TİC Holding Header
  • USD 32.428
  • EUR 35.064
  • Altın 2326.442
  • BIST 100 8880.09

Türk-Amerikan ilişkileri ve Kuzey Suriye'ye müdahale lüzumu

Türk yetkili sorar; 'Neden PYD/YPG'ye destek veriyorsunuz',
Türk-Amerikan ilişkileri ve Kuzey Suriye'ye müdahale lüzumu
ABD’li sözü geçer kişi cevap verir; “Türkiye ile işbirliğimiz güven vermeli, o güveni hissetmedikçe ABD kendi stratejisi etrafında hareket eder. PYD/YPG işbirliği de bu yaklaşımın bir sonucudur”

Türk yetkili; “Biz sizin stratejik ortağınız ve NATO müttefiğiyiz, buna göre hareket ve politika gerekmez mi”?

Amerika’lı; “bizim de isteğimiz odur ve bundan sonra güvene dayalı bir işbirliği içinde olacağımızı umut ediyoruz. Bu bağlamda ekonomik, askeri ve stratejik açıdan iyi niyet adımlarımızı göreceksiniz.”

Amerika’lı devam ediyor; “Trump ABD’de hakimiyetini hala tam kuramadı. PYD/YPG konusunda hala aynı stratejinin devam etmesi biraz da bunun eseridir. Ama bu eğilimin sürekli olacağı kanaatinde değilim. Yakın zamanda ciddi ve farklı işbirliklerinin başlaması ve bazı birlikteliklerin bitmesi şaşırtıcı olmaz”

Türk-Amerikan ilişkilerinin düzeleceği kanaatindeyim.

Her iki ülke bir diğeri için vazgeçilmezliğin farkındadır.

Ama, doğal olarak her ülke kendi menfaatlerini maksimize etmek için bir nevi “diplomatik kobra dansı” yapmaktadır.

Bunu yaparken de, ABD kendi avantajlarını kullanırken, Türkiye coğrafi ve bölgesel sözü geçerlik artılarını öne çıkartmaktadır.

Hele de FETÖ etkisinin ve manipülatif müdahalelerinin azalmasıyla birlikte Türk-ABD ilişkileri daha sağlıklı işlevselliğe kavuşacaktır.

Son tahlilde, iki ülke bir noktada ittifak ve uzlaşı sağlamaya mecburdur.

Bu konuyla ilgili olarak; şuana dek resmi veya gayrı resmi Türk-ABD ilişkilerine dair diplomasinin, ciddi iletişim kazalarına sebebiyet verdiğini düşünüyorum.

Yeni dönemde ilişkilerin düzelmesi bağlamında yeni aktörlerin yer alması, her iki ülkede de, dünyayı ve uzlaşmayı bilen kişi ve kuruluşların rol almaya başlaması, güven olgusunu pekiştirici yönde sonuç vermektedir ve artıracaktır.

Erdoğan’a ve ülkesine bağlı, bir o kadar da uluslararası pratiğe vakıf, soğukkanlı kişilerin sağladığı ve sağlayacağı katkıyla, ilişkiler daha sağlam ve güvenilir bir zemine doğru evrilmektedir.

Bu bağlamda, pratikten ve diplomatik gerçeklikten uzak, ütopik diplomasi figürlerinin biraz geriye çekilmesi ve bire bir temastan uzak tutulması çok daha pozitif noktaları getirecektir.

Bu sözlerimle kimseyi başarısızlık ve etkisizlikle itham etmiyorum. Sadece yetersizlik ve gerçekliğin gereğinin yerine getirilmediğine vurgu yapmak istedim.

Ama görünürlük arzeden olumsuzlukların arkasındaki olumlu gelişmelere rağmen Türkiye dikkatli ve müteyakız şekilde, “Devlet Aklıyla” hareket etmek zorundadır.

ABD’nin farklı kanallarla gösterdiği iyi niyet tavırlarına rağmen; güneyimizdeki, Kuzey Suriye boyunca güvenliğimizi sağlayıcı dikkatten ve atılacak yeni adımlardan imtina etmemeliyiz.

Çünkü devletler arasında ezeli dostluk ve düşmanlık olmaz.

Devletler arası ilişkiler bir menfaat ilişkileridir.

Duygusallık ve romantizm kaldırmaz.

Reel diplomasinin gereği yapılmalı, uzlaşma, istişare ve müzakere esas olmalı ama gerekirse savaşabilirlik kararlılığı da, mutlak ve gereği şekilde gösterilmelidir.


Herşeye rağmen PYD/YPG silahlandırılması dikkate alınması gereken bir husustur.

Bu konu yakinen takip edilmeli ve yakın zamanda İdlib ve Afrin için bazı ileri adımlar atılmalıdır.

İdlib’de El-Nusra varlığının hakimiyeti ülkemiz açısından da muhtemel risk barındırmaktadır.

Böyle bir durum uluslararası terör listesinde bulunan El-Nusra’nın bahane edilerek buraya müdahale sebebi olabilir.

Böylesi bir müdahaleden önce Türkiye’nin harekete geçerek İdlib’in kontrolünü Nusra’dan alıp ÖSO’ya devretmesi kaçınılmazdır.

Aksi takdirde ABD, Rusya ve Rejimin müdahalesine açık bir alan oluşacaktır.

Afrin ise hemen yanıbaşımızda tehlike olmaya devam ediyor.

Türkiye bölgeye uzun zamandır askeri yığınak yaptı, yapıyor.

Artık, özellikle Rusya ile diplomatik uzlaşı sağlayarak buraya müdahale zamanı geldi, geçiyor bile.

Bugünden sonraki her geçen gün bölgeden ülkemize dönük risk ve güvensizliğin artışını kaçınılmaz kılacaktır.

Bu yüzden de, yakın zaman içinde TSK’nin ÖSO ile birlikte Afrin’den başlamak üzere İdlib’i de kapsayacak bir harekata girişeceğini düşünüyorum.

Bu Harekat ülkemizin güney sınır güvenliği için elzemiyet arz etmektedir.

Türk-ABD ilişkilerinin düzelmesi tabi ki memnuniyet vericidir. Fakat son tahlilde, kendi göbeğimizi kendimiz kesmek zorundayız.

ABD’nin Münbiç’e ve PYD/YPG’ye dair, ne sebeple olursa olsun verdiği sözleri yerine getirmemesi asla dikkatten ve stratejik hesaplardan uzak tutulmaması gereken bir husustur.

ABD ile Paranın Sahipleri arasındaki savaş dolu dizgin devam ediyor.

ABD dünya hakimiyetini kaybetmemek için Pentagon üzerinden saldırıyı hızlandırdı.

Kore ile çıkartılan kriz, farklı coğrafya ve ülkelere müdahale için gerekli gerekçeyi oluşturuyor.

Savaş tamtamlarının nedeni “İpek Yolu”nun kimlerce kontrol edileceği ve paraya kimin hakimiyet kuracağı çatışmasıdır.

Hal böyle olunca Katar Krizi, Pakistan’da Navaz Şerif’in azledilmesi ve Pakistan’ın FETÖ’sü Tahri-ül Kadri’nin Kanada’dan dönüşü, Suriye’de yürüyen Vekalet Savaşları, Irak Krizi, Afganistan’daki istikrarsızlık ve başka pek çok olay İpek yolu güzergahının
önemine binaen yaratılan bilinçli kriz, kaos ve çatışmalardır.

Bu kavga çok su götürür niteliktedir.

Öyle görünüyor ki; 2017 sonu ve 2018 ilk yarısı çok ciddi ve maalesef kanlı çatışmalara sahne olacak bir süreç olacak gibi görünüyor.

Hazırlıklı ve müteyakız olmalıyız.

Çünkü Türkiye’siz olmayacaktır.

Egemen Güçler bunun farkındadırlar,

Bu yüzden ülkemizin kriz ve kaoslarla uğraşarak, enerjisini içerde tükettirmek ve düşündükleri noktaya getirmek istemektedirler.

Biz yeter ki; kafamızı kaldırıp bakabilelim,

Büyük resmi gözden kaçırmayalım,

İçeriye kapanıp kalmayalım,

Göreceksiniz ki Türkiye ana figürlerden birisi olacaktır.

Ama eğer birbirimizi yersek, içeri kapanırsak, yeni dünya dizaynını gözden kaçırır, tembellik eder, karar almaktan uzak, korkak bir refleks içinde olursak işimiz ve geleceğimiz çok zor olacaktır.

İçerde FETÖ, PKK, DHKP-C, İŞİD gibi örgütlerle mücadeleyi kararlılıkla sürdüreceğiz.

Bu mücadelede birlik ve beraberliğimizi sarsacak, ihtilaf doğuracak, provakatif olaylara sebebiyet verecek adımlardan şiddetle kaçınacağız.

Devlet Aklını egemen kılmalıyız.
Adalet-Güvenlik ahengine riayet edeceğiz.
İçerde ihtilaf ve fitneye fırsat vermeyeceğiz.

Ancak o zaman dışardan gelen tehlikelere dik durup karşılık vererek geri püskürtebiliriz.

Ancak o zaman Yeni Dünya Sistematiğinde hakettiğimiz şekilde yerimizi alıp, oyunda figüran değil de, oyun kurucu rolde olabiliriz.

Silkinmeli, üzerimizdeki ölü toprağından kurtulmalı ve kendi kendimizin farkına varmalıyız.

Not: Türk Amerikan İşadamları Derneği (TABA) yeni yönetimine kavuştu. Bazı unsurlarından temizlenmiş, Ali Osman Akat başkanlığındaki yeni yönetimin Türk-ABD ilişkilerinin gelişimine ciddi katkılar sunacağına inanıyorum. Yukarıda da bahsettiğim gibi FETÖ etkisinin azalması istim üstünde olan Amerikan ilişkilerimizin sağlam zemine oturmasını sağlayacaktır. Bu bağlamda TABA’ya da büyük görevler düşmektedir. Yeni yönetime başarılar diliyorum.

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlarım.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın