezleri ile Atatürk Havalimanı da yine emniyet tarafından kontrol altına alındı. Saat 04:00 sularında ise Erdoğan, cunta savaş uçaklarından gizlenmek amacıyla yolcu uçağı kodu olan THY 8456 kodunu kullanan TC-ATA uçağı ile Atatürk Havalimanı'na indi ve bir basın açıklaması düzenlendi.

Saat 05:00'ten sonra İstanbul Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı darbeyi planlayanlara darbeye teşebbüs suçundan soruşturma başlattı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ise darbecilerin darbe başarılı olduktan sonrası için hazırladıkları sıkıyönetim atama listesinden yola çıkarak içerisinde askerler, siviller ve yüksek yargı mensuplarının bulunduğu birçok kişi hakkında yakalama kararı çıkardı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Vezneciler'deki hizmet binasını ele geçiren askerler ile polis arasında sabaha kadar süren çatışma sonucu polisler binayı emniyet altına aldı, Çengelköy Karakolu'nu ele geçirmeye çalışan askerler ile polis arasında çıkan çatışmada da polisler karakolun güvenliğini sağlamayı başardı. Yine sabahın erken saatlerinde Boğaziçi Köprüsü üzerinde darbe güçlerinin kontrolündeki bir tank emniyete ait TOMA'yı hedef alarak atış gerçekleştirdi. Aynı sularda Ankara'da Cumhurbaşkanlığı Sarayı ve Jandarma Genel Komutanlığının yakınlarına bir savaş uçağı tarafından bombalı saldırı düzenlendi, saldırının ardından emniyet güçlerince askerlerin elindeki bir UH-60 helikopteri düşürüldü. Saat 06:40'ta ise darbe girişiminin başladığı Boğaziçi Köprüsü'nü ellerinde tutan yaklaşık elli asker silah bırakarak teslim oldu. Bu gelişmeden on dakika sonra Yurtta Sulh Konseyi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin resmî sitesinde bir duyuru daha yayınlayarak ‘Yurtta Sulh Harekâtı’nın devam ettiğini belirtti ve vatandaşlara sokağa çıkmama çağrısında bulundu.

Boğaz köprülerinin emniyet güçlerince teslim alınmasının ardından Kadıköy'deki Türk Telekom binasını ele geçiren askerler teslim oldu ve ardından Kuleli Askerî Lisesine düzenlenen operasyon ile seksen öğrenci gözaltına alındı. Saat 08:00 civarında ise Genelkurmay Başkanlığı yerleşkesinin kontrolünü elinde bulunduran askerler barikat olarak kullanılan kamyonların üzerine tank atışı gerçekleştirdi. Jandarma Genel Komutanlığında ise operasyon düzenleyen emniyet kuvvetleri on yedi askeri ölü ele geçirip iki yüz elli askeri gözaltına alarak darbe teşebbüsünün merkezi olarak gösterilen binayı kontrol altına aldı. Ayrıca Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanlığındaki darbe girişimine katılan askerler emniyet ile işbirliği halindeki başka bir grup asker tarafından etkisiz hale getirilerek gözaltına alındı. 08:30 sularında da Boğaziçi Köprüsü kısmen araç trafiğine açıldı. Son olarak ise Genelkurmay Başkanlığını ellerinde tutan askerlere karşı düzenlenen operasyon ile yedi yüze yakın silahsız er ve erbaş teslim oldu. Güvenliği tam olarak sağlanması amacıyla ise 16 Temmuz 21:05'e kadar Tekirdağ'dan Bursa'ya kadar olan hava sahası sivil uçaklara kapatıldı. Darbecilere karşı silahlı mücadeleye yönelik son açıklama Millî İstihbarat Teşkilatı tarafından öğlen saatlerinde geldi ve sistematik operasyonların sonlandığı, Akıncı Üssü ve Kara Havacılık gerçekleşen nokta operasyonlar sonrası darbe teşebbüsünün tamamen bastırılacağı açıklandı.

Erdoğan'a suikast girişimi
15 Temmuz gecesi Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik Yurtta Sulh Konseyi yönetimindeki Çiğli 2'nci Ana Jet Üs Komutanlığı'nda Muharebe Arama Kurtarma (MAK) timi üyelerince yapılan suikast ve darbe teşebbüsüdür. Marmaris'te bir otelde gerçekleştirilen suikast girişiminde komplocular Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kaldığı otel odasına ve otele silahlı ve bombalı saldırı ile öldürme girişiminde bulunmuş ve aynı gün darbe girişiminin püskürtülmesinden sonra komplocular kaçmıştır. Yaralanan kişileri hastaneye kaldırmak üzere bölgeye gönderilen sağlık ekiplerine de ateş açılmış, çatışma sırasında yaralanan 1 polis memuru ve 1 cumhurbaşkanlığı koruma polisi yaşamını yitirmiştir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, suikast girişiminden önce Dalaman da bulunan TC-ATA uçağıyla Atatürk Havalimanı'na hareket etmiş, hareketi sırasında Türk Hava Kuvvetleri'ne bağlı darbecilerin kontrolündeki F-16 uçakları TC-ATA uçağı için risk oluşturmuş, TC-ATA kendi sinyal kodu yerine THY 8456 kodunu kullanarak kendisini THY'e ait bir uçak gibi göstererek kimliğini gizlemiştir.

Soruşturma, gözaltı ve tutuklamalar
Darbe teşebbüsünden sonra 23 Temmuz 2016 tarihi itibariyle 18.044 kişi gözaltına alınmış, 9.677 kişi tutuklanmış, 49.211 kişinin pasaportu iptal edilmiştir. Türkiye'nin çeşitli noktalarında bu girişime ortak olduğu düşünülen 2.745 adli ve idari hakim hakkında gözaltı kararı alınmış, beş Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesinin üyeliği düşürülmüş, on Danıştay üyesi gözaltına alınmış, iki Anayasa Mahkemesi üyesi hakkında gözaltı kararı verilmiş, bunun yanında çeşitli rütbelerden 2839 subay ve asker gözaltına alınmıştır.] Ayrıca 7.899 emniyet personeli, 8.777 İçişleri Bakanlığı personeli, 1.500 kamu görevlisi, 15.200 Milli Eğitim Bakanlığı personeli, 492 Diyanet İşleri Başkanlığı personeli, 257 Başbakanlık personeli, 393 Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı personeli, 2.345 Gençlik ve Spor Bakanlığı personeli ,614 jandarma, 30 vali ve 47 kaymakam görevden alınmıştır. 13 Ağustos 2016 tarihi itibariyle açığa alınan toplam kişi sayısı, 76.597 kişi. memuriyetten çıkarılanların sayısı 4.897'dir. TSK'dan ihraç edilen asker sayısı ise 3.725'dir.

Darbe şüphesi kapsamında general düzeyinde gözaltına alınan 133 askerden 126'sına tutuklama kararı verilmiştir. Gözaltına alınan generallerin bazıları şunlardır:

Orgeneral
Adem Huduti, Akın Öztürk

Korgeneral
Erdal Öztürk, İlhan Talu, Mehmet Şanver, Metin İyidil, Mustafa Özsoy

Koramiral
Ömer Faruk Harmancık

Tümgeneral
Mehmet Dişli, Fethi Alpay, Haluk Şahan, İmdat Bahri Biber, Mehmet Akyürek, Mehmet Özlü, Memduh Hakbilen, Metin Akkaya, Serdar Gülbaş, Suat Murat Semiz, Şaban Umut, Avni Angun, Cevat Yazgılı

Tümamiral
Hakan Üstem, Sinan Azmi Tosun

Tuğgeneral
Abdülkerim Ünlü, Adnan Arslan, Ahmet Biçer, Ali Avcı, Ali Osman Gürcan, Arif Settar Afşar, Aydoğan Aydın, Bekir Ercan Van, Bekir Koçak, Cemal Akyıldız, Cemalettin Doğan, Cihat Erdoğan, Dursun Pak, Ekrem Çağlar, Erdem Kargın, Eyyüp Gürler, Faruk Bal, Fatih Celalettin Sağır, Hasan Polat, Hidayet Arı, İrfan Can, İsmail Güneşer, Kamil Özhan Özbakır, Mehmet Nuri Başol, Mehmet Ozan, Mehmet Özan, Mehmet Şükrü Eken, Metin Alpcan, Murat Aygün, Murat Soysal, Murat Yetkin, Mustafa Kurutmaz, Mustafa Yılmaz, Recep Ünal, Salih Kırhan, Yavuz Ekrem Arslan, Yunus Kotaman, Yüksel Gönültaş, Şenol Alkış, Ahmet Şimşek, İsmet Gökhan Gülmez, Ali Salnur, Ahmet Bican Kırker, Alpaslan Çetin, Mehmet Arif Pazarlıoğlu, Recep Sami Özatak, Aydemir Taşçı, Erkan Caha, Kemal Mutlum, Ali Rıza Çağlar, Adem Boduroğlu, Kerim Acar, Uğur Şahin, Timurcan Ermiş, Sadık Köroğlu

Tuğamiral
Halil İbrahim Yıldız, Hayrettin İmren, Namık Alper, Nejat Atilla Demirhan, Serdar Ahmet Gündoğdu, Tezcan Kızılelma, Ali Murat Dede, Hasan Kulaç, Oğuz Karaman İhsan Bakar Murat Şirzai

İşkence ve tecavüz iddiaları
Uluslararası Af Örgütü, darbe sonrası gözaltına alınan veya tutuklanan kişilere karşı hakaret edildiğini; dayak, işkence ve tecavüz uygulandığını; yiyecek, su ve tedaviden mahrum bırakıldıklarını açıkladı. Örgüt, bu iddiasını tutuklananların avukatlarına, görevli doktorlara ve bir karakol görevlisine dayandırdı.

İddiaları reddeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizde işkenceye tolerans sıfırdır. Arbede neticesinde olan olaylar, kendisini savunma amaçlı olaylar olabilir. (...) Uluslararası Af Örgütü Londra'da oturup tespit yapıyor. Zerre kadar haysiyet varsa gelirsiniz buraları dolaşırsınız, gazilerimizi, Özel Harekât binasını, TBMM'yi ziyaret edersiniz. Kim kime ne yapmışsınız o zaman görürsünüz.” dedi. Adalet Bakanı Bozdağ ise örgütün elinde hiçbir doğru bilgi olmadığı hâlde tutuklu FETÖ mensuplarına inanıp Türkiye'yi suçladığını iddia etti.

Hükümetin bu tepkisine karşılık veren Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Salil Shetty, işkence iddialarını avukatlar, doktorlar, aile üyeleri ve gözaltı merkezindeki bir tanık ile yapılan ayrıntılı görüşmelere dayandığını söyledi ve bağımsız gözlemcilere, tutukluların bulunduğu bütün mekanlara erişim izni verilmesi için çağrıda bulundu.

DHKP-C'nin 'kanlı' tarihi
Sabancı suikasti, Gazi Mahallesi olayları ve Cumhuriyet Savcısı Kiraz'ın şehit edilmesi gibi kanlı eylemleri gerçekleştirdi.

Faaliyete geçtiğinden itibaren Özdemir Sabancı suikasti, Gazi Mahallesi olayları ve F Tipi cezaevlerine karşı gerçekleştirdikleri ölüm oruçları ile Çağlayan Adliyesi'nde Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz'ın rehin alındıktan sonra şehit edilmesi dahil birçok kanlı terör eylemi gerçekleştiren DHKP-C'nin son hedefi, İstanbul'daki ABD Başkonsolosluğu oldu.

1960'lı yıllarda "milli demokratik devrim tezi" ve Mahir Çayan'ın savunduğu "yeni sömürgecilik olgusu" doğrultusunda Mahir Çayan, Münir Ramazan Aktolga, Yusuf Küpeli tarafından kurulan THKP-C, Çayan ve beraberindeki 9 kişinin Kızıldere'de düzenlenen operasyonla öldürülmesinin ardından THKP-C/Kurtuluş, Devrimci Yol, MLSPB, THKP-C/HDÖ, Devrimci Sol gibi gruplara ayrıldı.  

Aynı dönemde üniversitelerde yapılanan Dev-Genç'te de çözülmeler sonucunda yeni bir yapılanma gerçekleşti. Parti kurulmasını benimseyen yeni oluşum, partinin güncel politik-toplumsal çalışma içerisinde devrimci bir hareketin oluşmasına yönelik bir mücadele süreci yürütmesi gerektiğini savundu.

Öte yandan Devrimci Yol üyesi Bülent Uluer, Paşa Güven ve Dursun Karataş'ın başında olduğu bir grubun örgüt merkeziyle fikir ayrılığına düşmesi sonucu Devrimci Sol adıyla yeni bir örgüt kuruldu.

İki suikasti üstlendi
Devrimci Sol, 27 Mayıs 1980'de MHP Milletvekili Gün Sazak ile eski başbakanlardan Nihat Erim'in suikast sonucu öldürülmesini üstlenerek, suikastin "Mahir Çayan ve arkadaşlarının intikamının alınması" amacıyla düzenlendiğini duyurdu.

1980 askeri darbesi sonrasında örgütün üyelerinin büyük çoğunluğu cezaevine girdi. 1981'de açılan davada Devrimci Sol üyesi sanık sayısı bin 243'e ulaştı. 11 yıllık bir yargılamanın ardından sanıklara "örgüt yöneticiliği yapma", "adam öldürme", "kamu malına zarar verme", "polise mukavemet" gibi çeşitli suçlardan dolayı 250 idam ve çeşitli müebbet cezaları istendi.

Örgütün bazı eylemleri
Terör örgütü, emekli Korgeneral İsmail Selen, Bölge Jandarma Komutanı Tuğgeneral Temel Cingöz, örgütün eski üyelerinden Paşa Güven, eski MİT müsteşarı ve eski  İstanbul 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Adnan Ersöz, emekli Oramiral Kemal Kayacan, İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Şakir Koç ve koruması ile İstanbul Şişli'de bir kahvehanede oturan Gasp Masası'nda görevli 5 polis memurunun öldürülmesi gibi birçok olayı gerçekleştirdi.

Özellikle 1991'den sonra düzenlenen operasyonlarda Sinan Kukul, Niyazi Aydın, Dursun Karataş'ın eşi Sabahat Karataş gibi terör örgütünün elebaşılarının da aralarında bulunduğu pek çok militanın ölü ele geçirilmesinden sonra örgütün eylemlerinde azalma görüldü.

DHKP-C
Devrimci Sol örgütünün partileşme kararı alması ile Dursun Karataş liderliğinde Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (DHKP-C), Marksist-Leninist akımın propagandasını yapmak amacıyla 30 Mart 1994'te kuruldu.

Parti siyasal faaliyetler ve propagandadan sorumluyken, cephe de askeri örgütlenme ile silahlı eylemlerin sorumluluğunu üstlendi.

Terör örgütü listesinde
Türkiye, ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği'nin terör örgütü listesinde yer alan DHKP-C, nihai amacını, "Türkiye'de mevcut anayasal düzeni yıkmak" olarak açıkladı.

Emniyet kaynaklarına göre, eylemleri nedeniyle yurtdışında birçok ülkede kırmızı bültenle aranan terör örgütü DHKP-C'nin elebaşısı Dursun Karataş'ın 11 Ağustos 2008'de ölümünün ardından örgütte liderlik sorunu ortaya çıktı. 2014'te yurt dışında yakalanan Hüseyin Fevzi Tekin, örgütün yeni elebaşısı olarak görüldü.

DHKP-C yöneticileri, Almanya, Belçika, İtalya, Hollanda ve Yunanistan gibi Avrupa ülkelerinde örgüt adına faaliyetler sürdürdü.  

Örgütün kanlı eylemleri
Örgüt, ABD ve NATO askeri ve lojistik tesisi bombalanması, Koç Holding'in deposunun basılarak tahrip edilmesi, polis memuru Rüştü Erdem'in öldürülmesi, 1996'da Sabancı İş Merkezi'nde Sabancı Holding Yönetim Kurulu Üyesi Özdemir Sabancı, Toyota SA Genel Müdürü Haluk Görgün ve başkanlık sekreteri Nilgün Hasefe'nin öldürülmesi ile 2013'te Ankara'da ABD Büyükelçiliği'ne yönelik canlı bomba eylemi, Adalet Bakanlığı ve AK Parti Ankara Genel Merkezi'ne düzenlenen saldırı ve Emniyet Genel Müdürlüğü ve ek binalarına yönelik roketli saldırı gibi birçok olayı üstlendi.

Ayrıca, örgüt üyeleri ile karşıt görüşlüler arasında Okmeydanı'nda çıkan kavgada Burak Karamanoğlu'nun yaşamını yitirmesi, 2014'de Ataşehir-Yenisahra'da polis aracının taranması, 1 Ocak 2015'te Dolmabahçe'ye 2 el bombası atılması ile 31 Mart 2015'te İstanbul Çağlayan'daki Adalet Sarayı'nda Berkin Elvan davasına bakan Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz'ın rehin alınması ve şehit edilmesi de örgütün düzenlediği eylemler arasında yer aldı. Ayrıca 1 Nisan 2015'te örgüt üyesi Elif Sultan Kalsen tarafından İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne el bombası ve Kalaşnikof tüfeği ile saldırı düzenlendi. Olayda Elif Sultan Kalsen ölürken, 1'i polis 2 kişi yaralandı.

HDP binalarına düzenlenen saldırınının arkasından da DHKP-C çıktı
Öte yandan 18 Mayıs 2015'te Adana Seyhan ve Mersin Akdeniz'deki HDP parti binalarında el yapımı bombaların patlaması sonucu 4 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan saldırıları gerçekleştirdiği tespit edilen Savaş Yıldız'ın 2007'de Ankara'da yasa dışı sol örgütün faaliyetlerine katılarak tutuklandığı, 21 Haziran 2007'de İstanbul'da DHKP/C terör örgütüne bağlı Devrimci Halk Güçleri (DHG) içerisindeki faaliyetlerinden dolayı gözaltına alındığı, 22 Haziran 2007'de cumhuriyet savcılığından serbest bırakıldığı bildirilmişti.

Hedef yine ABD
Örgüt son olarak dün sabah saatlerinde Sarıyer'deki ABD Başkonsolosluğuna silahla ateş açılması olayını gerçekleştirdi. Silahlı saldırının ardından düzenlenen operasyonda örgüt üyesi Hatice Aşık yaralı ele geçirildi. Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tedavi altına alınan Aşık'ın İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 6 sanıklı "DHKP-C terör örgütü üyeliği" davasının 8 Temmuz tarihli duruşmasında tahliye edildiği ortaya çıktı.

Yasa dışı yollardan ülkeye giren DHKP-C terör örgütü mensupları
Yunanistan'dan iadesi istenen çoğu DHKP-C terör örgütü üyesi terör örgütü mensuplarından 37'sinin iadesi reddedildi. Yunanistan'ın, DHKP-C terör örgütü mensuplarının yoğun bir şekilde barındığı bir ülke olduğu ve bu ülkeden kimi örgüt mensuplarının zaman zaman silahlı/bombalı eylem gerçekleştirmek üzere yasa dışı yollardan Türkiye'ye giriş yaptığı iddia ediliyor.

Yunanistan'dan yasa dışı giriş yaparak eylem yapanlar:
"2013'te ABD'nin Ankara Büyükelçiliğine yapılan intihar saldırısının faili olan DHKP-C terör örgütü üyesi Ecevit Şanlı,

2012'de İstanbul-Bahçelievler Yenibosna 75. Yıl Polis Merkezi'ne karşı düzenlenen silahlı ve bombalı eylemi gerçekleştiren Nebiha Aracı,

2012'de İstanbul Gaziosmanpaşa'da Polis Memuru Mücahit Daştan'ın silahla şehit edilmesi ve 2 vatandaşın yaralanması olayının faili Nurgül Acar,

2012'de İstanbul İstinye Şehit Muhsin Bodur Polis Merkezine karşı yapılan silahlı saldırı olayının faili Erdal Dalgıç,

2013'te Ankara'da Adalet Bakanlığı ile AK Parti Genel Merkez binasına karşı eş zamanlı olarak gerçekleştirilen bombalı/silahlı eylemin failleri olan Hasan Biber ve Muharrem Karataş.

2013'te Ankara-Dikmen Emniyet Genel Müdürlüğü Ek Hizmet Binası ile polisevine karşı roketli saldırı gerçekleştiren Muharrem Karataş ve Serdar Polat isimli şahısların Yunanistan'dan yasa dışı olarak ülkeye giriş yaptıkları tespit edildi.

Ayrıca Bulut Yayla isimli DHKP-C terör örgütü mensubu da 31 Mayıs 2013'te Yunanistan'dan Türkiye'ye yasa dışı olarak giriş yaparken yakalandı.

IŞİD'İN TÜRKİYE'DE GERÇEKLEŞTİRDİĞİ SALDIRILAR
11 Mayıs 2013: Reyhanlı'ya bombalı saldırı
Türkiye, IŞİD dehşetiyle ilk kez Hatay'ın Reyhanlı İlçesi'nde 52 kişinin öldüğü, 146 kişinin yaralandığı bombalı saldırıyla tanıştı. Ne var ki, o dönem hükümet yetkilileri bu saldırının Baas rejimi tarafından yapıldığı üzerinde ısrarla durdu. Gizlilik kararı alınan soruşturma bir süre sonra kamuoyunun dikkatinden düştü. Ancak daha sonra 'paralel yapı' operasyonunda tutuklanan Reyhanlı Savcısı Özcan Şişman, Reyhanlı'ya IŞİD'in saldıracağını 6 ay önce dair delilleri ile birlikte o dönem MİT'e ilettiklerini açıkladı.

20 Mart 2014: Niğde'de IŞİD'liler ile çatışma
Reyhanlı saldırısı Esad'a havale edilerek kamuoyunun dikkatinden düşürüldükten bir yıl sonra hiçkimsenin beklemediği bir yerde IŞİD militanları ile çatışma çıktı. Niğde'nin Ulukışla ilçesinde 20 Mart 2014 günü İsviçre vatandaşı Çendrim Ramadani, Almanya vatandaşı Benyamin Xu ve Makedonya vatandaşı Muhammed Zakiri, yol çevirmesi sırasında jandarmaya ateş açtı. Saldırıda jandarma astsubay Adil Kozanoğlu ve polis memuru Adem Çoban öldü, kamyon sürücüsü Turan Yaşar hayatını kaybetti, 7 asker ve yolcu otobüsündeki 1 kişi de yaralandı. Böylece IŞİD ikinci kez açıktan Türkiye topraklarında saldırı gerçekleştirmiş oldu. Ancak bu dava hala devam etmesine rağmen ne bu kişilerin bağlantıları ne de niye Türkiye'de oldukları ortaya çıkarılabildi.

11 Haziran 2014: Musul konsolosluğu baskını
Niğde'yi yine Türkiye'ye yönelik değil 'münferit' bir olay olarak değerlendiren hükümet yetkililerinin IŞİD'i Esad'a karşı hala muhalif bir güç olarak gördüğü günlerde, örgüt bu kez açıkça Türkiye'yi hedef aldığını, Musul Konsolosluğu'nu basıp 49 kişiyi rehin alarak gösterdi. 101 gün 15'inin konsolosluk çalışanı ve 30 özel harekatçı IŞİD'in elinde rehin kaldı. O dönemde hükümet, bu olayı 'diplomatik' yollardan çözeceğini, bunun Türkiye'yi doğrudan hedef alan bir saldırı olmadığını belirtiyordu. Rehine krizi 3 ay sonra çözüldü. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 'rehine pazarlığı' yaptıklarını açıkça ima etti. Ve bunun büyük bir 'diplomasi' başarısı olduğunu vurguladı. Hükümet yetkilileri tarafından IŞİD'e yönelik tehditkar bir tavır takınılsaydı, bu başarının gelmeyeceği ifade edildi. Türkiye'nin teslim ettiği IŞİD militanı El Mikdad el Şaruri, İngiltere'de yayımlanan Times gazetesine yaptığı açıklamada, "Türk yetkililer Bize çok iyi davrandılar, çok naziktiler" dedi.

1 Ekim 2014: Süleyman Şah Türbesi kuşatması
IŞİD'in Türkiye'nin Suriye topraklarında bulunan Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu'nu kuşattığı ve askerleri tehdit ettiğine dair haberlerin yoğunlaştığı bir dönemde hükümet yetkilileri yeniden aynı görüşte ısrar etti: Böyle bir durum yok. IŞİD doğrudan Türkiye'ye yönelik bir tehditte bulunmuyor. Ancak 1 Ekim günü IŞİD'in türbe ve karakolu kuşattığı ve askerlerin gitmesi için süre verdiği teyit edildi.

6 Ocak 2015: Sultanahmet'te bombalı saldırı
IŞİD'in büyük kentlerde her an eylem yapabileceğine dair medyada yorumların arttığı bir dönemde Sultanahmet'teki İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı Turizm Şube Müdürlüğü'ne canlı bombalı saldırı düzenlendi. Olayda bir polis memuru şehit oldu. Saldırıyı DHKP-C'nin yaptığı açıklandı. Hatta canlı bomba olarak bir kadının resmi ve ismi basına dağıtıldı. DHKP-C de olayı sahiplendi. Ne var ki, saldırıyı gerçekleştirenin Çeçen kökenli El Kaide bağlantılı bir kadın militan olduğu kısa sürede ortaya çıktı. Diana Ramazova isimli kadının Türkiye'ye girişi, neler yaptığı kamera görüntüleriyle ortaya çıkartılmasına rağmen bu saldırı da tıpkı diğerleri gibi dava dosyaları arasında kaybolup gitti.

18 Mayıs 2015: Adana ve Mersin'de HDP'ye bomba
Türkiye aslında iki yılda pek çok defa açıktan IŞİD tarafından saldırıya uğrasa da, olayların hepsi birbirinden ayrı davalar ve soruşturmalar olarak açıldı. Ve seçime bir ay kala HDP'nin Adana ve Mersin il binalarında eş zamanlı bombalı saldırı meydana geldi. Bir kısım medya organlarında saldırganın DHKP-C'li olduğu iddi adeldi. Örgüt bunu reddetti. Güvenlik kameralarından saldırıyı Savaş Y.’nin gerçekleştirdiği ortaya çıktı. Ve bu şahsın ailesi ile birlikte Suriye'ye gittiği, IŞİD ile bağlantı kurduğu ve saldırı için çok rahat bir şekilde tekrar Türkiye'ye döndüğü öğrenildi. Saldırıdan sonra da Savaş Y.'nin izine bir daha rastlanmadı. HDP yetkililerinin ısrarla IŞİD'in partilerini hedef aldığını ve bu konuda istihbari bir zaaf bulunduğunu söylemelerine rağmen tek bir somut adım atılamadı.

5 Haziran 2015: HDP Diyarbakır mitingine bombalı saldırı
Ve HDP'nin söylediklerinin doğruluğu kısa süre sonra ortaya çıktı. Seçime bir gün kala HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın konuşma yaptığı Diyarbakır mitinginde art arda iki bomba patladı. 4 kişi yaşamını yitirdi, 402 kişi yaralandı. Ve bu saldırının ardından da IŞİD çıktı. Saldırının failinin Gaziantepli Orhan G. olduğu tespit edildi. Orhan G.'nin ailesinin oğullarının IŞİD'e katıldığını defalarca emniyete bildirdiği hatta annesinin bizzat Başbakan Ahmet Davutoğlu'ndan yardım istediği de basının ısrarıyla ortaya çıktı. Ayrıca şahsın 4 Haziran'da Diyarbakır'a gelerek bir otele yerleştiği, burada asker kaçağı olduğunun anlaşılması üzerine tutanak tutulup serbest bırakıldığı, 2013'ten beri ise 'tehlikeli şahıs' olarak polis bülteniyle arandığı belirlendi.

20 Temmuz 2015: Suruç'ta katliam
İki yıldır IŞİD'in aslında Türkiye'yi hedef aldığı ve son HDP saldırıların da örgütün artık daha büyük eylemlere girişeceğini gösterdiği halde Kobani'nin karşısında olması nedeniyle IŞİD'in neredeyse üs kurduğu iddia edilen Urfa'nın Suruç ilçesinde beklenen acı olay gerçekleşti. 32 genç bombalı katliamda yaşamını yitirdi, onlarcası yaralandı. İlk defa hükümet yetkilileri de açıkça IŞİD'i telffuz edip, saldırıyı lanetledi.

Ankara saldırısı
2015 Ankara saldırısı, 10 Ekim 2015'te yerel saatle 10:04 civarında Ankara ilinin Altındağ ilçesinin Ulus semtindeki Ankara Garı kavşağında düzenlenen Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en ölümcül bombalı intihar saldırısı.

10 Ekim'de DİSK, KESK, Türk Tabipleri Birliği, TMMOB, HDP ve pek çok sivil toplum örgütünün katılımıyla Barış Mitingi düzenlendi. Fakat yürüyüş başlamadan yürüyüş alanına kortej hâlinde ilerleyen grupların bulunduğu Tren Garı kavşağında, 3 saniye arayla 2 patlama gerçekleşti. Patlamanın ardından ambulanslardan önce polis meydana ulaştı. Meydandaki herkesi alandan çıkartmaya başlayınca yaralılara yardım etmek isteyen göstericiler, engellendikleri için polisi protesto etti. Bunun üzerine polis gruba tazyikli su ve biber gazı ile müdahale etti.

Saldırı sonrası RTÜK tarafından yayın kuruluşlarına geçici yayın yasağı getirilmiştir ve internet servis sağlayıcıları tarafından bazı sosyal medya (Twitter, Facebook) sitelerine erişim engeli uygulanmıştır.

İstanbul saldırısı
Mart 2016 İstanbul saldırısı, 19 Mart 2016'da yerel saatle 10:55'te Türkiye'nin İstanbul şehrinin Beyoğlu ilçesindeki İstiklal Caddesi'nde Irak ve Şam İslam Devleti ile bağlantılı Mehmet Öztürk'ün üzerindeki patlayıcıyı patlaması sonucu meydana gelen bombalı intihar saldırısı. Saldırı sonucu; 3'ü Amerikan-İsrail vatandaşı, 1'i İran vatandaşı ve 1'i saldırgan olmak üzere 5 kişi hayatını kaybetti, 36 kişi yaralandı. 12 Ocak'ta gerçekleştirilen Sultanahmet saldırısının ardından, 2016 yılında İstanbul'da meydana gelen ikinci bombalı intihar saldırısıdır.

Atatürk Havalimanı saldırısı
Atatürk Havalimanı saldırısı, 28 Haziran 2016'da yerel saatte 21:22'de İstanbul'un Bakırköy ilçesindeki Atatürk Havalimanı'nda gerçekleştirilen silahlı ve bombalı intihar saldırısı.

IŞİD mensubu olduğu belirtilen üç saldırgan, dış hatlar terminalinde önce uzun namlulu silahlarla etrafa ateş açtı, ardından da üzerlerindeki bombaları patlattı. Saldırı sonucu 45 kişi hayatını kaybetti, 236 kişi yaralandı.

29 Haziran 2016'da Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde bir günlük ulusal yas ilan edildi ve bayraklar yarıya indirildi.

Gaziantep saldırısı
Ağustos 2016 Gaziantep saldırısı, 20 Ağustos 2016'da yerel saatte 22:50 sularında Türkiye'nin Gaziantep ilinin Şahinbey ilçesinde bir düğün sırasında düzenlenen bombalı saldırı. Saldırı sonucunda 54 kişi hayatını kaybetti, 91 kişi yaralandı.
Yorum Yazın
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet cinsel sohbet