TİC Holding Header
  • USD 32.377
  • EUR 34.98
  • Altın 2324.358
  • BIST 100 9129.19
Doç.Dr. Ömer Kul

Doç.Dr. Ömer Kul

Çin ve sözde Uygur terör tehdidi

ABD Başkanı George W. Bush önderliğinde, 2001 yılında “terörizme karşı dünya devletleriyle birlikte mücadele” edilmesi kararlaştırılmıştı. Çin Halk Cumhuriyeti ise dünya kamuoyuna bu yeni durumu, Doğu Türkistanlılar arasındaki sözde (!) İslamî militanlara karşı kendi “terörle savaş” mücadelesi olarak kabul ettirmeye çalışmıştı.
Çin ve sözde Uygur terör tehdidi
Kanaatimizce bu durum Çin’in Uygur Özerk Bölgesi’nde asırlardır devam ettirmekte olduğu hâkimiyet ve asimile siyasetinin son halkasını oluşturmaktadır (1). Son beş yılda bölgede yaşananlar değerlendirildiğinde Çin’in bu yok etme veya problem olarak gördüğü Doğu Türkistan sorununu, bütün dünyanın, özellikle de Türk-İslam dünyasının gözünün içine baka baka, kökten çözme sevdasına düştüğü söylenebilir. 

Son 70 yılda Çin’in devleti, kendi eliyle dış dünyadan izole ettiği bölgenin, dış dünya ile bağlantısını neredeyse tamamen kesmiş durumdadır. Bölgeden haber almak neredeyse ya imkânsız ya Çin’in propaganda amaçlı yayınlarından ya da bilhassa kamplardan bir şekilde kurtulup dış dünyaya çıkabilenlerle yapılan mülakatlardan öğrenilebilmektedir. 

“Terörle Ortak Mücadele (!)” adına anlaşmalara imza atan Çin yönetimi, ABD’nin Irak, Afganistan, Suriye, Libya ve benzeri ülkelerde olduğu gibi dışarıdan terörle mücadele çabalarının aksine, sadece kendi çıkarına uygun gördüğü içerideki sözde terörizmi (!) dünya kamuoyuna duyurmak için akıllara durgunluk veren bir çaba içerisine girmiştir. Bu gaye ile milyonlarca dolar Çin merkezi idaresi bütçesinden Doğu Türkistan davasının aleyhine propaganda amaçlı sarf edilmekte, insan hakları örgütlerinin bölge ile ilgili çalışmalarına mugayir yayın ve propagandalar yürütmektedir. 

(1) Bölgenin ismi tartışmalı konulardan biridir. Doğu Türkistan adı 18 Kasım 1884’de “Xinjiang” veya “Yeni Bölge” şeklinde ilk olarak Mançu hanedanlığı zamanında değiştirilmiştir. Bölge hem Çin hanedanlıkları, hem Guo-Min-Dang hem de Komünist işgalinde asırlardır zulme maruz bırakılmış ve 1955 sonrasında da “Xin-jiang Uygur Özerk Bölgesi” adı ile Pekin’in sıkı kontrolü altına sokulmuştur. Zaten bölgeye verilen Xin-jiang tabiri dahi Çin’in tezlerini çürüten bir lakap olarak önümüzde durmaktadır. Günümüzde Doğu Türkistan davası güdenler Uyguristan yerine atalarının dedikleri gibi Doğu Türkistan tabirini kullanmayı yeğlemektedir. Bununla birlikte bölgeye Uyguristan deme eğiliminde olanlar da vardır. “Doğu Türkistan” tabiri daha ziyade “Türklerin ülkesi” manasında batılı araştırmacılar tarafından kullanılagelen bir terim olmuştur. 



Çin’in bu tutumu Doğu Türkistan meselesine hangi gözle baktığının bir delili olarak göz önünde durmaktadır. Yaşananlar göstermiştir ki, “Terörle Ortak Mücadele” Çin’in öncelikli hedefi olmaktan çok ama çok uzaktır. Çin merkezi ve Doğu Türkistan’daki taşra yönetimi sözde bütün militan Uygur örgütlerini bırakın ortadan kaldırmayı, olmayan örgütler üreterek, dahası uygulamalarıyla halkın terörize edilmesi sayesinde Doğu Türkistan’da kendi siyasî amaçlarını gerçekleştirme sevdasına düşmüştür. 

11 Eylül sonrasında uluslararası anlaşmaları menfaatine kullanma çabasına düşen Çin yönetimi için Doğu Türkistan’da terörizm olması, olmadığı durumlarda da olması için entrikalar tertip etmek Çin’in vazgeçemediği 36 hilesinin önde gelen maddeleri arasına girmiştir. Aslına bakıldığında Çin, terörün bitmesinden değil, terörizmden istifade etmenin yollarını aramaktan vazgeçmemiş, uygulamaları değerlendirildiğinde vazgeçmeye niyeti olmadığını ortaya koymuş durumdadır. Bu açıdan bakıldığında Çin’in terörle mücadele faaliyetleri gayri insani, gayri ahlaki ve dahi gayri vicdani olmak üzere ciddi tartışmalı bir husus haline gelmiştir. 

Gerçek şudur ki, Çinli idarecilerin uluslararası terörizmle mücadeledeki tutumu sadece ve sadece Doğu Türkistan’da hedeflerine varabilmek için uygulama sahasına koyduğu gayri insanı, gayri hukuki, ırkî ve dinî aşağılama siyasetine meşru bir mazeret üretme çabasından başka bir şey değildir. 

Bu durum en yalın ifadeyle son 15 yılda Çin merkezi idaresinin terörle mücadele politikalarının bir sonucu olarak, Doğu Türkistanlıların insan hakları konusunda kapsamlı kısıtlamalara maruz kalmasına neden olmuştur. 

Bu bağlamda, kâğıt üzerinde de olsa, eleştirilen ve tehdit edilen demokratik Doğu Türkistan teşkilatları daha temkinli hareket etme haline dönüşmeye başlamıştır. Buna mukabil Çin Halk Cumhuriyeti, hariçte Doğu Türkistan sivil toplum teşkilatlarının insanî, vicdani, dini ve milli çabalarını uluslararası topluma “terör faaliyetleri” olarak sunmaya devam etmektedir. 



Pekin yönetimin ana gayesi “Sözde Doğu Türkistan İslami Terörizmi” konusunda hâkim bir anlatının oluşturulması ve sonuçlarının dünya kamuoyunda kendi lehine temayüz etmesini sağlama gayretine dönüşmüştür. Çin tarafından terörle mücadele politikalarının yoğun bir şekilde uygulanması, özellikle 5 Temmuz Urumçi olaylarından (2009), 2016 sonrası bölgede ve son 6 aydır da Çin’in iç bölgelerinde inşa edilen sözde eğitim kampları, gerçekte ise Çin-Nazi kamplarındaki uygulamalar, Çin’in gerçek niyetinin bütün dünya tarafından anlaşılmasını sağlamaya başlanmıştır. 

Bu yönüyle geçmişte hiç olmamış Doğu Türkistanlıların terör örgütü kurma ve olmayan bu örgütler üzerinden faaliyetleri iddiası, Çin’in milyonlarca dolar harcamasına rağmen tutmamış, bilhassa batılı devletler, Çin iddialarının aksine sözde Uygur terör tehdidi gerçekliğini tartışmalı kabul eder hale gelmişlerdir. Bugün Çin ile ikili menfaatleri, hatta Çin devletinin şantajına muhatap olmayan devletler, bölgede yaşananları objektif olarak değerlendirebilmekte ve Çin yönetimine karşı gerekli tepkileri vermeye başlamış durumdadır. 

Üzücü olan ise dini ve milli hiçbir bağlantısı olmayan Batı dünyasının Doğu Türkistan’da yaşanan bir insanlık dramını gündeme getirirken, Türk-İslam dünyasının sessizliği olmaktadır.

Ortaya çıkan sonuçta birkaç paradoksun yaşanması muhtemeldir. Mesela, artan sözde terör tehdidi iddiaları Çin’in Doğu Türkistan’da Han göçmenleri sayısındaki artışla ilişkisini göstermiştir. Hatta bu konuda Çin resmi makamları Doğu Türkistan’a göçmen olarak yerleşeceklere, ev-bark ve dahi maddi yardım vaatlerini paylaşır duruma gelmiştir. Anlaşılan o ki, Çin, Uygur nüfusuyla başa çıkabilmenin, dahası bölgeyi tam manasıyla asimile edebilmenin yolunu bölgeye çok sayıda göçmen yerleştirmede görmektedir. 5 Temmuz olaylarından sonra Çin’in Uygurlara karşı aldığı sert önlemler sonrasında ortaya çıkan netice ve artan etnik gerginlik ayrıca değerlendirilmelidir. Milyonlarca masum insanın “sözde eğitim kampları”na tıkılması, muhtemel bir iç ayaklanmanın önünü alma girişimleri olarak değerlendirilmelidir.



Muhtemelen sadece artan etnik gerginlik dahi, daha fazla şiddete yol açacak ve Doğu Türkistan’da çatışma potansiyelini artıracaktır. Çin’in yurtiçi ve uluslararası politikalarla terörle mücadele şekli, aslında kendisine komşu ülkelerle askeri işbirliğine gitme hevesini de kamçılamış görünmektedir. Bu gelişme ise Güney Asya’da daha vahim sonuçlar doğurabilecek genel güvensizlik ortamına dönüşmüş durumdadır.

Son olarak bu politikaların, onlarca acı sonucu olmakla beraber, Çin için, bumerang misali, tehlikeli bir oyun olduğunu belirtmek gerekir. Bu durum Güney Asya’da tarihin hiçbir devrinde yaşanmamış bir şekilde Çin’e karşı İslami aşırılığa dönüşmeye başlamış durumdadır. Malezya halkının Çin aleyhine bir nevi ayaklanmaya başlaması, ilerleyen dönemlerde diğer bölge devletlerine de bu türden hareketlenmelerin sıçrama potansiyeline sahiptir. Hong Kong’da olanlar ise Çin’in çatırdamaya başladığının resmidir. 

Önümüzdeki süreçte, onca Çin zulmü karşısında radikalleşmekten başka çare bulamayan az sayıdaki Doğu Türkistanlı özgürlük savaşçılarına, dış destek de getirme ihtimali görünmeye başlamıştır. Aynı şekilde bu türden özgürlük savaşçılarına Doğu Türkistanlılar arasında daha kapsamlı halk desteğini de doğurabilir. Bu nedenle Çinli idareciler, kendilerini soktukları açmazı bir defa daha okumalı, aşırı, abartılı, gayri insani tutum ve uygulamalardan uzak durarak, sözde Uygur terör tehdidi (!) iddialarına bir an önce son vermelidir.





Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın