TİC Holding Header
  • USD 32.342
  • EUR 35.196
  • Altın 2245.309
  • BIST 100 8792.15

S-400’lerin gelişi ve Türkiye’nin kararlı duruşu…

Çok büyük tartışmalar, krizler ve niyet okumalar yapıldı. ABD ve AB ülkeleri sürekli karşı çıktı. Trump açıktan tehdit etti. Ama S-400 Savunma sisteminin nakli başladı.
S-400’lerin gelişi ve Türkiye’nin kararlı duruşu…
Geldiğimiz noktada gösterilen iradeyi kutluyorum.

Bu noktaya gelinebileceğini ben de muhal görmüştüm.

Fakat kararlı bir irade ve duruşla süreç fiilen başlamış oldu.

“Ama, fakat” demeksizin gösterilen tavrı ve yürütülen diplomasiyi tebrik ediyorum.

Gel gelelim bundan sonrasına…

Yekpare bir Amerika yok.

Ve ABD bizim gibi bir ülke değil.

Kurumsal yapılar oldukça dinamik ve bir diğerini zorlayıp, bazen istemediği tercihlere zorlayabiliyor ve hatta yaptırabiliyor da…

ABD’de başkan, her şey ve tek söz sahibi demek değildir.

Bunu pek çok konu ve sorunlarla ilgili gördük, gözledik.

S-400 konusunda bile ABD kurumları ve başkanın tavrı konusunda taban tabana zıt bakış açısına hepimiz şahit olduk.

Amiyane ifade ile; ABD kin beslerken de intikam alırken de aceleci değildir.

Araştırır, değerlendirir, dosyalar ve doğru zamanı bekler.

Bu, sadece Türkiye’ye dönük olarak değil, kendisi dışında her devlet için geliştirdiği bir reflekstir.

S-400’lerin gelişi konusunda kararlı duruş sergileyen Türkiye’nin sonrası süreçte olacaklarla ilgili de projeksiyon yaptığını, karşı refleks geliştirdiği ve olası her türlü yaptırım ve bedel ödetme durumlarına dair hazırlık yapmış olmasını umut ediyorum.

Çünkü yabancılar ve özellikle Amerikalılar bizim kadar duygusal ve diplomatik romantizm dürtüsüyle hareket etmez.

Bir olay karşısında birkaç alternatif tepki senaryosunu masada tutar.

Her ne kadar “yeni nesil” uluslararası siyaset bilimcilerimiz ve diplomatik perspektif sahiplerimiz ABD’nin eski Amerika olmadığı ve özellikle Trump için “Ne idüğü belirsiz, kovboy tarzı akılsız diplomat” gibi betimlemelerde bulunsa da; kazın ayağının öyle olmadığını ve ABD’nin küçümsenmesinin ağır bedelleri olabileceğini yaşayarak görmemek en büyük dileğimdir.

AB’ ülkelerinde ve özellikle ABD’de kurumsal yapı ve özellikle Kongre-senato bazen başkanların da elini kolunu bağlayan bir süreç oluşturabilmektedir.

Ki bunu Trump’ın Türkiye’ye dair pek çok açıklamasıyla da gördük, yaşadık.

Lakin bu noktada Trump’ın, ülkemize dair tasarrufların yanlışlığına işaret etmesi esasa dair ABD tavrında bir değişiklik getirmemiştir ve büyük olasılıkla önümüzdeki kesitte de getirmeyecektir.

Bu yüzden de S-400 konusunda gösterdiğimiz kararlı ve “bağımsız” tavra verilecek karşılığın F-35 işbirliğinin iptali ve uçakların ülkemize verilmemesiyle sınırlı kalmayabileceğini mutlak anlamda ihtimal dahilinde tutmak devlet olmanın akıllı ve akılcı gereğidir.

Bundan sonra ülkemiz ve yetkililerimizle ilgili dünyanın herhangi bir noktasında olan bir olayın tesadüfi olmayacağını düşünmeye mecburuz.

Hele de ekonomik açıdan oldukça kırılgan bir süreçten geçerken; “S-400 geldi ama bakın dolarda yükselme olmadı” basitliğiyle olayı özetlemek oldukça sığ ve durumu hafife almak olacaktır.

Bizde bazıları bu basitlikte düşünecek yüzeysellikte olsa da onlar pek çok açık veya örtülü yaptırım enstrümanını masada tutarak; kimisini alenen bazısını ise dolaylı sonuçlarıyla pratiğe geçirebilirler.

Üstelik ABD içinde ve küresel bazda hakimiyet kurmak için ikili bir güç savaşı varken.

Üstelik ülke olarak tavrımız henüz netlik algısı vermezken…

Ve üstelik Türk Siyasal hayatı süregelen sonuçların ötesine geçen farklı neticeler verebiliyorken…

Şuna inanıyorum ve umut ediyorum ki; ülkesel ve küresel ölçekte ortaya çıkan ve çıkması muhtemel durumlarla ilgili Erdoğan müteyakız ve hazırlıklıdır.

Küresel güçler kendi uhdesindeki argümanlarla Türkiye’yi kendi yanlarına çekmek için her türlü alternatifi kullanıyor olsa da; Erdoğan’ın tüm bunların farkında olduğunu ve olası karşıt uygulamalara gerekli defans-ofans refleksini hazırladığı inancındayım.

Çünkü S-400 alımı gibi hayati bir konuda, konumunu koruyup, vazgeçiş refleksine girmemiş olmak ve Erdoğan’ın tabiriyle “tükürdüğünü yalamamak” böylesi bir bilinç, öngörü ve hazırlık gerektirir.

Ve eminim; Cumhurbaşkanı’mız da gerekli istişareleri yapmış, ötesini berisini hesaplamış ve tüm bunları düşünerek, akıllı ve akılcı bir diplomatik yaklaşımla bu kararlılığı göstermiştir.

Ama her ne olursa olsun bundan sonra her şeye karşı hazırlıklı olmalı ve ona göre gardımızı hazırlamalıyız.


Önümüzdeki günler iç siyaset ve dış ilişkilerde çok şeye gebedir.

Bunu çok söylediğimi düşünebilirsiniz.

Ama bu defa o gün çok yakındır; içerde ve dışarısıyla ilgili radikal gelişmeleri hepimiz izleyip göreceğiz.


Not-1: Yoğun yurtdışı seyahatlerim nedeniyle yazamamıştım. “Nerde kalmıştık” diyerek yine sizinleyim.

Not-2: Hakan Atilla sınır dışı edilmek şartıyla bugün tahliye edildi. Ama Halkbank dosyası hala bir koz olarak ABD’nin elinde duruyor. Önceden belirlenen bu rutin tahliye eylemiyle Halkbank dosyası üzerinden gelmesi olası tehlike ortadan kalkmış değil. Asla rehavet gösterilmemelidir.


Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın