TİC Holding Header
  • USD 32.338
  • EUR 35.202
  • Altın 2244.581
  • BIST 100 8792.15

Yahya Kemâl, Vuslat Yolculuğu ve Kendi Gök Kubbemiz..

Yahya Kemâl, ülkemizde her kesim tarafından kabul görmüş ender şahsiyetlerden biridir. Salt şair olarak addetmek ona yapılabilecek en büyük haksızlıklardan biridir.
Yahya Kemâl, Vuslat Yolculuğu ve Kendi Gök Kubbemiz..
Zira şairliğinin yanında felsefeci, bilge insan, siyasetçi, diplomat ve dahi kültürler ve kuşaklar arasında renkli bir köprüdür. Şiirleri, yazıları ve konuşmaları yalnızca dönemine değil, kendinden sonraki nesillere de ışık tutmuş, yol göstermiştir.



Şiirle düz yazıyı birbirinden ayıran şair, şiirlerini, biçimsel bütünlük ve sembolizm öğeleriyle zenginleştirmek sûretiyle, Divan şiiri geleneğinin kalıplaşmış ağır kaidelerinden sıyırmıştır. Böylece Servet-i Fünun sanatçılarıyla da yollarını ayıran Beyatlı, Batı ve özellikle Fransız tarzı şiir unsurlarını, Türk şiir anlayışına adapte etmeye çalışmıştır. Osmanlı geleneğinde şekillenmiş aruz kalıplarını, neoklasik stilde yeniden forma sokan Yahya Kemâl, Türkçeyi aruza başarıyla uygulamış ve “Ok” şiiri dışındaki tüm şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır. Arapça ve Farsça kelimelerden vazgeçmese de, musıkî havası olan, akıcı eserler ortaya koymuştur. Şiiri musıkîen başka bir musıkî saymıştır. Şiirlerinde musıkîye verdiği önemle sembolistlere yakındır ancak anlam açıklığı yönüyle onlardan ayrılmıştır. İmparatorluğun yüzyıllara hükmetmiş kültüründen taviz vermeksizin, köklerine bağlı ancak bir gözü de Batı’da; klasik fakat klişe olmayan şair, aynı doğrultuda bir politik duruş sergilemiş ve yine bu alt yapıda şiirler kaleme almıştır. Şiirlerinde biçim mükemmelliği vardır. “Türkçe ağzımda annemin sütüdür.” diyen şair, dile sadık kalmaya ve düzgün, düzeyli bir üslûba önem vermiştir. En uygun sözcüğü bulana kadar şiiri bitmiş kabul etmemiştir. Sözcüklerin yerli yerinde kullanılmasına özen göstermiştir. Şiirlerinde parnasizm akımının etkileri vardır. Hatta o kadar ki bu akımın edebiyatımızdaki en önemli temsilcisi sayılmaktadır. Ahenk ile ölçü ve uyağa büyük önem vermiştir. Şiirinde her ne kadar toplumsal konulara yer vermediği, yalnızca lirik şiirleriyle tanındığı söylense de Akıncı, Mohaç Türküsü ve 26 Ağustos gibi epik şiirler de onun öne çıkan eserleridir.



Yeknesak ve tek tip bir hayatı olmamıştır; aksine çok renkli ve dolu dolu yaşamıştır. Babası Üsküp Belediye Başkanı olan şair, ekâbir bir ortamla beraber çiftlik hayatına da tanıklık etmiştir. Daha ilk gençlik yıllarında Arapça, Farsça, Fransızca öğrenmiştir. Jön Türklere dâhil olmuş, sonra onlardan da kopmuş ve böylece bir bakıma ne İsa’ya ne Musa’ya yaranmıştır; öyle bir derdi de olmamıştır. Öğretmenlik yapmış, köşe yazarlığı yapmış, makaleler yayımlamış, dergiler kurmuş, Millî Mücadele’yi ve dolayısıyla Atatürk’ü desteklemiştir. Tam bir münevver oluşundan, entelektüel birikime ve derinliğe sahipliğinden ve temsil kabiliyetinin varlığından dolayı bizatihi Mustafa Kemâl tarafından diplomatlık verilmiş, Lozan’a giden kurulda yer almış, milletvekili olmuş, halk evlerinin sanat danışmanlığını yapmıştır. Ve âşık olmuş; koca bir aşk yaşamıştır, hem de en tutkulusundan… Dillere destan olan bir aşkı, ömür boyu yüreğinde taşımıştır. Hâsılı hayatı her anlamda nitelikli ve anlamlı kılmaya gayret etmiştir.  



Ustaların Gözüyle Yahya Kemâl…

Kaybettiğimiz usta tiyatro sanatçılarından Sönmez Atasoy’un, yukarıda anlatmaya çalıştığım Yahya Kemâl’e ait her ânı ve detayı ıskalamadan, adeta bir Yahya Kemâl Beyatlı biyografisinin yanı sıra şiirlerinden bir seçki sunan, siyâsî ve edebî kişiliğine değinen, karakterini ve aşklarını anlatan Kendi Gök Kubbemiz (Yahya Kemâl) adlı oyunu, tam anlamıyla bir şaheser niteliği taşımaktadır. Yazar, bütün sahneleri, 1958 yılının 31 Ekim’i 1 Kasım’a bağlayan gecesinde Yahya Kemâl’in Cerrahpaşa Hastanesinde ölüme yatarken, yaşamının bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçişi gibi resmetmiş. Yahya Kemâl, o son altı saatte, ömrünün bütün önemli parçalarını anımsayarak hayata veda etmiştir.  Bu oyun da o koskoca ve bütün anlar bir başka değerde olan ömrün sahneye yansıtılmış hâlidir.  Yukarıda da bahsettiğim gibi hayatından kesitler verilmesinin ve kimi zaman yolculuklarından, gurbete çıkışlarından, siyâsî tavırlarından, diplomatik başarılarından, aşklarından ve şiirlerinden bahsedilmektedir. O kadar ki en ince detaya bile girilmeye çalışılmış. Oyunun tam metnini okuyan kişiler, Yahya Kemâl hakkında en azından biyografik açıdan birçok bilgiye sahip olabilir. 



Yıllar önce, usta tiyatrocu Rüştü Asyalı’nın can verdiği oyun, asıl çıkışını iki ayrı dönemde toplamda 10 yıl boyunca oynayan rahmetli Toron Karacaoğlu usta sayesinde yakaladı. Ustanın oynaması her bakımdan başka bir anlam ihtiva ediyordu. Muhteşem oyunculuğu ve harikulade sesi zaten ayrı, bir de Yahya Kemâl’i gören, onunla sohbet eden, Park Otel’e gidip ziyaret eden ender insanlardan biriydi. Bu sebeple, Toron Karacaoğlu’nun şairi oynaması daha bir anlamlıydı. Onun oynadığı temsili, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin en başarılı ve tecrübeli rejisörlerinden Engin Uludağ yönetmişti. Toron ustayı bu oyununda üç defa izledim. Oyuna tam mânâsıyla bütün benliğini veriyor, sesiyle gönlümüze şifa oluyor, sahnede âdeta canlanmış bir Yahya Kemal''i heyecanla seyrettiriyor ve dikkatle dinlettiriyordu. Üçünde de ağlayarak çıktım salondan. O kadar etkilendim. Aynı zamanda benim de hocam olan ustaya bu vesileyle rahmet diliyorum.



Ve Yine Kendi Gök Kubbemiz’in Altındayız…

Kendi Gökkubbemiz (Yahya Kemâl), bu sezon da İstanbul Devlet Tiyatrosu repertuarında yer alarak, Okday Korunan rejisiyle seyirciyle buluşuyor. Korunan, oyunu yönetmenin yanı sıra Yahya Kemâl’i oynuyor. Her şeyden önce, bu şahane oyunu yeniden bizlerle buluşturduğu ve usta sanatçılardan sonra cesaret gösterip bu zorlu işe soyunduğu için kendisini tebrik etmek lâzım. Sahnede, böylesi ağır bir yükün altına girdiği her hâlinden belli olan sanatçı, oyunu çok iyi çözümlemiş ve dramaturgi açısından başarılı bir iş çıkarmış. Hiçbir detayı es geçmemiş. Tam bir Yahya Kemâl portesi gibi duruyordu sahnede. Rolünü çok sevdiği belliydi. Rejisine de sahneleri bizlerin hafızasına kazıyacak biçimde zekice unsurlar yerleştirmiş. Sadece biraz daha konuşmalarını yavaşlatsa ve duygudan duyguya geçişte biraz hissî davransa daha iyi olur diye düşünüyorum. Zira diğer oyunlarından biliyoruz ki o potansiyel oyuncuda fazlasıyla mevcut.



Oyunun ışıklarını Önder Arık yapmış. İnsanın içini huzur dolduran bir tasarım olmuş. Tıpkı Yahya Kemâl’in renkli yaşamı gibi her rengin yer aldığı ışık tasarımında hiçbir zaman tam bir aydınlığın hâkim olmaması da öyle sanıyorum ki şairin hastanedeki son saatlerine, o saatlerde çektiği fiziksel ve duygusal sancılarına bir gönderme niteliğindeydi.



Müzikler, usta müzisyen Timur Selçuk’a ait. Her bir eserinde bizlere aşkı, özlemi, iç sancıyı, yolculuğu ve nihayetinde ölümü ayrı ayrı hissettirmeyi en âlâ şekilde başarıyor. 



Oyunun kostüm ve dekor tasarımında Şirin Dağtekin Yenen imzası var. Yenen hakkında ne söylense azdır. Tasarımcı olarak katkıda bulunduğu oyunların tamamında bir insan ancak bu kadar başarılı ve incelikli tasarım yapabilir. Oturup günlerce kafa patlattığı o kadar bariz ki… Bu oyunda da harikalar yaratmış. Elbette yönetmenin zekâsı ve öngörüsü de önemli. Kostümde bilindik Yahya Kemâl fotoğraflarından istifade edilmiş. Dekor ise kapalı bir kutu gibi tasarlanmış. Ve kutunun her tarafında şairin şiirleri asılı. Sadece arkada bir kapı var; deyim yerindeyse adeta vuslat kapısı. Şair, bütün bu şiirler eşliğinde hatıralarını gözünün önüne getiriyor; her biriyle ayrı ayrı hesaplaşıyor, yüzleşiyor veya yeniden buluşup hâlleşiyor, sonra da o kapıdan çıkarak vedalaşıyor. Tıpkı Kendi Gök Kubbemiz’in yol düşüncesi ve vuslat bölümleri gibi bu dünyadan bir Yahya Kemâl geçip gidiyor. 

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın