Kimin ışığı açık, kimin karanlığı aydınlık..

Kimin ışığı açık, kimin karanlığı aydınlık..

Şaşkınlıkla izliyorum…
Öyle şeyleri konuşuyor tartışıyor ve gündem yapıyoruz ki.!
Yazık, çok yazık…
Yok efendim "Anayasa Mahkemesinin ışıkları hala yanıyormuş"
Vay efendim "Devletin ışıkları hep yanarmış"
Seçim olsun mu, olmasın mı,
HDP kapansın mı, kapanmasın mı,
Neler neler…
Düşünün; bir hekim çıkıyor "varsa sevgilin, al ikinci eş yap" diyor ve bunu da Allah ve dini referans göstererek kuvvetlendiriyor.

Dünya, emsali az görülen bir kriz yaşıyor.
Yeni Dünya düzeni kuruluyor, yeni bir yüzyıl inşa ediliyor.
Etraf ateş çemberi,
Küresel bir doğum sancısı çekiliyor.
Bizimse uğraşıp, konuştuklarımıza bir bakar mısınız, allahaşkına…

Hanımlar/Beyler,
"Devleti Prensipler Yönetir."
Bu bağlamda devletin kurumları arasında bağımsızlık olur ve olmalıdır. Ama hasımlık olmaz, olamaz.
Biri birinin tamamlayıcısı, kontrol edicisi ve daha iyiye gitmesinin vasıtasıdır.
Ama biri birinin engeli, bariyeri ve düşmanı hiç değildir.
Kurumlar, devletin "kurumsal yapısına" asla halel getirmemelidir ve getiremez de…
Devleti var eden, kurumlar ve kurumsal yapıdır.
Kurumları  kurumsal kılan ise  güçlü devlet aygıtıdır.
Hal ve durum böyleyken devletin yargısal kurumsallığının zirvesi olan bir kurumun bir üyesinin çok daha sorumlu olması gerekmez mi…

Yok efendim "şahsi görüşüymüş, kurumu bağlamazmış" filan, falan…
Amenna… Öyledir.
Lakin yarattığı depreme dikkat edince nelere mal olduğunu görüyoruz.
Devlet yönetmek zordur.
Ama "devlet adamlığı" daha zordur.
Sen eğer mesuliyet ve itina gerektiren bir göreve gelmişsen; artık herhangi birisi gibi, Ahmet-Mehmet gibi davranamazsın.

Böyle bir lüksün yoktur.
Yargıçsan veya yargının en üst üyesiysen bu görevin izzet, azamet ve yüküne mutabık davranmak zorundasın.

Ben, o, filanca hata edebilir,
Boşboğazlık bile yapabilir,
Sonrasında pardon da diyebilir.
Ama sen devletin etkin, yetkin ve ağır sorumluluk gerektiren bir görevine gelmişsen; senin pardon deme lüksün yoktur.

Ben hata edersem kendime veya aileme veyahut da etrafıma zarar veririm.
O hata ederse de benzeri boyutta bir hasar oluşturur.
Ama sen, ey Devletlü sen…
Yüce yüce makamlardakiler, yüce mahkeme üyesi,
Sen hata edersen hepimiz, herkes ve en önemlisi devlet zarar görür.
Devlet aygıtı ve kurumsal yapısı hasar alır, zedelenir, kırılma yaşar.
Bak görüyor musun; senin sosyal medya denen esiri olduğumuz "özgür platformdan" yazdığın bir cümle, gündeme nasıl bomba gibi düştü..!

Buna ne hakkın vardı,
Hani derdiniz, "biz kararlarımızla konuşuruz" diye…
Evet, aldığınız bir karara dair yerel mahkemenin tavrını tasvip etmeyebilir, eleştirebilir, beğenmeyebilirsiniz.
Ama bunun bile yolu, yöntemi, usulü bellidir.
Anayasa, yasalar bunu da belirlemiştir.
Ki, sizin üstünüzde, başka bir merci, makam ve temyiz müessesesi yok.
Siz de böyle yapar, davranır ve sorumluluktan uzak olursanız, biz kimi kime şikayet edip hak arayacağız.
Çare mercii bile problem ve sorunun bir parçası haline gelirse/gelebiliyor ise; vatandaş ne yapacak,
Nereye gidecek,
Kime güvenecek,
Kimden istimdat dileyecek..!
Nerede sizin liyakatınız, ehliyetiniz…
Neden yıkıyorsunuz kafamızdaki "koca koca" yüce algılarınızı,
Neden berheva ediyorsunuz; sizlere dair oluşturduğumuz adalet, objektivite ve hakkaniyeti…
Ne yapalım ey devletlüm, ne yapalım…
Kararlarınızdan ziyade ışıklarınıza mı bakalım,
Binalarınızın izzet ve azametlerine mi bakalım,
Kısaca; devletin yüceliğini, adaletini kamu binalarında yanan/yanmayan ışıklara mı bağlayalım…

Nefes Filmi
Komutan karakola geliyor.
Nöbetçinin uyuduğunu görünce büyük bir hışımla birliği topluyor; kaygı, endişe ve büyük bir kızgınlıkla konuşmaya başlıyor:

"….Kahramanca mı savaştınız,
Hayır.!
Bu adam uyudu diye öldünüz,
Ananız babanız niye ağlıyor.?
Bu adam uyudu diye…
Kızmayın ona,
Kendinize kızın.
Burası bir birlik ve  bireysel hareket edemezsin.!
Uyusun diye uyumayacaksın,
Ölmesin diye öleceksin,
Uyurken ölmeyeceksin.
Uyursan ölürsün,
Ölürsünüzzz..!
Sen uyursan ölürsün,
Sen de,
Sen de ölürsün…
Karakolun duvarındaki yazıyı işaret ederek:
Bakın ne yazıyor;
"Güçlüyüz cesuruz hazırız"
Neye hazırsın.!
Uyurken ölmeye mi hazırsın…

Ve en sonunda birliğin komutanına dönüyor ve daha büyük bir kızgınlıkla:
(Çünkü oranın en üst sorumlusu Assubaydır.)
Assubayımmmmmm..!
Hele sen uyursan herkes ölür…”

Evet, Ey yüce yüce makamların, koca koca koltukların, "çok yüce" fertleri,
Çok Sevgili Ekabir,
Ve, daha üstü olmayan mahkemenin, nadide üyeleri…
"Siz ışıklarla oynarsanız herkes karanlıkta kalır…"

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.


Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
  • Ertan Karaman
    Kaleminize sağlık.bu kadar önemli ve hassas bir konuyu çok çok güzel ve anlaşılır net bir dille yerinde örneklemeyle ifade etmişsiniz ..teşekkürler