Darbe; geçerli anlamı itibariyle, bir ülke de demokrasiye el konulan yönetim şekli olup, o ülkenin gerilemesinin ana sebeplerinden biridir. Darbe, Hükümetlerin başarısız olduğu ya da yönetimden memnun kalmayan askeri kuvvetlerin silah zoruyla ülke yönetimine el koyması anlamına da gelmektedir.
Amerika'da yaşanan darbe olaylarından sonra değişik rütbede askerlerden oluşan cunta yönetimi oldukça yaygındır. Afrika'da ve Türkiye'de ise cunta ile birlikte çalışacak devrimci bir meclis oluşturma ve bu meclis üyelerinin de cunta tarafından seçilmesi yöntemi kullanılır.

27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 darbeleri ile yönetimi ele geçiren cuntalar olan Milli Birlik Komitesi ya da Milli Güvenlik Kurulu, ülkeyi mutlak biçimde yönetmiş; aynı zamanda Kurucu Meclis ya da Danışma Meclisi adıyla cunta tarafından seçilen sivil temsilcilerin olduğu ancak MBK ya da MGK karşısında bir hayli zayıf bir de meclis oluşturulmuştur.
Cunta, darbe, postmodern darbe, muhtıra, bildiri, kalkışma ve girişim... Şanlı tarihi olan ülkem, 93 yıllık tarihinde sık sık bu kavramlarla tanıştı, bu kavramları bizzat yaşadı. Tam geride bıraktık derken, bir yenisiyle tanıştı. Her tanıştığında bir parça daha sarsıldı. Gün geldi sandıkla gelen silahla gitti; gün geldi bir muhtıra bir gece ansızın elektronik postayla geldi. Ve bir gece helikopteler bu ülkenin halkına ateş açabildi.
İşte son günlerde içinde bulunduğumuz ortamı anlamak için mutlaka bilmemiz gereken, Türkiye'de gerçekleşmiş askeri müdahaleler ve müdahale girişimleri:
1913 Bab-ı Ali Baskını
Olayın yaşandığı tarihlerde Balkan Savaşları'nda alınan hezimetler bütün halkın ve muhaliflerin sinirlerini germişti. Bulgarlar neredeyse Edirne'yi alacak duruma kadar gelmişlerdi. Halk bu durum karşısında Sadrazam Kamil Paşa Hükümeti'ni sorumlu tutmaktaydı. Netice itibarıyla savaştan alınan kötü neticeler sebebiyle, İttihat Ve Terakki önderliğinde ihtilal hazırlıkları başlamıştı. 23 Ocak 1913 günü o zamanlar binbaşı olan Enver Bey önderliğinde Bab-ı Ali'ye girildi.

Dönemin Harbiye Nâzırı Nâzım Paşa silahla vurularak öldürüldü. Sadrazam Kamil Paşa'ya ise zorla istifa mektubu imzalatıldı. Mektup, padişah V. Mehmed tarafından kabul edildi. Yeni Sadrazam ise, 31 Mart Vakası sırasında da büyük başarılar gösteren Mahmut Şevket Paşa oldu. Bu olay Modern Türkiye Tarihi'nin ilk ihtilali olarak değerlendirilmektedir.

27 Mayıs 1960 Cumhuriyetin ilk İhtilali
Aslında her şey 1946 yılında başladı. Türkiye çok partili sisteme geçiyor, 4 yıl sonra 14 Mayıs 1950 günü yapılan seçimlerde demokrat parti yüzde 53 oy alarak iktidarı Cumhuriyet Halk Partisi'nden alıyordu. Eski bir bir CHP milletvekili olan Adnan Menderes Türkiye’nin yeni başbakanıydı. Demokrat parti dönemi fiilen başlamıştı.

4 yıl sonra 1954'te Demokrat Parti oylarını yüzde 57’ye çıkarıyor, hâlâ kırılamayan, tarihin en yüksek oy oranına ulaşıyordu. Ancak sonrasında eleştiri oklarının hedefi olmaya başlayacaktı. O eleştirilere göre; demokrat parti baskıcı politikalar üretmeye başlamıştı. İzlediği ekonomik politikalar ülkeyi bir darboğaza sürüklüyordu. Anayasa ihlal ediliyor ve ülke hızla kamplaşmaya doğru gidiyordu. Ve o 5 yıllık süreçte ordu içinde 7 farklı cunta kurulduğu çok sonra anlaşılacaktı...
Nitekim askeri müdahale, 27 Mayıs 1960 gecesi patlak verdi.
Müdahale, 37 subay tarafından planlanmıştı. Bu olay sonraları Genç Subaylar İhtilali olarak da anılacaktı. Orgeneral Cemal Gürsel hareketin başına geçti. Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes tutuklandılar.
Sabah 05.30'da Türkeş duyurdu
Türkiye’nin ilk askeri darbesiyle tanışacağı o sabah başbakan Adnan Menderes bir miting için Eskişehir'deydi. Cumhurbaşkanı Celal Bayar ise Çankaya Köşkü'nde dinleniyordu. Darbe zamanında başarılı olursa parola "Dündar Seyhan'ın oğlu sınıfını geçti” olacaktı. Zamanında yapılamaması ertelenmesi halinde, parola "Dündar Seyhan'ın oğlu bütünlemeye kaldı’ydı.

Sabah saat beş buçukta radyodan Kurmay Albay Alpaslan Türkeş’in sesi duyuldu. Türk Silahlı Kuvvetleri el ele vererek ülkenin idaresini ele almıştır dedi. Türkiye ilk kez 14 yıl önce tanıştığı demokrasiye bir cümleyle veda etmişti. Ankara’da tanklar sokakları ve Çankaya Köşkü'nü kuşatıyordu. Jetler Çankaya Köşkü'nün üstünde alçak uçuş yapıyordu. Başbakan Adnan Menderes Kütahya’da gözaltına alınıyor, darebye karşı olan komutanlar birer birer tutuklanıyordu. O günün çocukları, o sabahı hiç unutmadı.
1961 yılında yeni anayasa kabul edildi, Yassıada'da yargılanan Adnan Menderes ve birçok siyasi idama mahkum edildi. Celal Bayar yaşı sebebiyle müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Türkiye Cumhuriyeti, senato gibi yeni siyasi kavramlarla tanıştı.
22 Şubat 1962 Talat Aydemir Ayaklanması
Olay, Harp Okulu Komutanı Kurmay Albay Talat Aydemir'in, o yıl Harp Okulu’nu bitirme döneminde bulunan 600 kadar asteğmeni toplayarak son günlerde yaşanan olayları anlatmasıyla başlamıştır. Çünkü 20 Şubat günü Hükümet ve Genelkurmay, belirli birlik kumandanları için süratle atama ve gözaltına alma işlemleri başlatmıştır. Bunun üzerine harp okulu öğrencileri, komutanlarını teslim etmeme kararı alırlar ve 22 Şubat 1962 tarihinde Talat Aydemir ve arkadaşları, ordu içindeki 27 Mayısçıların tasfiyesi için, 20 Şubat günü atama ve gözaltına almalara karşı bir direniş başlatır.

Ancak netice olarak Talat Aydemir'in atamaların durdurulması yönündeki ısrarını İsmet İnönü kabul etmez ve Aydemir gözaltına alınır, öğrenciler ise memleketlerine gönderilir.
12 Mart 1971 Askeri Muhtırası
1969 seçimlerinden sonra Süleyman Demirel yönetimindeki Adalet Partisi iktidara gelmişti. Cumhuriyet Halk Partisi ise ana muhalefet konumundaydı. Fakat 1968 yılından beri süre gelen anarşi ve terör olayları ülkeyi günden güne yıpratmaktaydı. Sık sık yaşanan öğrenci hareketlerine karşı, polis ile üniversite öğrencileri arasında çatışmalar vuku buluyordu. Bu güvenlik zafiyetlerinin yaşandığı düzensiz ortam, ordunun müdahalesini hazırlayan temel etkendi.

Sonuç olarak 12 Mart 1971 tarihinde Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur tarafından Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a bir muhtıra verildi.
Mektupta hükümetin istifası isteniyordu. Bunun üzerine Başbakan Süleyman Demirel istifasını sundu. Yeni kurulacak partiler üstü hükümet için CHP Kocaeli Milletvekili Nihat Erim, Başbakan seçildi. 26 Mart günü CHP'ye istifasını sunarak bağımsız bir başbakan sıfatıyla partiler üstü kabineyi kurdu.
12 Eylül 1980 Askeri Müdahalesi
Tarih 12 Eylül 1980'i gösterdiğinde, kalıntıları günümüze kadar süren, Cumhuriyet tarihinin seçilmiş yönetime üçüncü askeri müdahalesi gerçekleşti.

1971 muhtırası tam olarak amacına ulaşamamıştı. Ülkedeki terör, anarşi ve milli güvenliği tehdit eden unsurların önüne geçilememişti. 1972 yılında başta Deniz Gezmiş gibi birtakım devrimcilerin idamı üzerine olaylar daha da alevlenmiş, silahlı çatışmalar artmıştı. Artık ülkede neredeyse her gün bir bomba patlıyor, bir kahve taranıyordu. Sağ ve sol görüşlü gençler üniversitelerde birbirlerine saldırıyordu.
1979 yılına gelindiğinde darbenin ayak sesleri kendini göstermeye başlamıştı. 19 Temmuz 1980 tarihinde Nihat Erim'in suikasta uğraması da olayların patlak verdiği bir dönüm noktasıydı. Sonuç itibarıyla 12 Eylül 1980 gecesinde, düzenli bir biçimde Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından devlet yönetimine el koyuldu. İhtilal bildirgesi sabaha karşı Genelkurmay Başkanı Kenan Evren tarafından televizyonlardan bizzat duyuruldu. 1961 anayasası uygulamadan kaldırıldı ve bütün siyasi partiler kapatıldı. 1982 yılında Türkiye Cumhuriyeti tarihini değiştirecek yeni bir anayasa tasarlandı.

12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nin gerekçeleri arasında ülkede yaygınlaşan siyasi cinayetler, ve 6 Eylül günü Konya'da Necmettin Erbakan önderliğinde yapılan ve darbe liderlerinin şeriat amaçlı bir kalkışma girişimi olarak nitelediği Kudüs Mitingi gösterildi. Bu müdahale ile Süleyman Demirel'in Başbakan'ı olduğu hükümet görevden alındı, Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi, 1970 sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası uygulamadan kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir askeri dönem başladı.
Bu dönem yaklaşık dokuz yıl sürdü. 12 Eylül 1980 ardından partiler lağvedildi, parti liderleri önce askeri üslerde gözetim altında tutuldu, ardından yargılandı. Darbenin ardından 1982 yılında cumhurbaşkanı seçilen müdahalenin mimari Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, 2014 yılında açılan anayasal düzeni değiştirmek suçundan müebbet hapis cezasına çarptırılsa da, kararın onanması için Yargıtay'da beklediği sırada 2015 yılında hayatını kaybetti.
28 Şubat Postmodern Darbesi
Necmettin Erbakan'ın başbakan, Tansu Çiller'in ise dışişleri bakanı olduğu 28 Şubat 1997 tarihinde toplanan Milli Güvenlik Kurulu'nun irticaya karşı başlattığı ordu ve bürokrasi merkezli bu süreç, post-modern darbe olarak da adlandırılmıştır.

Bu dönem başlıca "gericilikle" mücadeleye sahne olmuş, başörtüsü yasaklanmış, pek çok öğrenci ve kamu personeli başörtülü oldukları gerekçesiyle devlet kurumlarından uzaklaştırılmıştır. "İrticayla mücadele eylem planı" ile anılan bu süreçte verilen kararların ve yaptırımların uygulanıp uygulanmadığı denetlemek için Çevik Bir öncülüğünde Batı Çalışma Grubu kurulmuş, 28 Şubat sürecinin yargılamaları için daha sonra Ergenekon davaları süreci başlamıştır.
27 Nisan e-muhtırası
27 Nisan 2007 tarihinde, saat 23:20'de Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan basın açıklaması ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerinin aşındırılmakta olduğu belirtilmiştir. Kamuoyunda hakim olan görüş, basın açıklamasının bir muhtıra mahiyetinde olduğu yönündedir ve internet aracılığıyla yapıldığı için açıklamaya "e-muhtıra" adı verilmiştir.

15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi
Türkiye, 15 Temmuz akşamı Fethullahçı Terör Örgütü'nün organize ettiği askeri darbe ile tarihi günler yaşadı. Orduya sızan bir grup ihanet çetesi, devletin onlara emanet ettiği silah ve tankları millete doğrulttu. Halk direnişi ile püskürtülen askeri darbe girişimi, akıllara diğer askeri müdahaleleri getirdi.

Türk Silahlı Kuvvetleri'ne sızan Fethullahçı Terör Örgütü'ne bağlı bir grup askeri cunta, 15 Temmuz Cuma akşamı sivil yönetime darbe girişiminde bulundu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Hükümet üyelerinin çağrısıyla sokağa çıkan vatandaşlar, demokratik yönetimi rafa kaldırmayı hedefleyen bu ihanet çetesinin girişimine 'dur' dedi. Cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıkan vatandaşlar tankların üzerine çıktı, polise yardım ederek anayasal suç işleyen askerleri gözaltına alan polislere yardım etti. Cuntacıların bu hareketi, Türkiye Cumhuriyeti tarihine; 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 ve 27 Nisan 2007 askeri müdahalelerinin ardından 15 Temmuz 2016 Askeri Darbe Girişimi olarak geçti.
Hain kalkışma saat 22.00 sularında İstanbul'daki boğaz köprülerinin askerler tarafından kapatılmasıyla patlak verdi. Başkent Ankara'da F16 uçakların alçak uçuşları ve helikopter seslerinin duyulmasıyla gerilim arttı. İstanbul ve Ankara başta olmak üzere birçok şehirde tanklar sokaklara indi.

Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Başbakan Binalı Yıldırım, Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve mevcut Bakanlar, canlı yayınlara telefonla bağlanarak halkı sokağa çıkmaya davet etti.
Halk bu çağrıya uyarak meydanlara akın etmeye başladı. Bazı vatandaşlar tankların önünü kesti ve durdurulan tankların üzerine çıktı. Asker, polis ve sivil halk arasında yaşanan bu gerilim, sabah 06.00 sularında Boğaziçi Köprüsü üzerindeki askerlerin silah bırakmasıyla yumuşadı. Ancak gece boyunca pek çok asker ve polis ve sivil vatandaş hayatını kaybetti. Yaşananlar ise çoktan Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki acı olaylar arasındaki yerini aldı.