Muhammet Abdulhamit Kılıçdere

Muhammet Abdulhamit Kılıçdere

"Keşke"siz bir yaşam için iletişim donanımları

"Keşke"siz bir yaşam için iletişim donanımları

Merhaba Sevgili Okurlar, yeni bir Kütüphane Köşesi yazımla sizlerin karşısındayım. Geçen yazımda sizlerle birlikte Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın 'Bir Ömür Nasıl Yaşanır?' kitabını tahlil ederek verimli bir ömür geçirmenin ipuçlarını ve yöntemlerini öğrendik.

Peki, insan hayatında verimli bir ömür geçirmenin, mutlu bir yaşam sürmenin olmazsa olmazı nedir? Hemen söyleyeyim: İletişim. Çünkü yaşadığımız dünyada her canlının birbiriyle iletişim içinde olarak hayat sürdürdüğünü görürüz. İletişimsiz bir toplumun cansız varlıklardan hiçbir farkı yoktur. Bu doğrultuda bu yazımda birçoğumuzun ismini duyduğunda yüzünde tebessüm kalbinde bir samimiyet oluşmasına vesile olan Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu'nun 'İletişim Donanımları' adlı kitabı ele almak istedim.

Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu'nun 'İletişim Donanımları' adıyla kaleme aldığı ve bizlerin inceleyeceği kitap 2002 yılında Remzi Kitabevi tarafından basılmış, toplam 199 sayfadan oluşmaktadır. Cüceloğlu'nun verdiği ‘İletişim ve Etkili İletişim' adlı seminerlerinden ilham alınarak yazılan bu kitabı okudukça kendiniz, yaşamınız, ilişkileriniz konusunda zihninizin açıldığını/bilincinizin donandığını hissediyorsunuz. İletişim kavramına açıklık getirirken doğru iletişim şekillerinin nasıl olması gerektiğine ışık tutuyor. Zaman zaman yazarın yazmış olduğu kitaplardan esintiler buluyorsunuz. Kitap 23 farklı bölümden oluşmakta ve hepsi kısa kısa bölümler olup puzzle gibi birbiriyle bağlantılıdır. Kitabın en sonunda da yazarın kendine özgün bir kavramlar sözlüğü yer almaktadır.

Kitabın genel olarak bölümlerine değinecek olursak ilk olarak zihin açıklığı tabirini bilincin donanması olarak ifade ediyor ve 'Bilincim donanınca ne olacak?' sorusuna yaşamın değişik alanlarından örnekler eşliğinde cevap vererek bir girizgâh yapıyor. Gözden geçirmeler ve örneklerden sonra şu sonuca varıyor: Bilinci donanmış insan, bilinci donanmamış insandan her zaman ve her koşulda daha etkili ve güçlü olacaktır. Çünkü anlamlı, güçlü ve coşkulu bir yaşam, ancak donanmış bir bilincin temelleri üstüne kurulur. O vakit haydi, bilincimizi donatma yolculuğuna devam edelim…

Cüceloğlu, ikinci bölümüne ‘İnsan, muhteşem bir potansiyeldir.' sözüyle başlamaktadır. Akabinde bir toplumdaki ebeveynler, öğretmenler, iş adamları, devlet yöneticileri, insan potansiyelini geliştirme bilinci içinde davranır ve olanaklar yaratırlarsa o toplum gelişir ve güçlü olur. Çünkü bir ülkenin geleceğinin garantisi, çocuklarını geliştirmek için oluşturduğu olanaklarda yatmaktadır, ifadelerini kullanarak insan potansiyelinin önemine vurgu yapmaktadır. Üçüncü bölümünden altıncı bölümün sonuna kadar algı ve iletişim konusuna değinen yazar, insanın algısı için insanların gördüklerini, kabul ettikleri zemine göre algıladıklarını söylemektedir. Olayların algılanmış, yorumlanmış, anlam verilmiş haline ‘fenomen' adını vermekte ve insanın fenomen dünyasında yaşamını sürdürdüğünü dile getirmektedir. Ek olarak zemin ve algılama için " Zemin, algılamayı etkiler. Bu algılamaya uygun davranırız ve davranışlarımızda sonucu belirler." diyor. İletişim için ise anlam alışverişi tabirini kullanan yazar, iki insan birbirinin farkına vardığı andan itibaren iletişimin başladığını dile getirmektedir ve yapılan/yapılmayan her şeyin mesaj değeri vardır; insanlar sürekli iletişim halindedir. Verdiğimiz mesajların bilincinde olup onların sorumluluğunu almak, duygusal olgunluğun bir göstergesidir. Bununla birlikte insanların birbirlerine mesajlar verdiği gibi, içinde bulundukları ortamında insanlara mesaj verdiğini vurgulayan Cüceloğlu, bu durumları hayatından içinden örneklerle dile getiriyor. İletişimin çok kanallı olduğundan da bahseden yazar, tüm duyu organlarının her birinin iletişimde birer işlevi olduğunu zikretmekte ve bu kanallar arasındaki ahengin önemine dikkat çekmektedir.

Kitabın yedinci bölümünden on beşinci bölümün sonuna kadar iletişimin iki düzeyi: iç/dış dünyadan ve varoluşun beş boyutu ele alınmaktadır. İletişimde olayların algılandığı yorumlanıp anlamlandırıldığı 'öznel iç dünya' ve bireylerin o durumda göstermek veya söylemek istediği mesajlardan oluşan 'sosyal dış dünya' şeklinde iki düzeyin varlığından bahsedilmektedir. Türkçe'nin zenginliğinden istifade eden Cüceloğlu, 'sosyal dış dünya' kavramına 'sosyal yüz' ; 'öznel iç dünya' kavramına da 'can' diye seslenmektedir. Bu tabiri görünce içimi daha da bir samimiyet ve sıcaklık kapladığını itiraf etmeliyim. Can, bizim özümüzdür ve bizim gözlerimizdedir diyen Cüceloğlu, yaşamımızla ilgili her şey, anlamını orda bulur, der. Sosyal yüz ve can aynı mesajları veriyorsa yaşamımızda stres az olur yani içimiz dışımız bir olması gerekmektedir. Ve yazar bu kavramları öylesine içten anlatıyor ki bazen iletişimde can'ı hesaba katılmamış bir çocuk; bazen yetişkinliğe adım atmış- atmaya çalışan- birey; bazen yetişkinliğinin yanı sıra hayat koşturmacasında kendini, özünü unutmuş hizmette bulunan bir başkaca kişi olarak anlatıyor, anlıyor ve bambaşka dünyalara dalıyorsunuz. Bu bölümü, bu satırları okuduğunuzda şu cümle beliriverir ruhunuzda ve yüreğinizde: Gerçek iletişim, bir canın başka bir cana ulaşmasıdır. Ve sormaktan kendimi alamadığım şu soruyu siz değerli okuyucularla da paylaşmak istiyorum: Hayatımız sosyal yüzlerden mi ibaret yoksa can(lar)dan mı? İnsan ilişkilerinde kişi, beş temel ilişki gereksinimini karşılamak istediğinden bahseden yazar, bunu varoluşun beş boyutu/beş sorusu (Kaale alınıyor muyum?, Kabul ediliyor muyum?, Değerli miyim?, Yeterli miyim?, Sevilmeye layık mıyım?) olarak adlandırıp örnekler ve kendi hayat hikâyeleri eşliğinde detaylandırmıştır.

Bu bölüme kadar okuyucunun zihninde kavramsal bir alt yapı inşa ettiğini ifade eden Cüceloğlu, kitabın on altıncı bölümünden yirmi birinci bölümün sonuna kadar dinlemenin önemi, iletişim ağları ve korku/değer kültürü ele alınmaktadır. Dinlemenin iletişim sürecinde en önemli mihenk taş olduğunu ifade eden yazar, dinleme ile karşımızdaki kişiyi oluşturduğumuzun altını çiziyor. Çünkü bir kişiye varoluşunun beş boyutunu yaşatmanın en etkili yolu, o kişiyi dinlemekten geçer. Ait olmak ve birey olmak, varoluşun beş boyutu tablosuyla birlikte bizim varoluş matrisimizi oluşturmaktadır. Bütün bu birikimlerle bir iletişim matrisi de ortaya koyan yazar, iletişim ağları içinde yaşadığımızı dile getirerek birey ve ortam zemininde her iletişim durumunun bizlere dört olası mesaj (korku, hayal kırıklığı, öfke, huzur) verdiğinin altını çizmektedir. Bir ortam ve birey ilişkisinde bu dört mesajdan kalıcı olanlarının korku ve huzur/değer olduğunu dile getiren yazar, korkunun kısa zamanda kalıcılığının sağlanmasının mümkün olacağı gibi huzurun da aksine uzun, planlı ve istikrarlı şekilde kalıcılığının mümkün olacağı konusunda uyarmaktadır. Çünkü korku kültüründe ezenler ve ezilenler vardır; değerler kültüründe ise "doğru olanı" yapan ve "biz bilinci"nde insanlar vardır. Yirmi ikinci bölümde diğer kitaplarından alıntılara yer veren Cüceloğlu, gerçeğe saygının, hakkaniyetin, kişisel bütünlüğün, insan onuruna saygının, hizmet ve sevginin değerler kültürünün çatısını oluşturduğunu vurgulamaktadır. Yirmi üçüncü bölümde kitabının tamamını maddeler halinde özetlemekte ve en son kendine has üslubuyla harikulade bir kavramlar sözlüğüne yer vererek kitap yolculuğunu tamamlamaktadır.

‘İletişim Donanımları' adlı kitap içerdiği hayatın içinden örnekler ve öykülerle algılarımızı değiştirecek ve bakış açımızı genişletecek bir eser olduğunu hissediyorsunuz. Bölümlerin kısa ve öz oluşu, her bölümün bir biriyle bağlantılı olması, anlatımın yalın ve öz şekilde gerçekleşmesi kitabı bir çırpıda okumanızı sağlıyor. Yazarın anlatımı içerisinde dobra dobra oluşu ve yer yer kendini olumlu/olumsuz öz eleştirisi kitaba olan bağlılığınızı artırıyor. Hele ki aile, eğitim, iş ve toplum konulu yaşanmış öyküleri okuyup düşününce kendimi yer yer sorguladığım zamanlara denk geldiğimi belirtmek isterim. Doğru bildiğim, doğru kabul edilen ve genel kabul görmüş her davranış, söylemlerin aslında ne kadar yanlış olduğunu gözler önüne seriyor. Anlatımın daha akılda kalması için tablolara başvuran yazar, önemli gördüğü, vurgulanmak istediği kısımları farklı punto ile belirtmiş ve her bölüm başı bir şiir veyahut bir söz ile renklendirmiştir. Bilincinin farkına varmak ve onu donanımlı hale getirip kendini geliştirmek, nesiller yetiştirip, büyütmek isteyen herkesin özellikle biz gençlerin okuması gereken bir eserdir.

Bu vesile ile bu sene içerisinde aramızdan ayrılan Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu'na Allah'tan rahmet diliyorum. Gönüllere temas eden, nesiller boyu unutulmayacak eserler bıraktığın için teşekkür ederiz hocam…

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket, bizim!

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
Bu cehennem, bu cennet bizim!

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
Yok edin insanın insana kulluğunu,
Bu dâvet bizim!

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine,
Bu hasret bizim!

(Nazım Hikmet Ran)


Bir sonraki "Kütüphane Köşemiz'' de buluşmak dileğiyle, Allah'a emanet olun..

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
  • ORHAN KILIÇDERE
    Yazmak sana çok yakışmış. Amcam torunu kıymetli hocam baki hocamın oğlu sevgiler saygılar sunarım. Allah senden razı olsun sevgili kardeşim Abdul hamit kılıçdere. Yazmanı ve okutman yazıların devamını bekliyorum. Hoççak al sevgiyle kal kardeşim.
  • Neslihannur
    Yazmak size çok yakışıyor başarılar dilerim hocam..