• Genel

Memur-Sen Onursal Başkanı Gündoğdu 28 Şubat'ta yaşanılanları anlattı: Bütün darbeler kirli, bütün darbeciler lanetlidir

Memur-Sen Onursal Başkanı ve Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurul Üyesi Ahmet Gündoğdu, bütün darbelerin kirli, bütün darbecilerin de lanetli olduğunu söyledi.
Memur-Sen Onursal Başkanı Gündoğdu 28 Şubat'ta yaşanılanları anlattı: Bütün darbeler kirli, bütün darbeciler lanetlidir
AA - 28 Şubat sürecinde Eğitim-Bir-Sen İstanbul Şube Sekreterliği görevini yürüten Ahmet Gündoğdu, "postmodern darbe"nin 24'üncü yılında AA muhabirine açıklamalarda bulundu.

Sürecin 726 öğretmenin çalışma ve öğretim hakkının gasp edilmesiyle başladığını belirten Gündoğdu, "28 Şubat dediğimiz zaman önce Türkiye'nin bir darbe iklimini ve darbe gerekçesini konuşmak lazım. Her 10 yılda bir darbe geleneği. 28 Şubat, adına 'postmodern' ne derseniz deyin, adı değişince bu temiz olmuyor. Bir kere bütün darbeler kirlidir, bütün darbeciler de lanetlidir. Bunun altını çizmek lazım. Darbe ile demokrasi arasındaki temel fark da darbecinin iyisi olmaz çünkü kirli işle iş başına gelmiştir. Siyasetçinin kötüsü olsa da değiştirmek milletin elindedir." diye konuştu.

Gündoğdu, "Darbe geleneğini, milleti hem seçtikleri üzerinden hem de kendilerini değersizleştirme projesi olarak algılamak, değerlendirmek lazım." ifadesini kullandı.

Siyasette 28 Şubat'ı en şiddetli yaşayan siyasetçinin, dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan olduğuna işaret eden Gündoğdu, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Onlarca yıl CHP zihniyetinin tek parti diktatörlüğünde, ya CHP'den başka parti seçime gidememiş ya da seçime gitmişse açık oy gizli tasnif ile yönlendirme yapılmış. 1950'lilere yaklaşırken gizli oy açık tasnif ile başlayan demokratik teamüller bu sefer istedikleri olmayınca 10 yılda bir milleti değersizleştirmeye dönmüş. Darbenin gerekçesi nedir? CHP zihniyeti ile kesişen noktası, milleti aşağılamaktır. Milleti, 'göbeğini kaşıyan adam' olarak görmektir, 'baldırı çıplak' olarak değerlendirmektir. 'Siz ineğinizle, dananızla, koyununuzla bostanınızla meşgul olun, devleti biz yönetiriz' demektir. Devletten anladıkları şey de vesayet devletidir. Derin devlettir, Türkiye Cumhuriyeti Devleti değildir, milletin devleti değildir. En son 12 Eylül darbesiyle kirli vesayetini sürdüren bu yaklaşım, 28 Şubat'ta daha özel manada dindar insanı, namaz kılanı, başörtülü olanı, namaz kılan memuru, öğrenciyi aşağılamayı esas alan bir projeye dönmüştür."

"Öğretim hakkının gaspı, öğrenim hakkının gaspına da dönüştü"
28 Şubat sürecinin temelinde eğitim, öğretim ve siyaset hakkının gasp edilmesinin hedef alındığını dile getiren Ahmet Gündoğdu, şöyle devam etti:
"Aslında öğretim hakkının gaspı, daha sonra öğrenim hakkının gaspına da dönüştü. 726 başörtülü öğretmen ve platform başkanlığını yaptığım olayda, önce stajyer öğretmenlerin 657 Devlet Memurları Kanunu 56'ncı maddesi gereğince, çoğunun 'durumu memuriyete uygun değildir' diye ilişiği kesildi. Yüzde 30 civarında da 'başörtülü gelemezsiniz' diye yönetmelik bahanesiyle görevden ilişiği kesildi. Önce stajyerler devre dışı bırakıldı sonra imam hatip haricindeki okullarda ilkokul, ortaokul ve liselerdeki başörtülü öğretmenler 'Burada siz görev yapamazsınız' denildi, sonra da imam hatip lisesindeki öğretmenlere denildi."

Öğretmenlerin, öğretmenliği nasıl yaptıklarından dolayı değil de "12 Eylül darbecilerinin çıkardığı bir yönetmelik bahanesiyle" görevden uzaklaştırıldığını kaydeden Gündoğdu, "Yani 28 Şubat'ta okuluna alınmayan öğrenciler, öğretmenlikten atılan öğretmenler, işinden atılan memurlar, askeriyeden atılan memurlar, subaylar işini iyi yapmadığı için değil derin devletin, vesayetçi devletin kirli aktörlerinin belirlediği tanımlara uyumadığı için toplum mühendisliğiyle devre dışı bırakıldılar." dedi.

Öğretmenlerin çalışma hakkı gasp edilirken tüm öğrencilerin de öğrenme hakkının gasp edildiğine dikkati çeken Gündoğdu, "Tıp öğrencisi kızlarla başlayan üniversiteden atılma, daha sonra eğitim fakültesi ve diğer fakülteler, ikna odalarının kurulması, Beyazıt'ta ve Avcılar'da kampüslerin önündeki eylemlerimiz, arkasından öğretmenler, arkasından topyekun imam hatip öğrencilerine kadar indiği günler... Eyüp, Üsküdar ve Kadıköy imam hatip... Özellikle Eyüp İmam Hatip Lisesi'nde 15-16 yaşında kız çocuklarına bedel ödettirildi, okula sokulmadı ve bu çocuklara kimse 'Sizi şundan dolayı okula almıyoruz.' diye mantıklı bir gerekçe sunamadı." ifadelerini kullandı.

Gündoğdu, 726 öğretmenle başlayan süreçte, kılık kıyafet yönetmeliğine uymamanın cezasının uyarı, tekrarında da kınama cezası olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bundan sonrası yok. Uyarı tekrarında kınama ama o uyarı ve kınama ile kalınmadı. Maaş kesimi, görevden uzaklaştırma, 125-e maddesi, laikliğe uymama, o günün meşhur kaymakamlarından Üsküdar Kaymakamı, direkt 'başörtülüleri laikliğe uymuyorlar' diye suçladı. Düşünün laikliğin doğduğu Fransa'da başörtülülerin başörtüsü ile üniversitede okuması, laikliğin güvencesi altında kabul edilmişken Türkiye'de laiklik, dindarı dövmenin sopasına dönüştürülen bir araç haline getirilmiş."

"Hiçbir öğretmeni okullara savunma vermeye yalnız göndermedik"
O süreçte takdirle anılması gereken yüzlerce kişi olduğunu kaydeden Gündoğdu, "Ancak vefat eden iki kişiden bahsedeyim. El ele Eylemlerinde benimle beraber öncülük eden 9-10 arkadaştan Doktor Mehmet Bakar, 3-4 ay önce vefat etti. 60 civarında avukatımız vardı, bütün camiamızın kurum ve kuruluşları seferber olmuştu. Başkanı olduğum platformda her bir kurum bir yardımcı vermişti, hiçbir öğretmeni okullara savunma vermeye yalnız göndermedik. MAZLUMDER Başkan Yardımcısı Avukat Gülden Sönmez de, o avukatların nöbet çizelgesini oluşturuyordu. O adanmış avukatlardan birisi de Avukat Necip Kibar'dı. Onu da pandemi sürecinde kaybettik. Muharrem Balcı'dan Hüsnü Tuna'ya, ÖZGÜRDER'den AKDER'e, SAFA Vakfı'ndan bütün kurum kuruluşları ve o günün siyasetçileri içerisinde de Feyzullah Kıyıklı'ya bir parantez açmak lazım." şeklinde konuştu.

Hukukçu kurmay olarak İngiliz Lordlar Kamarası Üyesi Lord Nazır Ahmed ve ekibini Türkiye'ye getirdiklerini ifade eden Ahmet Gündoğdu, şunları anlattı:
"İstanbul Aksaray Eğitim-Bir-Sen'in küçücük odalarında yüzlerce öğretmenle mülakat yaptırdık. İngilizce bir rapor hazırlayıp AİHM'e ve uluslararası kuruluşlara yansıttık ama vicdanı olan kimsenin anlayamadığı ama Türkiye'de vicdansızlığı ve geçmiş örnekleri bilenlerin de ne olduğunu çok iyi anladığı kirli bir dönem. O gün öğretmen arkadaşlara toplantılarda 'Sakın ha istifa etmeyin, istifa etmeniz bunların ekmeğine yağ sürer. Atılmayı göze alın, bu bedeli ödeyelim, bu hakkımıza da bir daha kimse dokunmaya cesaret edemezsin.' diye haykırıyormuşum.

O süreçte bizi yaralayan temel 2 şey vardı. Bir, 28 Şubat sürecine kadar bizdenmiş gibi gözüken ve bulunduğu makam da 'ben sizin adamınızım' diyenlerin, anında o koltuğu korumak için vesayetçilerin emrine girmelerini anlamlandıramıyorduk. İkincisi de bazı öğretmen arkadaşların eşleri de sendikayı arayıp 'Size ne benim karımın başörtüsünden? Siz ona 'başını açma' dediğiniz için bizim evde maaş yüzde 50 azaldı. Açığa alındı' gibi tehditvari çıkışlar geliyordu. Bunlar zorumuza gidiyordu."

"Başörtü üzerinden kadınlara çekilen muamele bir kadın-kadına eşitsizliğidir"
Gündoğdu, "Allah'a hamdolsun o günkü bedel ödemeye hazır olanların dik duruşu, Meclis'in önünde imza kampanyaları, Sayın Cumhurbaşkanımızın da bu yönetmeliğin evrensel hukuku gasp etmemesi gerektiğine dair yaklaşımıyla, yönetmelik değişikliğiyle arkadaşlarımız geri dönmüş oldu." dedi.

Bugün eğitim, çalışma ve siyaset hakkı boyutuyla bir iadeiitibar olduğunu vurgulayan Gündoğdu, "Dün 'bu kıyafetlerinizle asla çalışamazsınız' denilenler, bugün çalışmaktadır. Bunun ülke demokrasisi açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü başörtü üzerinden kadınlara çekilen muamele bir kadın-kadına eşitsizliğidir." değerlendirmesinde bulundu.

"Bir neslin geleceğinin karartıldığı bir dönem"
Ahmet Gündoğdu, "Katsayı engeli deyip geçmeyin, sadece 'imam hatip liselerini kapatıyorum' diyemeyen korkakların, imam hatibi kapatmak için endüstri meslek, kız meslek, ticaret meslek, sağlık meslek topyekun Anadolu çocuklarını cezalandırdığı ve bir neslin geleceğinin karartıldığı bir dönem. Bu az bir şey değil. Şimdi Allah'a hamdolsun bütün bunlar eşitlendi." ifadelerini kullandı.

15 Temmuz'da, 15 Temmuz darbesine kadar var olan siyaset anlayışının değiştiğine işaret eden Gündoğdu, "Yasaklarla mücadeleyi, Erbakan Hoca'mdan öğrendik. Yasakları kaldırıp inşa etmeyi Erdoğan liderimizle. Darbeyi bitirme ve darbecilere darbeyi rüyasında bile göremeyeceği atmosferi yaşatmayı da topyekun devlet-millet bütünleşmesi ile gerçekleştirdik." diye konuştu.

Gündoğdu, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Beni bugün kaygılandıran temel noktalardan birisi, Aliya İzzetbegoviç'in iki tespiti. Bir, 'Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir' cümlesi. Bugün 28 Şubat sürecinde bedel ödeyenler, darbeyle boğuşanlar, darbeye karşı olanlar 28 Şubatçıların yaşantısını aratmayan bir yaşantıya doğru yol alıyor kaygısı. Sanki o sürece hiç yaşamamışız gibi. Yine merhum Aliya İzzetbegoviç'in 'Soykırımı unutmayın. Unutulan soykırımlar tekrarlanır.' sözünü de ihmal ettik. Halbuki uyanık olmak lazım. Kazanımları korumak için kızdıklarımıza benzememek ve bize yapılanları karşımızdakine kalkışmamak."

Milli, manevi değerlerle, vatan, ezan, bayrak boyutuyla bu ülke ile bağı kuvvetli nesiller yetiştirmenin önemine değinen Gündoğdu, "Bu yetiştirmeyi de, sloganlardan öte rol modellerimiz, örneklerimiz, kendimiz olmak üzere hayata geçirmemiz gerekir." dedi.
Yorum Yazın
deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bahis siteleri