Son 300 senedir şeriat kelimesi gündemimizde yok. Yasaklanmış cevaplar oluşturuldu. Hatta algılar oluşturuldu. El-kol kesen, kızlara miras hakkından eksik veren..vb. kavramlar tahrif edildi. Kelimelerin yerlerinden kaydığı toplumda hiçbir şey rayına oturmaz. Peki hakikatte nedir?

1. Şeriatta hırsızın kolu kesilmesinin çok ağır şartları var. Çaldığı şey bir değerde olacak. Yoksa baklava çaldı kes kolunu yok. Bunu huy haline getiren, hırsızlık çeteleri kurup buradan para kazananlar (hatta çalışma diyen diyen çocukları öldürenler dahi olmuştur) en başta kapsam alanında. Ama açlık var ise, çalıştığı yerdeki patron yeterli maaş vermiyorsa şeriat önce patronu sorgular. Bu ve benzeri şartlar oluşması lazım.

2. İdam. Bireye yönelik işlenen suçlarda Şeriat devleti önce maktulün velisine sorar; ben bu katili yakaladım. Ne yapayım? Sana 3 seçenek; a- Kısas b-Diyetini alırsın c-Af edersin. Çocuk istismarları bu kapsam dışındadır. Doğrudan idam vardır.

3. Devlete karşı işlenen suçlarda durum farklı. İsyan, kara para, uyuşturucu, insan ticareti, vergi kaçırma, gasp..gibi suçlarda mahkeme karar verir. Geciken adalet adalet değildir muktezasınca Osmanlıda mahkemeler 24 saatte biterdi.

4. Bir Latin atasözü şöyle der; hakimleri kim yargılayacak? Şeriatta herkes yargılanabilir. Sultan Fatih-Mimar meselesi örnek olarak yeter. 

5. Bütün Peygamberlerin risalet vazifesi ile gönderildikleri toplumlarda yaptıkları ilk iş; tevhid akidesini tebliğ ve adaleti tesisdir. 

Bütün bunlar pilot bölgelerde denenebilir. Zor sorulardadır belki çıkışımız. Önce korkularımızdan kurtulalım. Arjantinde halk; cezaların arttırılması için Millet meclislerinin önünde gösteriler düzenlediler ellerinde pankartlarla bir tarihte. Toplumun %5’i, kanunlar gevşek olursa %95’e dünya’yı dar eder. Tabi bu durumu dünyaya hakim güçler özgürlük-insan hakları adı altında kendi katillerine serbest alan için kullanıldı. 

Mekke-i Mükerreme’ye gidenler görür. Akşam esnaf dükkanına bir çadır çekip kapatır. Çelik daraba yok, alarm-kamera sistemi usulen var. Şimdi düşünün darabalara, alarm-kamera gibi güvenlik sistemlerine ne kadar ok para harcanıyor. Ve bunlar ha bire yenileniyor. Dün siyah beyaz, bugün renkli. Yarın HD..vb.

Bir tanıdık şöyle anlattı;İran Rey şehri dışında halı yıkama fabrikaları var. El dokuması meşhur yün İran halıları. Değerleri milyonlarca. Depoda tahta bir kapı. Gitsen bekçiyi etkisiz hale getirsen bir kamyon halıyı yükle git sat.

Ama hadi yap cesaretin varsa? 

Son af meselesine gelince. İşe yarasa önceki af’lar işe yarardı. O günden bu günlere geldik. Şimdi bir yatağı 3 kişinin 8’er saat arayla paylaştığı ortamlar olduğunu söyledi sayın Bahçeli. 33 ay yatmış bir kişiden dinledik; girdim, yedim, içtim çıktım. Bana bir okulu temizleme veya bir resmi kurumu temizleme yetkisi verilse idi. Boşuna devlet bana para harcadı, dedi. 

Çözüm;

1. Bu hapishaneler üretime kanalize edilebilir. Geniş arazilerde sahra çadırları yapılabilir. Bugün dron, İHA’larımız da var şükür. Elektronik kelepçeler var.

2. Osmanlının kuruluşunda saray ve ordunun gıda ihtiyacını karşılamak için çiftlikler kurulmuştur. 3-4 milyon dekar idi bunların toplamı. Ve bu stratejik bir yerleşim şeklinde savaşa giderken lojistik ihtiyaçları karşılama amacı da taşıyordu. Aselsanda çalışmış bir fizik hocası şunu dedi, Bugün ABD ordusu aynı sistemi birebir uygulamakta. O sistemin devamı Cumhuriyetin kuruluşu ile Gazi Orman Çiftliği olarak devam etti. Sonunda Atatürk Orman çiftliği oldu ismi. Hâlâ sistem işliyor. Tıpkı Yıldız Çini Fabrikası, PTT, Zabıta, İtfaiye..sistemleri gibi. Sönmemiş vicdanlara, sükut etmemiş akıllara bir delil kâfi.

Cihân-ârâ cihân îçindedir ârâyı bilmezler 

O mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler

Allah nurunu tamamlayacak. Fizik fizikliğini yapar. Allah’a emanet olunuz.