Bölgemizde sular ısınıyor; ABD Çin için İran'ı hedefe koydu..

Mart-2003; ABD koalisyon güçleriyle birlikte Irak’a saldırı başlattı.
Bölgemizde sular ısınıyor; ABD Çin için İran'ı hedefe koydu..
Nedeni: 11 Eylül saldırı sorumluluğu ve Irak’ta kitle imha silahları konusunda aldıkları istihbarat idi.

Dönemin ABD Genel Kurmay Başkanı  ve sonra Dışişleri Bakanlığı görevini yürüten Colin Powel 2004 yılında Senato Hükümet İşleri’nde konuşuyor;

“Irak’ta kimyasal ve biyolojik silah stokları bulunamamıştır. İddia yanlış istihbarattan kaynaklanmıştır”

11 Eylül konusunda ise;  Saddam ile 11 eylül arasında doğrudan bağlantı olmadığını itiraf ediyor.

Mayıs-2019; Trump açıklama yapıyor;

“İran'ın bölgedeki bazı Amerikan birliklerine saldırı hazırlığında olduğuna dair bir istihbarat aldık. Kaynağını şimdilik söyleyemem".

Ve sonrasında ABD bölgeye donanma gemisini gönderiyor, Katar’daki üsse saldırı uçakları konuşlandırıyor, Bazı petrol şirketleri Irak’ta çalışan yabancı personelini geri çekiyor ve müttefik (!) ülkelerle İran’a dair izolasyon ve yaptırım istişareleri yapılıyor.

Aslında ne kadar tanıdık bir senaryo değil mi.!

İran, ABD’nin bölgeye müdahalesi için her dönemde en elverişli düşman aparat gibi.

Ve dolaylı olarak hasım gördükleri büyüyen ekonomik ülkelere ayar vermek için, üzerinden harekat yapacakları ülke.

Neden peki..?

Çünkü İran, petrol ve doğalgaza sahip.

Bu tespitlerden sonra ABD’nin Çin’le olan husumetine bakalım.

İki ülke arasında karşılıklı ekonomik yaptırımlar fasılasız devam ediyor.

ABD Çin’in ekonomik gücünü kontrol edemedikçe hırçınlaşıyor ve Çin’den ihracatına yüksek vergi oranları getiriyor.

Gelinen noktada artık bunlar da yetmez hale geldi.

Şimdi ise dolaylı şekilde, Çin’le ticari angajmanı olan ülkeler üzerinden saldırıya geçiyor.

Bunun için de, hem daimi düşman görülen ve hem de Çin’in petrol ihtiyacının en büyük kaynağı İran hedefte.

Maalesef burada İran, iki filin tepişmesinde çim durumunda.

Peki Afganistan, Irak, Libya, Suriye kadar kolay mı,  İran’la savaşmak..?

Sanmıyorum.

Birincisi;  asıl amaç Irakvari şekilde, “kaşının altında neden gözün var” kabilinden saldırı değil.

İkincisi ise;  Trump ve Neocon’cu şahinler İran’la savaşın “vurduk, girdik, yendik, bitirdik” şeklinde olmayacağının farkındalar.

Ama durmuyorlar ve durmayacaklar.
İran üzerinden Çin’e saldırıları sürecek.

Ve İran üzerinden Çin’in petrol ihtiyacına darbe vurarak elini kolunu budamaya çalışacaklar.

Aslında İran yönetimi ve diplomasisi de bunu kolaylıkla yapabilir.

Çünkü onlar için hem ABD’ye sövmek ve hem de alttan alta, gizliden gizliye en büyük ilişkiyi ABD ile yürütmek rutin bir diplomasidir.

Ama şu bir gerçek ki; körfezde sular ısınıyor.

Hürmüz boğazı, Yemen-Cibuti arasındaki Babel Mendeb boğazı ve mücavir ülkeler ateş arenasına dönüyor.

Önümüzdeki günlerde Körfez’de; birileri tarafından ABD askerleri veya üslerine bir saldırı yapılır ve bunun müsebbi İran olarak gösterilirse hiç şaşırmayın.

Açıkcası böylesi bir False Flag (Sahte Bayrak) operasyonu bekliyorum.

Şuanda Küresel Hakimiyet kavgasının Neocon kanadı Çin’e Ortadoğu üzerinden ve özellikle İran özelinde saldırılarını görünür şekilde artırıyor.

Rusya ise menfaatlerini maksimize etme, kazanımlarını kaybetmeme, yeni mevziler edinme konusunda diplomatik oportünizm içinde; hem herkesle yakın ve hem de herkesten uzaklaşabilir bir noktada duruyor.

Bunun için Çin’i de, İran’ı da, Esad’ı da ve Türkiye’yi tereddüt göstermeksizin satabilir.

Çünkü Rusya ve Putin ağırlığının ne olduğunu biliyor ve ABD ile boy ölçüşemeyeceğinin farkında ve bilincinde.

Putin hamaset yapmıyor,
Kükremiyor,
Kan davası güder gibi bir diplomasi yürütmüyor.

Uluslararası ilişkilerde ebedi dostluk ve düşmanlık ilişkisinin olmayacağı bilinciyle ülkesel menfaatlerini düşünerek; yeri geliyor susuyor, zaman zaman siyasi bir dille geçiştiriyor ve kimi anlarda net bir şekilde gücün yanında durabiliyor.

Peki bu tavır doğru mu yanlış mı.?

Devlet yönetmek bambaşka sanattır.

Ve kişinin yapısal fevriliğini, tepkiselliğini ve rutin davranışsal kalıplarını kaldırmaz.

Çünkü devlet ve temsil ettiğin ülkesel menfaatler herşeyin önündedir.

Normal koşullarda bireyler yanlış yapsa; sana, bana, ona, yani birkaç kişiye zarar verebilir.

Ama devlet adamları yanlış yaparsa topyekün halk, devlet ve ülke zarar görür.

O nedenle de devlet yönetimi duygusallık, romantizm ve hamaset kaldırmaz.

Tüm bu açıdan bakarsak; kendi konseptinde Putin, yapması gerekeni yapıyor ve Rusya için de yaptıkları ve duruşu doğrudur.

Son olarak; bu yıl sonu veya 2020’de Trump veya dönemin ABD başkanının; “Mayıs-2019’da İran’ın bazı Amerikan birliklerine saldırı hazırlığında olduğuna dönük aldığımız istihbarat tıpkı Irak ve Saddam için kitle imha silahlarına dair alınan istihbarat gibi
yanlışmış” dediğini duyabiliriz.

Ama birileri hedefine ulaşmış, maksat hasıl olmuş ve olan da bize, komşularımıza ve bölgeye olmuş olacaktır.

İvedilikle içe kapanmacılıktan, seçim seçim diyerek küresel gerçekliği gözardı etmekten ve global denklemi görmezden gelmekten vazgeçmeliyiz.

Ülkemiz için tek yol; sen-ben kavgasını bırakmak ve ülkesellik ortak paydasında tıpkı Samsun’daki 19 Mayıs törenlerinde olduğu gibi “bir, beraber ve hep birlikte” olabilmektir.

Yoksa telafisi mümkün olmayan zararlara düçar olabiliriz.

Benden söylemesi…..

Not: Herkesin, hepimizin, en küçükten en büyüğe kadar tüm halkımızın 19 Mayıs’ını ve 100. sene-i devriyesini canı yürekten kutluyorum.

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar..

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın